Eylül'ün kendi isteğiyle taburcu olduğu hastaneden dönerlerken ikisinin de ağzını bıçak açmıyordu. Serkan öyle üzgün, bir yandan da öyle sinirliydi ki... Eylül o kadar inatçıydı ki, onu hastanede kalmaya ikna etmek mümkün değildi...
Serkan git gide hızlanıyor, önündeki arabaları sollayarak eve gitmeye çalışıyordu...
Eylül: yavaş git Serkan!
Serkan : fark eder mi? Madem ölmek istiyorsun ha bugün ha yarın? Ne fark eder? Kaza yapalım da ölelim işte bir an önce...
Eylül: saçmalama, yavaşla! Korkutuyorsun beni...
Serkan hiçbir şey söylemedi ve arabayı aynı hızda kullanmaya devam etti...
Eylül: dur ne olur dur..
Serkan: ben de sana yalvarıyorum ama bazen her istediğimiz olmuyor Eylül
Eylül: midem bulanıyor
Serkan: ve daha çok bulanacak, çünkü daha zamanı gelmemişken hastaneden taburcu oldun!
Eylül: arabanın içine kusucam şimdi, dur ne olur!
Serkan sert bir şekilde durduğunda Eylül ağzını kapatarak kapıyı açtı ve aceleyle arabadan çıkarak bir ağaca yaslanıp içinde ne varsa boşalttı...
Serkan: kahretsin Eylül! Neden yapıyorsun bunu? Neden vazgeçiyorsun?
Eylül, daha fazla kusmayacağını anlayınca Serkan'ın ona uzattığı peçeteyi aldı ve hemen ağzını sildi... sonra cebinden çıkarttığı mentollü şekeri ağzına attı ve ağzındaki o iğrenç tadın silinmesini bekledi...
Eylül: seninkiyle aynı sebepten Serkan
Serkan: on yıl sonra kavuşmamızın hiç mi değeri yok sende? Aşkımızın, sevgimizin?
Eylül: olmaz olur mu? Bunca ay neden bekledim sanıyorsun? Neden beni böyle görmene katlandım?
Serkan: o zaman neden savaşmıyorsun? Benim için...ben boşuna olduğu halde senin için savaşacaktım. Bir ay bile uzun yaşasam kârdı.
Eylül hiçbir şey söylemeden öylece baktı Serkan'a...
Serkan: ayrıca ben seni asıl böyle görmeye dayanamıyorum... sen öyle hayat dolu, öyle neşeli bir kadındın ki seni böyle vazgeçmiş, böyle yaşamak istemezmiş gibi görmeye dayanamıyorum Eylül. Ne oldu "ben ne olursa olsun iyi olacağım" diyen Eylül'e?
Eylül: o zamanlar henüz kan bankasından cevap gelmemişti...
Serkan: yani seni hayata bağlayan tek şey kan bankası mıydı yani? Benim hiç önemim yok muydu? Hadi beni de boşver, aileni üzmek istemiyordun, onlar için savaşsana Eylül. Sen şimdi vazgeçersen onları üzeceksin...
Eylül: ama bu kadar az ihtimal için acı çekmek istemiyorum Serkan. Bu çok yorucu...
Serkan: seni anlamıyorum mu sanıyorsun? Seni çok iyi anlıyorum.
Eylül: o zaman kararıma saygı duy
Serkan: yoo, senin intiharın kararına saygı duyamam Eylül, benden bunu bekleme sakın.
Eylül: ama intihar değil bu. Kurtuluş.
Serkan: neyse, muhtemelen benim de senin arkandan çok beklemem gerekmez. İyi ki senin vazgeçmeye başladığın zamanlar ben de ilaçlarımı almayı bırakmışım
Eylül: ne?!
Serkan : miden iyiyse eve gidelim
Eylül: ne demek ilaçları almayı bıraktım?
Serkan: senin yaptığını yapıyorum bücürük, ben de tedaviyi reddediyorum. Oturup ölüşünü izleyip sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam etmeyeceğim. Zaten o zamana kadar umarım komaya falan girerim de bunu görmek zorunda kalmam
Eylül, Serkan'ın sözleriyle sarsılmıştı. Arabaya biner binmez Serkan da hızla eve doğru sürmeye başlamıştı...
Eylül: tamam geri dön
Serkan: efendim?
Eylül: hastaneye geri dön. Ama önce deniz kıyısına götür beni, çıkmışken biraz hava alayım.
Serkan: eve gidecektik?
Eylül: tedaviye devam edeceğim tamam. Sen de ilaçlarını alacaksan ben de devam edeceğim.
Serkan: alacağım Eylül...
Eylül: güzel... önce deniz kıyısına götürür müsün?
Serkan saatler sonra ilk kez gülümsedi...
Serkan: olur, gidelim...
Eylül: ama ne olur yavaş kullan. Midem çok bulanıyor...
Serkan arabayı normal bir hızda kullanırken Eylül de koltuğunu yatırıp gözlerini kapamıştı. İçten içe o da her dakika ilikle ilgili bir haber gelmesini bekliyordu ama aranmadıkları her dakika ümidini biraz daha kaybediyordu.
Araba durduğunda Eylül gözlerini açtı, Serkan onu şu an kimsenin bulunmadığı bir sahile getirmişti. Eylül gülümseyerek arabadan indi ve denizin kenarına kadar gelerek kumlara oturdu. Denizin tuzlu kokusunu içine çekip, sadece dalga sesine odaklanabilmek için gözlerini kapadı.
Serkan da yanına gidip arkasına oturarak onu kendine çekmişti. Kasım ayı olmasına rağmen hava güzeldi ama deniz kıyısı biraz soğuktu. Eylül'ün hırkasıyla titrediğini fark edince Serkan üzerindekini çıkartıp Eylül'ü sardı...
İkisi de konuşmuyorlardı ama Eylül'ün hareketlerinde, bakışlarında veda vardı sanki. Serkan buna dayanamıyordu. Onun acı çekmesine de dayanamıyordu, vazgeçip ölümü düşünmesine de...
Serkan: teşekkür ederim
Eylül: ne için?
Serkan: benim için savaşmayı kabul ettiğin için...
Eylül, Serkan'a yaslanmış, kendini ana bırakmıştı.
Eylül: sana söylemem gereken bir şey var...