Eylül, arabada Serkan'ın planını yaptığı yere doğru giderlerken Güney'i aramıştı, gerçekten herkesin her şeyden haberi vardı...
Eylül : sen ciddi misin abi?
Güney : dün bizi aradı, biz de inanamadık. Ne ara oldu tüm bunlar?
Eylül : ah abi... bu iki günün meselesi değil, hiçbir zaman da olmadı... bu yılların meselesi...
Güney kahkaha attı...
Güney : benim minik kardeşim aşık mı olmuş?
Eylül : abi deme şöyle...
Güney : o da sana boş değilmiş bunca sene, meğer benden korktuğu için saklamış...
Eylül : öyle...o yüzden düşünmeme gerek yoktu abi, senin kızacağını bile bile kabul ettim teklifini...
Güney : niye kızayım canım? Senin mutlu olmanı her şeyden çok istiyorum. Ona aşıksan onunla evlen... bu beni sadece mutlu eder...
Eylül : gerçekten mi?
Güney : Eylül, güzel kardeşim. Biliyorum şimdi sen o son konuştuğumuzda söylediklerime takıldın, o yüzden böyle çekiniyorsun benden... tüm o söylediklerimi unut tamam mı? Sen mutluysan, iyiysen benim için sorun yok.
Eylül : kızmayacak mısın? Yine başlamayacak mısın bak amacı buymuş demelere?
Güney güldü...
Güney : madem damat olacak, işe yarasın değil mi? Başlık parasına sayarız...
Eylül kahkaha atınca Serkan neşeyle ona döndü ve telefonu istedi...
Eylül : abi, Serkan da yanımda, o da seninle konuşmak istiyor...
Serkan bir yandan araba kullanırken bir yandan da telefonu almış Güney ile konuşuyordu...
Serkan : abi... dün de söylediğim gibi ben bugün Eylül'e evlenme teklif ettim ve o da kabul etti. Ben uzatmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Müsaitseniz haftasonu oraya gelmek istiyoruz, Eylül'ü istemeye...
Güney : annemle Songül zaten hazırlıklara başlamıştı Serkan... Songül, Eylül'ün bu teklifi kabul edeceğinden adı kadar emindi...
Serkan gülümsedi...
Serkan : o zaman haftasonu görüşürüz... selam söyle herkese
Güney : söylerim...
Serkan neşeyle telefonu kapadı ve restorana doğru sürdü arabasını. Eylül ise arada hâlen nasıl olduğuna inanamıyormuş gibi parmağındaki büyük yüzüğe bakıyordu...
Serkan : beğendin sanıyorum?
Eylül : nasıl beğenmem? Kafam kadar taş!
Serkan kahkaha atmıştı...
Serkan : çok yakıştı, sana öylesi layık...
Eylül : hiç de bile... bana yakışan anca kaldırım taşı olurdu...
Serkan kaşlarını çattı...
Serkan : sen bu hayatta tanıdığım en iyi kalpli, en eğlenceli, en güzel kadınsın Eylül... her şeyin en güzeline layıksın...
Eylül : benim için ödediğin onca paradan sonra ben yüzük falan beklemezdim, hele ki böyle değerli bir şeyi asla...
Serkan : değiştirebiliriz... senin zevkine göre bir şey alabiliriz
Eylül : hayır, sen beğenmişsin, sen almışsın bunu bana, asla değiştirmem. Ama bu kadar pahalı bir şey taşımak beni rahatsız ediyor işte, alışkın değilim. Benim taktığım yüzükler elimi yıkadığımda elimde pas bırakan yüzüklerden olurdu genelde. Böyle taşı gözümü alan bir yüzük değil...
Serkan : daha küçük bir şey isterdin yani?
Eylül : mesele küçüklük de değil... değeri. Böyle bir yüzüğün değerini tahmin bile edemiyorum, rahatsız ediyor... alışkın değilim.
Serkan : ama alışsan iyi olur bücürük, çünkü benim olan ne varsa senin olacak...
Eylül : ah...
Eylül dışarı baktı, hepsi çok fazlaydı... o ev, arabalar, hizmetçiler ve bu değerini tahmin bile edemediği yüzük... şimdi de tüm serveti birlikte kullanmaktan söz ediyordu. Bunların hepsi Eylül üzerinde büyük bir yük gibiydi...
Serkan arabayı annesinin restoranının önüne park etmişti...
Eylül : burada mı yiyeceğiz?
Serkan : çok isterdim ama annemin bana bir lokma ekmek bile vermeyeceğinden eminim... sadece uğrayacağız. Sen de yanımdayken kararımızı bildirmek ve bizimle Antalya'ya gelip gelmeyeceğini öğrenmek istiyorum...
Eylül : gelmezse?
Serkan : Ahmet bey gelir?
Eylül : o senin için çalışıyor...
Serkan : ama istemeye tek başıma gitmekten iyidir, değil mi? Babam da olmadığına göre...
Eylül, Serkan'ın elini tuttu sıkıca...
Eylül: az sonra olacakların hiçbir önemi yok benim için... annen gelmeyi kabul etse de etmese de ben seninle evleneceğim... o yüzden annene sakın yüklenme, tamam mı?
Serkan gülümsedi..
Serkan : tamam... bu ondan isteyeceğim son şey... düğünüme gelmesi için ısrar etmeyeceğim, davetiyeyi alır, gelip gelmemek ona kalmış. Yeter ki göstermelik de olsa şimdi yanımda olsun...
Arabadan çıkıp restorana geçtiler, Serkan kendini hemen bir sandalyeye bıraktı, Eylül de yanına oturdu. Yüzük olan parmağının, sanki yüzüğünü saklamak ister gibi üzerine oturmuştu...
Nazan : çocuklar? Eylül, bugün yüzünde güller açıyor kızım... hayırdır? İş mi buldun?
Serkan : anne, çok vaktini almayalım biz. Bir şey sorup çıkacağız.
Nazan : peki... sor bakalım...
Serkan : ben bugün Eylül'e evlenme teklif ettim, o da kabul etti. Antalya'ya kız istemeye benimle gelir misin?
Nazan'ın gözleri büyümüştü...
Nazan : Eylül... gerçekten mi?
Eylül : evet...
Nazan, Eylül'e sarılıp onu öptü...
Nazan : Allah mesut etsin... önemli olan senin mutlu olman ne de olsa...
"Benim mutluluğum önemli değil" dedi içinden Serkan...
Eylül : biliyorum biraz hızlı oldu ama ikimiz de uzun zamandır bunu bekliyor gibiydik. Düşünülecek bir şey yoktu...
Nazan : anlıyorum... ne zaman gidiyorsunuz?
Serkan : cumartesi... en geç pazar akşamı döneriz. Ben istiyorum diye gelmezsin ama Eylül'ü ilgilendiren bir durum bu, onun için gel... bu senden istediğim son şey anne, inan bana...
Zoraki Aşk'ın finallerini de bugün paylaşayım diyorum, ne dersiniz? 🙈