144

171 16 14
                                    

Serkan akşama kadar evde kızlarıyla vakit geçirdikten sonra yeniden hastaneye gitmiş, Eylül'ü de yeniden eve göndermişti. Ertesi gün hastaneden çıkacak annesi için de evdeki yardımcıları Ayşen'den oda hazırlamasını istemişti...

Eylül geleceklerini öğrendiğinden beri yemekler yapıyor, Ayşen'e yardımcı oluyordu...

Kapı çaldığında da kendi açtı. Nazan, oğlundan destek alarak yürürken Serkan onu yukarıya kadar kucağında taşıması için ikna etmeye çalıyordu...

Serkan : anne, inat etme ağrın var. İki dakikada çıkarayım yukarıya işte

Nazan : olur mu öyle şey?! Ben yürürüm. Kendimi çocuğuma taşıtacak değilim

Serkan : canın yanıyor ama...

Nazan : biraz yürümem gerektiğini söyledi doktor, sen de duydun.

Serkan, en sonunda onu yatağına yatırırken Eylül de peşlerindeydi.

Eylül : aç mısınız? Yemekler hazır.

Nazan : yemek dedin de, benim restorana ne olacak?

Eylül : annem burada, İstanbul'da. O ilgileniyor...

Serkan : öyle mi?

Eylül : sen gelmeden hemen önce geldi, onalr için aldığın ev hazırdı ne de olsa, diğerleri toparlanıp haftaya gelicek

Nazan : annene çok teşekkür ettiğimi söyle kızım... o zaman gözüm hiç arkada değil, o benden de iyi yemek konusunda...

Eylül : haksızlık etme, ikinizin de eli çok lezzetli...

Nazan gülümsedi...

Eylül : ben yemeklerini getireyim, sonra da uyu biraz.

İkisi de odadan çıkmışlar ama konuşmuyorlardı. Eylül bu durumdan nefret ediyordu. 3 aydır görüşmemişlerdi ve daha sarılmamışlardı bile.

Eylül, Nazan'ın yemeğini bıraktıktan sonra Serkan'a da sofra hazırladı. Kendi önünde de yemek vardı ama Serkan'ın tavırları sayesinde tüm iştahı kaçmıştı...

Serkan : yemekleri sen mi yaptın?

Eylül : evet...

Serkan : belli, harika hepsi, çok özlemişim yemeklerini. Ellerine sağlık. Ama sen hiç yemedin, yesene sen de...

Eylül : ben aç değilim, sonra yerim. Pek yeri değil biliyorum ama özür dilerim Serkan. Özür dilerim çünkü kızacağını bile bile yine olsa yine bunu senden saklardım...

Serkan : biliyorum... ben de bundan nefret ediyorum ya zaten

Eylül : sen benden hiç mi bir şey saklamadın?

Serkan : saklamadım

Eylül : ama oğlunun olduğunu saklamıştın... ben hastayım diye ya da değil, saklamıştın benden. Benim de bunu senden saklamak için geçerli bir nedenim vardı. Ayrıca o benim annem diyip durma, o benim de annem sayılır ve ben de onu en az senin kadar düşünüyorum

Serkan cevap vermedi...

Eylül : ne bu şimdi? Hayır mı?

Serkan : ikisi farklı şeyler... biri senin iyiliğin içindi

Eylül : benim de bunu saklamam senin içindi.

Serkan : neyse... benim seninle bir şey konuşmam lazım Eylül...

Eylül : geldiğinden beri bana bir kez olsun bücürük demedin, farkında mısın?

Serkan : farkındayım...

Eylül durumun ciddiyetinin farkındaydı. Ama yapılacak bir şey yoktu, Serkan'ı tanıyordu ve bekledikçe yeniden o eski güzel günlerine kavuşacaklarından emindi. Şimdi sadece beklemesi lazımdı, her ne kadar zor olsa da... bu soğukluğu, ona bücürük demeden adıyla seslenmesi ne kadar sinir bozucu olsa da katlanacaktı...

Serkan : şimdi ciddi bir konu var. Aslında benim için çok çok mükemmel bir haber bu. İçimde tutamayarak geldim buraya zaten. Seninle hemen paylaşmak istiyordum

Eylül : güzel haberse hemen söyle, baya bir ihtiyacımız var buna

Serkan : geçen bana NBA'yden teklif geldi

Eylül : ne?! NBA mi?! İnanamıyorum!

Serkan : ben de... ve bu çok güzel bir fırsat, o yüzden ben de kabul etmeyi düşünüyorum

Eylül : bir dakika bile düşünme! Tabii ki edeceksin! Seninle gurur duyuyorum Serkan... şu an uygun bir zaman değil ama bunu en kısa zamanda kutlamalıyız

Serkan : ben gitmeden önce bardaki eğlencemizin yerine sayalım, çünkü iki gün sonra Amerika'ya gitmem lazım, sözleşme için

Eylül : tamam... ama imzalayıp döneceksin nasıl olsa, biz de o zaman kutlarız

Serkan : Eylül, lig başlamak üzere... biraz erkenden gidip işleri halletmem lazım, daha ev falan alıcam.

Eylül : hep tekil konuştun, biz yokuz galiba planlarında...

Serkan : annemi böyle bir durumdayken senden başkasına emanet edemem. Ayrıca annenler de gelecek, onlara hep yakın olmaya söz verdin...

Eylül : bunlar bahaneler.. kızgınsın bana. Çekip gidecek kadar...

Serkan : temelli değil Eylül, sadece birkaç ay. Sonra gelirsiniz elbette... ben de bu arada işleri yoluna koyarım.

Eylül :ama yedinci aydan sonra benim uçmam mümkün değil Serkan... yeni doğmuş bebeği de dünyanın öbür ucuna sürükleyemem. Hemen gelemeyeceğimi sen de biliyorsun

Serkan : ama benim de gitmem gerek, ya da teklifi kabul etmeyeceğim ve aynı şekilde devam edeceğiz

Eylül : kabul edeceksin tabii ki, git o zaman Serkan...

Serkan : ben de biraz düşünüp daha sakin olduğumda belki o zam-...

Eylül : ne zamanından bahsediyorsun sen Serkan?! Üç aydır yoktun be adam! Nasıl özledim biliyor musun?! Şimdi belki de bir sene ayrı kalmaktan söz ediyorsun! Bizi yalnız bırakıyorsun...

Serkan : yalnız olmayacaksınız elbette.. Ahmet bey burada olacak, her şeyinizle ilgilenecek, ne olursa olsun

Eylül : bizim Ahmet beye değil sana ihtiyacımız var! Sen düşün dur tamam mı? Beni elbet affedeceksin, ama o zaman çok geç olacak. Her şeyi kaçıracaksın. Tüm hamileliğim boyunca yanımda kalmamanı geçtim, doğumu da kaçıracaksın... her şeyi... kızlarının okula başladığı ilk günü de...

Serkan : kabul etmiyorum o zaman...

Eylül : edeceksin Serkan. Asla planlarını bizim için bozmana izin vermem. Kızlarıma ben güzel güzel bakarım, annene de, gözün hiç arkada kalmasın... beni de boşver, ben de başımın çaresine bakarım. Ama sen şimdi daha sana yeni kavuşan ve hep yanlarında olacağını zannettikleri kızlarına bir sene hiç görüşemeyeceğinizi, iki gün sonra gideceğini nasıl anlatacağını düşün...

Eylül çatalını sertçe bırakıp mutfaktan çıktı...

Finali yazdım ve üç bölüm sonra... yani sona adım adım diyoruz...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin