Çocukları dadıları Gizem'e bırakan Eylül, haberi alır almaz aceleyle polisin söylediği hastaneye doğru yola çıkmıştı. Durumu nasıldı, iyi miydi bilmiyordu, telefonda konuştuğu polis hiçbir şey söylememişti. Eylül çok korkuyordu...
Hastaneye gelir gelmez durumunu öğrenmeye çalıştı, ama ona haberi anca bir saat sonra ameliyathaneden çıkan doktoru verebilmişti...
Eylül : ne olur bir şey söyleyin, annemin durumu nasıl?
Doktor : ciddi bir yaralanma mevcut, iç organlarının bazılarında hasar vardı, dalağını aldık ama başka sorun görünmüyor. Kolunda kırık, bacağında da zedelenme var.
Eylül : iyi mi yani?
Doktor : evet, iyi... iyi olacak. Ama yaşını da düşünürsek bir süre hastanede kalması en doğrusu...
Eylül : ne gerekiyorsa yapılsın, hatta daha iyi bir hastaneye de nakledebiliriz
Doktor : buna gerek olduğunu sanmıyorum ama sizin tercihiniz. Hastayı kıpırdatmamız daha iyi olur.
Eylül kafasını sallayarak iyi bir hastanedeki doktora danıştığında da aynı cevabı alınca rahatlamıştı. Burada kalması daha doğruydu...
Telefonu çaldığında onun Serkan olduğunu farketmişti. Nasıl söylerdi ona annesinin kaza geçirdiğini? Nasıl? Üstelik onu eve çağırması, tek başına gitmesine göz yumması kendi suçuyken Serkan'a nasıl anlatırdı? Üstelik ertesi gün en önemli maçını oynayacakken bunu yapamazdı...
Eylül kendini toparlayıp, telefon kapanmadan hemen önce açtı.
Serkan : ah Eylül, nerdeyse kapatıyordum, uyuyor muydun?
Eylül: yok hayır... şey, ben son anda duydum, yanımda değildi telefon.
Serkan : anladım, nasılsın bücürük? Uyumadan hemen önce sesini duymak istedim...
Eylül : iyiyim... ben de birazdan yatacaktım.
Serkan : iyi misin sen?
Eylül : iyiyim tabii... neden iyi olmayayım ki?
Serkan : bilmiyorum, bir sıkıntın varmış gibi geldi... zaten içimde bir sıkıntı vardı, ondan aradım, iyi olduğunuzdan emin olmak istedim
Eylül: ben de iyiyim, çocuklar da... sen bizi düşünme ve önemli maçına odaklan, sonra geleceksin zaten
Serkan : evet... tamam, iyiyseniz sorun yok
Eylül : iyiyiz... seni seviyorum Serkan
Serkan : ben de seni seviyorum bücürük, iyi geceler
Telefonu kapadıktan sonra Eylül hüngür hüngür ağlamaya başladı... Serkan ondan bir şey saklanmasından nefret ederdi ve şimdi ameliyattan yeni çıkan annesini ondan saklamıştı.
Tam olarak yalan söylemiş sayılmazdı ama saklamıştı ondan... Ama böyle bir haber, böyle bir zamanda nasıl verilirdi ki? Serkan mahvolurdu... hemen gelemeyecek, gelene kadar sakinliğini de koruyamayacak, sürekli endişeli ve telaşlı olacaktı...
....
Eylül bir an olsun hastaneden ayrılmamıştı. Nazan ile konuşabileceği ilk fırsatta hemen yanına gitmişti...
Eylül : ah anne... ne oldu sana? Nasıl oldu bu? İyi misin?
Nazan : iyiyim iyiyim, merak etme. Üzme kendini, bebeğe de bir şey olacak
Eylül : nasıl üzülmem, benim yüzümden oldu
Nazan : nasıl senin yüzünden oldu?
Eylül : seni benim evine kadar bırakmam lazımdı, seni tek başına taksiyle gönderdiğime inanamıyorum... ben bu hatayı nasıl yaptım? Benim suçum...
Nazan : Eylül... senin suçun yok. Kazaydı bu, olan oldu... Bak ben iyiyim, kendini harap etme ne olur...
Eylül : taksici ölmüş... Öyle korktum ki, ameliyattan çıkana kadar ömrümden ömür gitti...
Nazan : iyiyim ben, sakın bir daha üzülme, kendini harap etme benim için. Serkan'a söylediğini söyleme bana
Eylül : söylemedim, nasıl söylerim?
Nazan : iyi yapmışsın, çocuğu da telaşlandırma, önünde girecek maçları da var zaten. Hem ben iyiyim, birkaç güne hastaneden çıkarım
Eylül : doktor ne zaman uygun görürse o zaman çıkarsın... şimdilik bunları düşünme.
Nazan, sonrasında ilaçların da etkisiyle uykuya dalmış, Eylül de sürekli başında beklemişti...
....
Ertesi gün Eylül yine hastanedeyken Serkan aramıştı, sesindeki coşkudan izleyemese de maçı kazandığını anlamıştı...
Serkan : kazandık bücürük! Bunu da kazandık! Dönmeme çok az kaldı! Ayrıca muhteşem bir haberim var ama bunu oraya gelince söyleyeceğim
Eylül : çok sevindim, tebrik ederim. Bir dakika, ne haberi?
Serkan : dedim ya, sürpriz... sen nasılsın, iyi misin?
Eylül : iyiyim...
Serkan : tamam o zaman, sen de kafedesin galiba, sesler var. Seni tutmayayım, ama kendini çok yorma bücürük, bana lazımsınız
Eylül kafeyi unutmuştu bile... şu an orayı düşünecek hali yoktu...
Eylül : görüşürüz
....
Birkaç gün sonra akşam, Eylül yeniden hastanedeyken telefonu çalmış, Serkan'ın onu aradığını görmüştü. Nazan hâlâ ağrılarından dolayı aldığı ağrı kesicilerle uyuyorken Eylül sessizce odadan çıktı...
Eylül : efendim canım?
Serkan : Eylül, nerdesin?
Eylül : ben mi? Ben... evdeyim.
Serkan : Eylül, ben de evdeyim. Sana sürpriz yapmak için erken döndüm ama yoksun. Çocuklar evde yalnızken sen dışarıda mısın?
Eylül : hayır Serkan... ayrıca çocuklar Gizemle birlikte, yalnız falan değiller...
Serkan : neden evde değilsin? Nerdesin?
Eylül, kaçınılmaz olanı söylemek zorundaydı artık....
Eylül : hastanedeyim...
Serkan : ne?! Ben biliyordum bir şey olduğunu... biliyordum işte. Bana yalan söyledin değil mi? Hangi hastanedesin, iyi misin?
Eylül : iyiyim Serkan, gel, burada konuşuruz
Eylül telefonu kapatıp Serkan'ın gelmesini beklerken kopacak fırtınadan habersizdi...
Burada 4, Emanet'te 3 bölüm var, o zaman buradan gelsin bir bölüm daha :)