117

199 16 17
                                    

Eylül taburcu olduktan sonra ailesi ve çocuklarla birlikte eve gelmişlerdi. Bebekler kucaktan kucağa gezerken Serkan ilk isim verdiği kızını kaybetmemek adına gözleriyle sürekli takip ediyordu...

Güney : oğlum yemedik kızını, ne diye gözünü dikmiş bakıyorsun?

Serkan güldü ama cevap vermedi.

Ekin : ya baba ben de bakıcam!

Güney : gel bakalım... bak Ekin, bu senin yeğenin

Ekin : adı ne?

Güney : adı şey...

Serkan : Irmak!
Eylül: Nehir!

Güney : Irmak mı? Nehir mi?

Eylül: elindeki Nehir

Serkan: hayır Güney'in elindeki Irmak

Eylül: Serkancım, o Nehir

Serkan: hayır Irmak.

Eylül: Irmak annemde...

Serkan: hayır... ben sürekli bakıyorum, takip ediyorum, Güney'in kucağındaki Irmak

Eylül: ama annem az önce Nehir'i alıp Güney'e verdi, değiştirdiler yani

Serkan: ne zaman? Ben görmedim

Eylül: az önce canım... o Nehir

Serkan: nasıl ya?

Eylül güldü...

Serkan: benimle dalga mı geçiyordun?

Eylül: hayır sana gülüyorum, suratının haline... inanmıyor musun hâlâ? Kolunu aç...

Serkan Güney'e yaklaşıp kızının kolunu açınca bileğine takılmış minicik altın bir bileklik görür, üzerinde de Nehir yazıyordu..

Eylül: Ayşen'e aldırttım, isimleri belirlemişken hemen ikisinin de koluna taktım...

Serkan: oha! Çok zekice

Eylül: eee tabii, kimin aklına geldi...

Serkan: zeki karım benim! Harika, kızlar artık asla karışmaz. Aklıma nasıl gelmedi bu?

Ekin : baba, bileklikleri değiştirirsek ne olur?

Eylül'ün ve diğerlerinin kahkahası evi doldurmuştu..

Eylül: muhtemelen Serkan enişten kafayı yer

Serkan gözlerini devirip annesinin yanına oturdu. Ayşen de bir yandan herkesin yiyeceği atıştırmalıkları ayarlamaya çalışıyordu...

Nazan : hep böyle güzel günler için toplanalım. Ne güzel oldu, herkes mutlu, çok şükür...

Selin : çok şükür Eylül'üm de iyi, Serkan da. Çocuklar da sağlıkla geldiler dünyaya, daha ne isteriz?

Eylül: Ekin, gel bak Irmak'a da bak...

Ekin : çok ufaklar

Eylül: evet ama senin gibi kocaman olacaklar. Sen de böyle ufacıktın

Güney : neresi küçük be! Ekin doğduğunda daha ufaktı... dimi Songül?

Songül : yani... belki biraz daha ufaktı. İyi kötü büyüyor işte her çocuk.

Ekin : ben onlarla ne zaman oynayabilirim?

Serkan : daha çok var gibi... ben de bekliyorum

Eylül: bir de bana çocuk diyene bak, kendi benden daha çocuk. En az 3-4 sene beklemeniz lazım sizinle oynamaları için...

Serkan: Allah Allah, suç mu büyümelerini beklemek?

Eylül: değil... ama sen basket oynasınlar diye bekliyorsun, onun için daha önce de konuştuğumuz için yıllarca bekleyeceksin, sen emekli olacaksın o zamana kadar

Ekrem : eh, Eylül haklı, çocuk için geç kaldın damat. Ayrıca basketi sevmeyebilirler

Eylül: aman baba o konuya hiç girmeyelim

Güney : kız çocuğu onlar, muhtemelen sporla alakaları bile olmayacak. Erkek olsaydı belki ama...

Serkan : aman be, iyi! Hepiniz bana karşı... ama ikisinden biri bile basketi severse hepiniz görürsünüz

Ekin : ben sıkıldım...

Eylül: Allah Allah, küçük bey neden sıkılmış? Beğenmedin mi burayı?

Ekin : hepiniz bebeklere bakıyorsunuz, sıkıldım...

Serkan: gel biz seninle oynayalım...

Ekin : futbol oynayalım!

Herkes gülmüştü...

Serkan: haydaaa... naaptın Ekin ya!

Eylül: naaptın halacım, kavgada söylenmez bu

Eylül kıkırdadı...

Serkan: benim daha iyi bir fikrim var, gel biz seninle basketbol oynayalım.

Ekin : olur...

Serkan: gördünüz mü? O da sevecek...

Eylül: tamam Serkan, tamam. Herkes basketbolu sevecek

Serkan gülümseyerek Ekin'in elini tutup onu yukarı çıkarmıştı...

Selin : kızım nasıl bakacaksın iki çocuğa birden? Yapabilecek misin? Bari ben kalsaydım...

Eylül: yaparım anne, hem Serkan dadı diye tutturmuştu, bir dadı aldık işe

Nazan : güvenebilecek misin? Ufacık çocuklar...

Eylül: ben de başlarında olucam tabii. Öyle hemen güvenemem ama zamanla güvenebilirim diye düşünüyorum.

Songül : cafe ne olacak?

Eylül: cafe çalışıyor hâlâ. Bir süredir çalışanlara bırakmıştım ama bir gün gidip kontrol edeceğim.

Nazan : ben geçen gün bakmıştım, sorun yoktu.

Eylül: evet çalışanlarla her gün konuşuyoruz zaten, geldiğini söylediler.

Ekrem : biz çok geldik, artık siz gelin çocuklar. Kızlar biraz büyüsün alıp gelin hemen, bizi hasret bırakmayın

Eylül: olur mu öyle şey baba? Geliriz tabii...

....

Serkan: basket!

Ekin : basket! Oldu mu?

Serkan: oldu tabii

Ekin : ama sen beni havaya kaldırıyorsun... yerden atamıyorum

Serkan: ama daha çok ufaksın ondan. Boyun uzun olsaydı kesin atardın

Ekin : gerçekten mi?! Bi daha!

Serkan gülüp Ekin'i kaldırıp potaya yaklaştırdı ve elindeki plastik topu potaya atmasını sağladı..

Serkan: basket! Aferin sana!

Ekin : bi daha! Noolur Serkan enişte bi daha!

Serkan gülerek yeniden kaldırdı Ekin'i... sıradan odanın önünden geçen Eylül'ü gördü. Kucağında kızlardan biri vardı. Arkasından da Songül geldi, o da kızlardan diğerini taşıyordu...

Eylül: emzireceğim, rahat durmadılar beş dakika...

Songül : Ekin, gel annecim aşağı inelim, çikolata getirmişler biliyor musun?

Ekin : çikolata mı? Geliyorum!

Ekin elindeki topu bırakıp annesinin peşinden koşarken Serkan arkasından hayal kırıklığı ile baktı...

Serkan: bir çikolataya sattı beni...

Eylül: o daha çocuk Serkan... merak etme, biraz sabret, kızlar azıcık büyüsün seninle oynar sıkıntını giderirler...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin