68

225 20 25
                                    

Birkaç gün sonra,
Eylül bu lise buluşması için heyacanlıydı aslında. Kaç tane arkadaşını görebilir, kaçını tanıyabilirdi bilmiyordu ama en azından yanında Serkan olacaktı ve o varken sıkılması mümkün değildi...

Eylül sürekli yeni gelen kıyafetlerle dolan kıyafet dolabına bakıp iç geçirdi. Alış Eylül, alış.. eline ilk gelen kıyafet kırmızı bir elbise olmuştu. Eylül de elbiseyi alıp altına siyah çizmelerini giydi ve kendine baktı. Güzel olmuştu...

Serkan ise spor şortu ve ince bir t-shirt ile yanında belirdi...

Serkan: elbise mi giyeceksin?

Eylül: evet, olmamış mı?

Serkan: yok, çok güzel olmuş da, uyumsuz olmuşuz. Senin yanında çok özensiz duruyorum, baksana. En iyisi ben üstümü değiştireyim. Ne giysem ki?

Eylül: ben seçebilir miyim?

Serkan: şey... tabii.

Eylül beyaz bir gömlek, siyah bir hırka ve siyah bir pantolon çıkardı ve Serkan'a uzattı...

Eylül: seni evdeki nikahımız haricinde hiç gömlekle görmedim ama yakışacağından eminim...

Serkan gülümsedi...

Serkan: hırka?

Eylül: onu giyme, sadece sırtına at, hoş durur...

Serkan: teşekkürler bücürük... sen nereye gidiyorsun?

Eylül: azıcık makyaj yapacağım. Sen de işini bitirince çıkalım...

....

Mekana geldiklerinde birkaç adam Serkan'a sarılmış, birkaç bir şey söyleyip gülüşmüşlerdi. Eylül de tanıdık birini görebilmek için etrafa bakmış ama kimseyi tanımadığını farketmişti...

Serkan : ... eşim Eylül. Gerçi sen zaten tanırsın ama...

Eylül dönüp Serkan'ın kimden bahsettiğine bakmıştı. Bir şekilde karşısındaki adam tanıdık geliyordu ama kim olduğunu çıkaramamıştı...

Gökay : Eylül? Yok artık! Çok değişmişsin, seni tanıyamadım...

Eylül: şey... ben tanıyor gibiyim ama adını hatırlayamadım, uzun zaman oldu...

Gökay : evet evet, ben Gökay.

Eylül: aaa evet.

Eylül bir zamanlar çıktığı çocuğa baktı.

Gökay : bir dakika eşim mi dedin? Evlendiniz mi? Siz böyle kanka falan değil miydiniz yani? Ne diyordun sen ona, bir lakabın vardı...

Serkan: bücürük... aşıktım be oğlum, söyleyemiyordum, ne ona ne de bir başkasına...

Gökay güldü ve onları kendi masasına götürmüştü. Eylül masadaki hemen herkesi tanıyordu ama hiçbirinin ismi aklında yoktu. Herkese gülümseyerek Serkan'ın yanına oturdu... herkes kendini tanıttıktan sonra normal konuşmaya başlamışlardı...

Eren : arkadaşlarla iddiaya girmiştik, asla gelmez demiştik ama geleceğini söyleyenler de olmuştu, onların kaybedeceğini düşünmüştük

Serkan: geleceğimi kim söyledi?

Eren : Yalçın, Mert ve Bora.

Serkan güldü...

Serkan: siz baştan kaybetmişsiniz, onlar zaten geleceğimi biliyordu.

Serkan gülerken masaya kucağında oğlunda bir adam daha geldi yanlarına, yanına da çok güzel bir kadın vardı... kadın hemen Eylül'ün yanına oturunca Eylül gülümsedi...

Serkan: aşkım o Bora'nın eşi Pınar, o da bizim lisedendi ama bir alt dönemimizdendi. Bora da zaten lisedeki en yakın arkadaşlarımdandı hatırlarsın.

Eylül: evet hatırlıyorum... merhaba...

Bora : zaten Serkan'ın bücürüğünü unutmak mümkün değil, nasılsın Eylül?

Eylül: iyiyim... oğlunuz değil mi?

Bora : evet... adı Can.

Eylül: merhaba Can.

Can hafifçe gülümsemiş, annesinin kucağına geçmeyi tercih etmişti... Serkan diğer arkadaşlarıyla konuşurken Eylül de uzanıp onun küpesini yakalamaya çalışan Can'a gülümsedi...

Eylül: kucağıma gelmek ister misin?

Pelin : rahatsız etmesin?

Eylül: olur mu öyle şey? Can, sen benim küpelerimi çok mu sevdin?

Eylül gülümseyerek Canı bacaklarının üstüne oturttu...

Bora : aslında pek insan canlısı değildir ama Serkan'ı tanıdığı için sanırım seni de pek yadırgamadı...

Eylül kucağındaki sapsarı saçlı çocuğa gülümsedi... Can ise hiç konuşmadan parmağıyla Eylül'ün küpelerine vurarak ses çıkarmasına gülüyordu...

Bora : öf, geldi sevimsiz... bunu kim bizim masamıza yazdırdı ki?

Eylül arkasına dönüp baktığında birden tüylerinin ürperdiğini hissetti. Özellikle Serkan'ın anlattıklarından sonra...

Doğukan : oo Serkan Özgün de burdaymış. Ne o hava mı atmaya geldin Özgün? Zaten senin burada işin olmaz başka türlü değil mi? Kenar mahalleye kalmadın sonuçta.. villaların vardır...

Bora : sana ne lan? Asıl sen istenmediğin yere neden geliyorsun? Ne kadar sevilmediğini görmek için mi?

Doğukan : yoo, Serkan Özgün'den taktik olmaya geldim... siz çulsuzların arasından sıyrılabilmek için taktik alıcam...

Serkan: yeter! Senin saçmalıklarını dinlemeye gelmedik buraya, bas git

Eylül, Serkan'ı ilk defa bu kadar sinirli görüyordu...

Doğukan : aaa, eski flörtüm de burdaymış... adın neydi senin? Eylül mü?

Eylül: on senedir hatırlıyorsan demek ki çok azlar...

Doğukan : sayısını merak mı ediyorsun güzelim, etme, çoklar ama sen hep özeldin...

Serkan ayaklanmıştı ki Eylül elini tutarak onu otursun diye aşağı doğru çekmeye çalışmıştı...

Serkan: ağzını topla Doğukan! Karımla düzgün konuş!

Doğukan : ah karın mı? Senin zengin olduğunu görünce kankam ayağından çıkıp yanaşmış demek, bir de vakit kaybetmeden çocuk yapmış. Akıllı kadınmış, iyi yere kapak atmış...

Serkan'ın ayaklanmasıyla Bora da kalkmış, Eylül ise Can'ı annesinin kucağına verip ikisinin arasına girmişti...

Eylül: Serkan bırak gitsin.

Serkan: şerefsiz! Gelsene sen benimle...

Bora : Serkan bırak kardeşim, bilmiyor musun onu sanki? Seni sinir etmek için yapıyor

Eylül: Serkan değmez, bırak gitsin... kuyruk acısı var demek ki. Ne sana erişebildi, ne de senin sahip olduğun her şeye. Bırak kıskançlıktan kudursun dursun.

Serkan biraz durup güldükten sonra masaya döndü yeniden...

Serkan: haklısın... kudursun dursun...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin