43

193 21 25
                                    

Eylül ofise girmiş odasına doğru ilerliyordu ki patron cama vurarak onu çağırdı...

Eylül : efendim? Geç kalmadım değil mi?

Patron : hayır ama zaten gelmesen de olurdu çünkü kovuldun...

Eylül şaşkınlıkla baktı ona... kovulacak ne yapmıştı ki?

Eylül : anlamıyorum... ne yaptım?

Patron : ne yaptın bilmiyor musun gerçekten?

Eylül önüne bırakılan fotoğraflarla kalakaldı... Serkan'ı hastaneye götürdükleri gün avukatı Ahmet bey ile hastanenin önünde çekildikleri bir fotoğraftı bu...

Patron : Faruk'a başka hastaneye gittiklerini söyleyip Serkan Özgün'ün götürüldüğü hastaneye gittin. Ordaydın ve bizlere hangi hastanede oldukları konusunda yalan söyledin. Gittin ve haber yapmadın. Başkasıyla çalıştığından şüphe ettim ama haber yapan olmamış, demek ki haber yapmadın. Bu ne demek oluyor peki? Rüşvet mi aldın bizi yanlış yönlendirmek için?

Eylül bunu inkar edebilecek bir konumda değildi. Fotoğraflar açık açık belli ediyordu her şeyi...

Patron : itirazın yok.. o halde kovuldun.. sana bir şans vermiştim ama onu da düzgün kullanamadın. Arkandakiler umurumda bile değil, kovuldun.

Eylül : arkamdakiler mi?

Patron : buraya mükemmel bir CV'in olduğunu düşündüğün için geldiğini söyleme bana... senden çok daha iyi okullardan okumuş onlarca kişi başvurup reddedilerek geri dönüyor buradan... seni işe alan kişi, yani büyük patron aynı zamanda seni koruyor ama artık umrumda değil, bunu kabul edemem. Hem haber yapmıyorsun, hem de yapacağımız haberi baltalıyorsun...

Eylül kapıyı çarpıp çıkmıştı. Onu kim koruyordu? Tanıdığı kimse yoktu ki? Buraya torpille gelme şansı da yoktu ki?

Üstüne üstlük bir de kovulmuştu. İstanbul gibi milyonların yaşadığı, insanların iş bulmak için yarış halinde olduğu bir şehirde o nasıl iş bulabilirdi ki?

Ofisten çıkmış, nereye gideceğini bilmiyordu. Ayakları onu Nazan teyzeye götürmüştü. Şu an annesine yakın bir o vardı. Onun da bir annenin şefkatine ve sevgisine ihtiyacı vardı...

Nazan : ah güzel kızım.. hoşgeldin.. ne yemek istersin?

Eylül : bir şey yemeyeceğim Nazan teyze... seni görmeye geldim sadece.

Nazan : sen iyi misin?

Eylül : iyiyim... sadece artık işsizim ve ne yapacağımı bilmiyorum. Neden buraya geldiğimi de bilmiyorum aslında...

Nazan : olur öyle... kimse ilk girdiği şirkette kalmıyor ki

Eylül : of... bütün düzenim bozulacak Nazan teyze

Nazan : kalıcak yeri mi dert ediyorsun? Lafı bile olmaz kızım, gel bana. Ev küçük biliyorsun ama ben de yalnız yaşıyorum, bana arkadaşlık edersin...

Eylül neredeyse gülecekti. Cümleleri oğlunun cümleleriyle neredeyse birebirdi...

Ama Eylül'ün kalıcak bir yeri vardı zaten, Serkan'la yani çocukluk arkadaşı, aşkı ve daha bir günlük sevgilisiyle yaşayacaktı. Nazan teyze onun oğluyla birlikte olduğunu bilse ne düşünürdü acaba?

Muhtemelen oğluyla konuşmadığı gibi benimle de konuşmayı keserdi dedi Eylül içinden...

Eylül : kalıcak yer derdim yok belki ama ben çalışmak istiyordum Nazan teyze. Antalya'dan buraya bir işe girebilmek için geldim zaten. Çalışmak, bir işe yaramak, para kazanmak istiyordum... şimdi bu durumda aileme de para gönderemeyeceğim...

Nazan teyze Eylül'e öyle bir sarılmıştı ki Eylül annesini yanında hissetti. Tüm üzüntüsü silinmişti...

Nazan : biraz bekle kızım, hemen eve dönme. Biraz sor soruştur, belki sana göre bir şey çıkar. Maaşının az çok oluşuna bakma, başla bir yerden, sonra illa ki gönlüne göre bir iş bulursun.

Eylül kafasını sallamıştı, zaten onun da planı şimdilik buydu... ama Serkan'la ne zamana kadar birlikte yaşayabilirdi bilmiyordu...

Nazan : yemek istemiyorsun ama bari bir tatlı ye. Hem tatlı keyfini de yerine getirir...

Eylül gülümsedi...

Eylül : sen bize şekerpare yapardın küçükken, hatırlıyor musun? Mahallenin büyüklü küçüklü tüm çocukları senin şekerparenden yemek için evde sıraya girerdik...

Nazan da güldü...

Nazan : benimki de seni kayırır ona verdiğim şekerpareyi sana verirdi. Sen sana kalmaz diye korkuyormuşsun çünkü, öyle derdi...

Nazan oğlundan bahsettiğini farkedince hemen sustu ve mutfağa geçerdi...

Eylül onu beklerken etrafa bakındı. Öyle sıcak öyle güzel bir yerdi ki... ev gibiydi. Ona gecekondu günlerini hatırlatmıştı...

Nazan elinde ufak bir tabakla geldiğinde Eylül şok oldu. Şekerpare miydi o?

Nazan : başka bir şey dileseymişsin olacakmış... bugünkü menüde şekerpare vardı...

Eylül gülümseyip hemen bir çatal aldı. Bu tat onu çok eskilere götürdü...

Ağustos 2008
Emre : koşun koşun Nazan teyze yine şekerpare yapmış, herkese dağıtıyor! Kemal üçüncüyü yedi!

Yasemin : Eylül koş hadi, biz de gidelim...

Eylül, Yasemin ile Serkan'ların evine doğru gitmişti. Nazan teyze mutfağın camından çocuklara birer parça tatlı veriyordu...

Eylül : ya of! Yiyen yine gelmesin! Of Nazan teyze bir şey söylesene şunlara, Kemal gidip gelip üç tane yemiş bile...

Nazan : kızım daha var, size de kalır merak etme. Geç hadi sen de sıraya...

Serkan kapıyı açıp Eylül'e bakmıştı...

Serkan : Eylül! Gelsene bir...

Eylül : ya Serkan şimdi olmaz. Sıraya girdim bak, şimdi çıkarsam bir daha bana tatlı kalmaz

Serkan : ya sen bir gel...

Serkan, Eylül'ü bileğinden tutup evine doğru çekiştirmişti.

Eylül : of! Senin yüzünden şekerpare yiyemicem Serkan. Ne oldu?

Serkan onu odasına götürmüştü. Odasında iki tabak gördü, birinde bir diğerinde iki şekerpare vardı...

Serkan : al hadi ye... annemden bu kadar kaçırabildim...

Eylül : ya bana mı? Serkan sen harikasın! Yiyorum hemen... sonra sıraya girer bir tane daha yerim.

Serkan kahkahalarla gülerken Eylül tabağına gömülmüştü...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin