Eylül : ne oldu Nazan teyze?
Nazan : yok bir şey kızım, gel biz tatlılarımızı yerken seninle sohbet edelim biraz.
Eylül'ün kafası karışmıştı...
Eylül : Nazan teyze konuşalım da Serkan neden öyle gitti? Senin burada olmandan çok mutluydu, bir şey olmasa gitmezdi...
Nazan : yapmaya çalıştığını anlıyorum kızım, ama Serkan'a hâlâ dargınım. O buraya geldiğim için farklı şeyler beklemiş ama olay öyle değil...
Eylül : neden Nazan teyze? Hiç mi oluru yok? Hayallerinin peşinden gitti diye senelerce kendi oğluna sırt dönmeye değer mi?
Nazan : başarısız da olabilirdi... eline mesleğini alsın diye ben ne işlerde çalıştım, didindim... ama o beni ezdi geçti. Bunu aşamıyorum
Eylül : seni anlamıyor değilim ama Ser-...
Nazan : benim fikrim değişmeyecek Eylül... çabanı anlıyorum ama yapma. Sen böyle yaptıkça Serkan da ümitleniyor. Seni de kırmamak adına buraya geldim ama bunun tekrarı olmayacak... ilk ve sondu.
Eylül başını eğip öylece durdu...
Nazan : ellerine sağlık, tatlı da harika olmuş. Vanilya da koydun değil mi içine?
Eylül : evet birazcık
Nazan : çok güzel...
Eylül masayı toplarken Nazan da içeri gitmek yerine ona yardım etmişti...
Eylül : bitti, içeri geçelim, gel. Bir çay daha ister misin?
Nazan : yok kızım ben gideyim artık... yarın sabah erkenden açıyorum restoranı...
Eylül : peki... Serkan'a söyleyeyim ben...
Nazan kafasını sallayıp salona ilerlerken vitrindeki fotoğraflara baktı. Birçoğu kendi fotoğrafıydı. Oğlunun onu sevdiği barizdi ama ezip geçmesini kabullenememişti...
Serkan : hadi anne, kalmayacaksan bırakayım seni...
Nazan : kalmayacağım, gidebiliriz. Eylül, bu arada sana söylediğimi unutmadın değil mi? Hâlâ geçerli...
Serkan : ne söyledin ona?
Nazan : Eylül şu sıralar parasal anlamda sıkıntı çekiyormuş ama isterse bende de kalabilir, tek seçeneği burası değil... tamam benim evim de saray değil ama sonuçta yerim var ve yalnız kalıyorum. Birlikte geçinir gideriz güzel kızım...
Eylül : çok sağol Nazan teyze ama şimdilik burada kalacağım ben...
Nazan : peki, sen bilirsin... ama arada gel restorana olur mu? Özletme kendini...
Eylül gülümsedi ve ona sarıldı...
Eylül : gelirim... kendine iyi bak.
Nazan da gülümseyip Serkan'ın arkasından dışarı çıkmıştı...
Eylül onların arasını düzeltemediği için kendini kötü hissetmişti. Bir an her şey düzelecek sanmıştı ama yanıldığını görebiliyordu. Belki de hiç karışmaması en doğrusuydu...
Eylül bavulunu yerleştirirken kapısı çalmış, Serkan girmek için izin istemişti...
Serkan : yerleşebildin mi? Bir ihtiyacın var mı?
Eylül : her şeyim var... sadece alışmaya çalışıyorum, "hiçbir şeyden her şeye"...
Serkan : annem sana bir şey söylediyse kusuruna bakma olur mu?
Eylül : yok bana hiçbir şey söylemedi de sana söylemiş sanırım, moralin bozuldu hemen...
Serkan : asla affetmeyecek... beni çoktan silmiş. Bugün daha iyi anladım. Anca öyle bi kaza falan geçirdiğimde sorar beni... onun dışında umrunda olmam. Beni çoktan unutmuş, nasıl bir çocuk olduğumu...
Eylül : hata bendeydi, zorlamamam gerekirdi, yanına git diye ben zorladım seni... hiç karışmamam gerekirdi...
Serkan, Eylül'e iyice yaklaşıp ellerini tuttu...
Serkan : senin suçun yok. Ben beş yıl önce o evden her şeyi göze alarak çıktım Eylül. Ama hayatım boyunca mutsuz olmaktansa annemsiz mutlu olmayı seçmiştim. Yine de annemin böyle davranması koyuyor...
Onun nerdeyse ağlayacak olması, Eylül'de tezat bir his oluşturmuştu. Boyu nerdeyse iki metre olan bu dev gibi adam nerdeyse Eylül'ün dizlerine yatıp çocuk gibi ağlayacaktı...
Serkan : o beni bıraktı ama sen bırakma bücürük...
Eylül : asla... asla bırakmam...
Eylül kollarını Serkan'ın boynuna attığında Serkan hem aklını hem kalbini ele geçiren bu ufak tefek kıza sıkıca sarıldı...
Serkan : tatsız gece için özür dilerim. Evimdesin, seni neşelendirmem lazımdı
Eylül : ben halimden memnunum. Yanında olduğum için çok mutluyum.
Serkan : karşılıklı bücürük... karşılıklı
Eylül : Martta sen burada olmayacaksın ya, o zaman ne olacak? Ben burada mı kalabilecek miyim?
Serkan : evet tabii ki. Ben gidiyorum diye seni de kovacak değilim Eylül, tabii ki kalacaksın. Hem dur bakalım, marta daha çok var...
Eylül : marta kadar kim öle kim kala diyorsun yani?
Serkan dondu kaldı... umarım olmaz diyordu. Geçirebileceği kadar uzun zaman geçirmek istiyordu Eylül ile... ömrü marta kadar olmamalıydı...
Serkan : öyle...
Eylül : yarın bir planım yok bildiğin gibi, kovuldum artık. Yani beni hâlâ o hazırlık maçına götürmek istiyorsan gidebiliriz...
Serkan : tabii ki gideceğiz...
Eylül : oradaki herkes... yani hani dedik ya saklayacağız di-
Serkan : henüz bilmiyorlar ama yarın öğrenecekler
Eylül : tamam o zaman...
Serkan : uyuyacaksın sanırım, uykun gelmiş gibi.. ben seni yalnız bırakayım.
Eylül : evet uyuyacağım ama... düşündüm de... yani...
Serkan : ne düşündün bücürük?
Eylül : bu gece seninle yatabilir miyim? İnkâr etmeyeceğim seni çok özledim, sanki yanında yatarsam o geçen zaman telafi olurmuş gibi hissediyorum...
Serkan bir süre cevap vermeyince Eylül hemen söylediklerini geri almaya çalıştı...
Oysa Serkan sadece annesinin söylediklerini düşünüyordu. Gerçekten onunla aynı evi paylaşarak hata mı ediyordu? Hele ki aynı yatağı paylaşmak onu kötü biri mi yapardı?
Eylül : gerçi bana farketmez, zaten sevgilimsin, hep yanımdasın, diner benim özlemim...
Serkan kötü düşünceleri kafasından attı, annesinin kafasını karıştırmasına izin vermeyecekti. Alt tarafı basit, masum bir uyku dedi kendi kendine...
Serkan : çok memnun olurum bücürük, sen üstünü değiş de öyle gel...