Evlerine döndüklerine Eylül üzülmüş gibiydi, Serkan'ın maçları yakında başlayacaktı ve sürekli seyahat etmesi gerekecekti. Eylül yoğunlaşan antremanlar ve seyahatlar yüzünden Serkan'ı sık sık göremeyecek olmanın üzüntüsü içindeydi...
Serkan: moralin niye bozuldu bücürük? Umarım hâlâ abine söylediğimi kafana takmıyorsundur.
Eylül: hayır. Şu yaz öyle güzeldi ki, hiç bitmesin istedim. Şimdi sen o kadar yanımda olamayacaksın, özleyeceğim seni. Çünkü çok alıştım, sürekli beraberdik. Aynı evin içinde olmaktan da öteydi. Bir minibüsün içinde kaldık kaç ay, hep yan yanaydık. Bunu çok özleyeceğim...
Serkan: öyle desene bücürük. Ben de seni özleyeceğim, benim için kolay mı olacak sanıyorsun?
Eylül: olmaz tabii, sana da zor. Hatta belki daha zor. Kızlarınla bile doğru dürüst vakit geçiremeyeceksin. En azından ben kızlarımı özlemek zorunda kalmayacağım...
Serkan: şanslısın...
Eylül: ama sen de artık kendini maçlara verip unutursun bizi...
Serkan: olur mu hiç öyle şey? Ben sizi unutabilir miyim hiç? Bir değil, iki değil, üç değil... artık dört kişisiniz.
Eylül güldü...
Eylül: inanılır gibi değil ama öyle. O bizim minik mucizemiz
Serkan gülümseyerek onu kendine çekti. Bir süre öyle kalmışlardı ancak Eylül daha sonra kalktı ve camdan aşağı baktı, kızlarının sesi bahçeden geliyordu.
Eylül: Serkan, hemen aşağı inmemiz lazım
Serkan: niye?
Eylül: acil! Hadi!
Serkan: bücürük, kızlar Gizemle oynuyorlar işte, büyütmeye gerek yok.
Eylül: ya kalk diyorum!
Eylül onu çekiştirip yataktan kaldırarak elinden tutarak aşağıya kadar götürdü. Eylül gülerek kızları izlerken Serkan şoka uğramıştı. İkizler ise izlendiklerinden bihaber oyunlarını oynuyordu.
Irmak : ya o öyle değil. Bak babam böyle yapıyo
Irmak elindeki topu iki kez yerde sektirerek, Eylül'ün daha önce onlar için aldığı minik basketbol potasına attı.
Irmak : of girmedi! Ama babam böyle yapıyordu
Nehir : hayır akıllım babam öyle yapmıyor, bak böyle yapıyor...
Bu sefer Nehir topu birkaç kez yerde sektirip babasınınkine benzer bir şekilde fırlatarak potadan geçirmeyi başarmıştı...
Serkan: basket oynuyorlar!
Eylül: evet. Hem de sen onlarla daha önce hiç basketbol oynamamıştın.
Serkan: çünkü ne karar verirlerse versinler onları seveceğim. Bir karar verirlerken onları etkilemek istemiyordum. Yine de benim kızlarım bebeklerini bırakıp basketbol oynuyorlar
Eylül: evet.
Serkan: boşver oğlanı falan, hatta karnındaki de hiç oğlan olmasın. Şimdi o da Ekin gibi futbol diye tutturur. Futbolcu olmaya kalkarsa ben burada kafayı yerim. Kız olsun ki bence başından beri söylediğim gibi yine kız olacak, ablalarının peşinden gitsin o da. Çünkü görüldüğü üzere benim kızlarım babalarının izinden gidecek
Eylül: dur, acele etme derim, daha dört yaşındalar. Ben dört yaşındayken bir pamuk şekerciyle evlenmek istiyordum. Sırf sürekli pamuk şeker yiyebileyim diye
Serkan kahkaha attı...
Serkan: ama sen başkasın bücürük.
Eylül: ben de seni seviyordum ama senin için basketbolcu olmadım. Gerçi istesem de olamazdım ama...
Serkan: sen de hiç fena değilsin yani. Haksız etme kendine bücürük
Eylül: öyle mi?
Serkan: hıhı...
Eylül: bana bir mezuniyet kutlaması sözün vardı Serkan Özgün. Sözünü tutmayacak mısın?
Serkan: bunun için biraz geç kalmadık mı sevgilim? Bi sekiz sene kadar...
Eylül: geç olsun güç olmasın
Serkan: o zaman biz bunu on seneye tamamlayalım. Çünkü yanlış hatırlamıyorsam sen bir bara gidip içki içmek ve sarhoş olup bir takım çılgınlıklar yapmak istiyordun. Şimdi ise iki çocuklu bir annesin, üçüncü yolda. Daha temkinli olman lazım
Eylül : ben temkinli bir anne değil miyim yani?
Serkan: öyle bir şey demedim, artık annesin ya hani, biraz daha oturaklı olman lazım senin. Sonuçta bir de hamilesin. Bütün gece içip eğlenmeyi düşünmüyorsun herhalde...
Eylül: zaten içeceğim, sarhoş olacağım demedim ki. O on dört yaşındaki Eylül'ün hayaliydi. Şimdi iki katından da yaşlıyım. Daha oturaklıyım...
Serkan: oturaklı? Sen?
Eylül: evet...
Serkan: sen hiç oturaklı değilsin bücürük. Olma da zaten.
Eylül: ama ben hayalimi biraz modifiye etmiştim. Yani mesela sarhoş olup dövme yaptırmak yerine sadece seninle eğlenmek istiyorum. Sanki ben yirmi üç sense yirmi yedi yaşındasın. Hem senin milli takımda oynamanı hem de benim mezuniyetimi kutluyoruz. Genciz ve kanımız kaynıyor. Ben tabii ki içmeyeceğim ki hamile olmasam da içmezdim zaten, sevmiyorum çünkü. Ama alkolsüz kokteyllerden içip bol bol dans edebiliriz. Ben dans etmeyi çok severim.
Serkan: açalım evde müziği, kızlarımızla dans edelim o halde. Eminim Ayşen de bizim için güzel kokteyller hazırlar
Eylül: cimri kocam! Ben biraz insan içine karışmak istiyorum. Bu güzel sarayın dışına çıkmak... Anlıyor musun?
Serkan: o zaman yarın akşam için hazırlan bücürük, sözümü tutacağım.