Eylül taburcu olduktan sonra ailesi ve çocuklarla birlikte eve gelmişlerdi. Bebekler kucaktan kucağa gezerken Serkan ilk isim verdiği kızını kaybetmemek adına gözleriyle sürekli takip ediyordu...
Güney : oğlum yemedik kızını, ne diye gözünü dikmiş bakıyorsun?
Serkan güldü ama cevap vermedi.
Ekin : ya baba ben de bakıcam!
Güney : gel bakalım... bak Ekin, bu senin yeğenin
Ekin : adı ne?
Güney : adı şey...
Serkan : Irmak!
Eylül: Nehir!Güney : Irmak mı? Nehir mi?
Eylül: elindeki Nehir
Serkan: hayır Güney'in elindeki Irmak
Eylül: Serkancım, o Nehir
Serkan: hayır Irmak.
Eylül: Irmak annemde...
Serkan: hayır... ben sürekli bakıyorum, takip ediyorum, Güney'in kucağındaki Irmak
Eylül: ama annem az önce Nehir'i alıp Güney'e verdi, değiştirdiler yani
Serkan: ne zaman? Ben görmedim
Eylül: az önce canım... o Nehir
Serkan: nasıl ya?
Eylül güldü...
Serkan: benimle dalga mı geçiyordun?
Eylül: hayır sana gülüyorum, suratının haline... inanmıyor musun hâlâ? Kolunu aç...
Serkan Güney'e yaklaşıp kızının kolunu açınca bileğine takılmış minicik altın bir bileklik görür, üzerinde de Nehir yazıyordu..
Eylül: Ayşen'e aldırttım, isimleri belirlemişken hemen ikisinin de koluna taktım...
Serkan: oha! Çok zekice
Eylül: eee tabii, kimin aklına geldi...
Serkan: zeki karım benim! Harika, kızlar artık asla karışmaz. Aklıma nasıl gelmedi bu?
Ekin : baba, bileklikleri değiştirirsek ne olur?
Eylül'ün ve diğerlerinin kahkahası evi doldurmuştu..
Eylül: muhtemelen Serkan enişten kafayı yer
Serkan gözlerini devirip annesinin yanına oturdu. Ayşen de bir yandan herkesin yiyeceği atıştırmalıkları ayarlamaya çalışıyordu...
Nazan : hep böyle güzel günler için toplanalım. Ne güzel oldu, herkes mutlu, çok şükür...
Selin : çok şükür Eylül'üm de iyi, Serkan da. Çocuklar da sağlıkla geldiler dünyaya, daha ne isteriz?
Eylül: Ekin, gel bak Irmak'a da bak...
Ekin : çok ufaklar
Eylül: evet ama senin gibi kocaman olacaklar. Sen de böyle ufacıktın
Güney : neresi küçük be! Ekin doğduğunda daha ufaktı... dimi Songül?
Songül : yani... belki biraz daha ufaktı. İyi kötü büyüyor işte her çocuk.
Ekin : ben onlarla ne zaman oynayabilirim?
Serkan : daha çok var gibi... ben de bekliyorum
Eylül: bir de bana çocuk diyene bak, kendi benden daha çocuk. En az 3-4 sene beklemeniz lazım sizinle oynamaları için...
Serkan: Allah Allah, suç mu büyümelerini beklemek?
Eylül: değil... ama sen basket oynasınlar diye bekliyorsun, onun için daha önce de konuştuğumuz için yıllarca bekleyeceksin, sen emekli olacaksın o zamana kadar
Ekrem : eh, Eylül haklı, çocuk için geç kaldın damat. Ayrıca basketi sevmeyebilirler
Eylül: aman baba o konuya hiç girmeyelim
Güney : kız çocuğu onlar, muhtemelen sporla alakaları bile olmayacak. Erkek olsaydı belki ama...
Serkan : aman be, iyi! Hepiniz bana karşı... ama ikisinden biri bile basketi severse hepiniz görürsünüz
Ekin : ben sıkıldım...
Eylül: Allah Allah, küçük bey neden sıkılmış? Beğenmedin mi burayı?
Ekin : hepiniz bebeklere bakıyorsunuz, sıkıldım...
Serkan: gel biz seninle oynayalım...
Ekin : futbol oynayalım!
Herkes gülmüştü...
Serkan: haydaaa... naaptın Ekin ya!
Eylül: naaptın halacım, kavgada söylenmez bu
Eylül kıkırdadı...
Serkan: benim daha iyi bir fikrim var, gel biz seninle basketbol oynayalım.
Ekin : olur...
Serkan: gördünüz mü? O da sevecek...
Eylül: tamam Serkan, tamam. Herkes basketbolu sevecek
Serkan gülümseyerek Ekin'in elini tutup onu yukarı çıkarmıştı...
Selin : kızım nasıl bakacaksın iki çocuğa birden? Yapabilecek misin? Bari ben kalsaydım...
Eylül: yaparım anne, hem Serkan dadı diye tutturmuştu, bir dadı aldık işe
Nazan : güvenebilecek misin? Ufacık çocuklar...
Eylül: ben de başlarında olucam tabii. Öyle hemen güvenemem ama zamanla güvenebilirim diye düşünüyorum.
Songül : cafe ne olacak?
Eylül: cafe çalışıyor hâlâ. Bir süredir çalışanlara bırakmıştım ama bir gün gidip kontrol edeceğim.
Nazan : ben geçen gün bakmıştım, sorun yoktu.
Eylül: evet çalışanlarla her gün konuşuyoruz zaten, geldiğini söylediler.
Ekrem : biz çok geldik, artık siz gelin çocuklar. Kızlar biraz büyüsün alıp gelin hemen, bizi hasret bırakmayın
Eylül: olur mu öyle şey baba? Geliriz tabii...
....
Serkan: basket!
Ekin : basket! Oldu mu?
Serkan: oldu tabii
Ekin : ama sen beni havaya kaldırıyorsun... yerden atamıyorum
Serkan: ama daha çok ufaksın ondan. Boyun uzun olsaydı kesin atardın
Ekin : gerçekten mi?! Bi daha!
Serkan gülüp Ekin'i kaldırıp potaya yaklaştırdı ve elindeki plastik topu potaya atmasını sağladı..
Serkan: basket! Aferin sana!
Ekin : bi daha! Noolur Serkan enişte bi daha!
Serkan gülerek yeniden kaldırdı Ekin'i... sıradan odanın önünden geçen Eylül'ü gördü. Kucağında kızlardan biri vardı. Arkasından da Songül geldi, o da kızlardan diğerini taşıyordu...
Eylül: emzireceğim, rahat durmadılar beş dakika...
Songül : Ekin, gel annecim aşağı inelim, çikolata getirmişler biliyor musun?
Ekin : çikolata mı? Geliyorum!
Ekin elindeki topu bırakıp annesinin peşinden koşarken Serkan arkasından hayal kırıklığı ile baktı...
Serkan: bir çikolataya sattı beni...
Eylül: o daha çocuk Serkan... merak etme, biraz sabret, kızlar azıcık büyüsün seninle oynar sıkıntını giderirler...