Eylül her ne kadar içi rahat olmasa da Serkan'a katılmak zorunda kaldı. Film izlerlerken Serkan'a sarılmış, bunu düşünüyordu. Gerçekten bu kadar umursamaz davranabilir miydi?
Eylül : mısır?
Serkan : olur... ama sen yapsan daha iyi.
Eylül : hemen yapıp geliyorum o zaman...
Serkan filmi durdurmuş Eylül'ü bekliyordu. Bugün çok uzun bir gün olmuş ancak son zamanlarda yaşadığı en güzel gün diyebilirdi. Sabaha Eylül ile uyanmış, Eylül onun evlilik teklifini kabul etmiş, annesinin yemeklerini yemiş, şimdi ise Eylül ile sarılarak film izliyordu... daha ne kadar güzel olabilirdi ki?
....
Şubat 2020
Antalya havaalanına iner inmez onları Güney karşılaşmıştı. Eylül koşarak abisinin kollarına attı kendini...Güney : dur düşücez şimdi! Evleneceksin ama hâlâ çocuk gibisin!
Eylül : abimi sevmek suç mu? Özledimmm!
Güney : ben de özledim... Nazan teyze, Serkan, siz de hoşgeldiniz...
Nazan : hoşbulduk oğlum...
Güney : bir taksi çevirelim de eve gidelim...
Serkan : şey, aslında ben annemle kendim için bir otel tuttum bile...
Güney : öyle mi? O zaman biz Eylül ile önden gidelim, sizi akşama bekliyoruz.
Serkan : tamam...
Serkan Eylül'e göz kırparken o da abisine sarılıp havaalanından çıktı.
Eylül : hiç uğraşma taksiyle falan, binelim şuradan minibüse... onca masraf...
Güney : yorgunsundur kızım saçmalama...
Eylül : abi...bana rol yapma. Zor durumda olduğunuzu biliyorum.
Güney : çok çok kötü değil...
Eylül : ne zaman taksilerle gidip geldim de şimdi gideyim? Hadi durdur şu minibüsü de gidelim eve...
Güney minibüsü durdurmuş, birlikte binmişlerdi...
Güney : itiraf edicem, çok rahatladım.
Eylül : neden? Anlamadım...
Güney : Serkanlar diyorum, başımızın üstünde yerleri var ama bizde kalsalardı çok sıkıntı olacaktı. Gerçi biz Songül ile Emrah'larda kalacaktık, öyle plan yapmıştık yani ama ev ufak sen de biliyorsun...
Eylül : Serkan her şeyin farkında abi, rol yapmana gerek yok. Durumumuzu en iyi bilen o, yıllarca o da bizimkine benzer bir yerde yaşadı.
Güney : ama ağırıma gidiyor kızım... biricik kız kardeşim evlenecek, koskoca Serkan Özgün'ü yerde mi yatıracaktık?
Eylül : o da her şeyin farkında, seni rahatlatmak için elinden geleni yapıyor... neyse sen beni boşver de Songül nasıl?
Güney : sana sürprizimiz var...
Eylül: nasıl bir sürpriz?
Güney, onlar minibüsten inene kadar beklemişti söylemek için...
Eylül : Güney, çatlatma da söyle...
Güney : annemler henüz bilmiyor, söylemedik. O yüzden onlara bir şey söyleme. Çünkü henüz çok yeni... Songül hamile. Baba oluyorum...
Güney, aynı tahminindeki gibi Eylül'ün ufak çığlığını duymuştu...
Eylül : ne?! Nasıl?! Sen baba... Hala oluyorum!
Güney : şişşt! Bak kimsenin haberi yok
Eylül : yaaa abi! Çok sevindim! Harika bir şey bu!
Güney : sağol birtanem... senin de anne olduğunu görürüz umarım...
Eylül düşüncelere dalmıştı... olur muydu ki? En azından yakın zaman için böyle bir düşüncesi yoktu...
Bu yüzden sadece abisine gülümsemekle yetindi...
...
Eylül, İstanbul'dan getirdiği elbiseyi giydikten sonra odasından çıkmıştı ki kapı çaldı...
Selin : geldiler... Eylül hadi aç kapıyı kızım
Eylül büyük bir gülümsemeyle kapıyı açmış, Karşısındakilere bakmıştı...
Nazan özenli bir şekilde giyinmiş, hafif de makyaj yapmıştı. Serkan ise elindeki çiçek ve çikolatasıyla, kaliteli bir takım elbise içinde Eylül'e gülümsüyordu...
Eylül : geçsenize içeri, hoş geldiniz...
Eylül mor midi elbisesiyle Serkan'ın aklını başından almıştı.Eylül'ü ilk defa böyle görüyordu... öylece ona bakıp kalmıştı kapının önünde...
Nazan : oğlum, Eylül'e versene elindekileri. Hadi geçelim içeri...
Serkan elindekileri Eylül'e vermiş, içeri geçmişti. Herkes selamlaşıp konuşurken Eylül, Eda ile birlikte mutfağa geçmişti...
Eylül : kalbim yerinden çıkacak sanki...
Eda : öf diyorum başka bir şey demiyorum kızım! Adam yakıyor! Televizyonda bu kadar yakışıklı görünmüyordu!
Eylül : şişşt!
Eda : aman enişteye yazacak değiliz herhalde... lafın gelişi dedik. Sen de ne kıskançsın kızım...
Eylül gülmüştü... mutfakta öylece ne yapacağını bilmez şekilde etrafına bakıyordu.
Eda : kahve canım... kahve yapacaksın, altı tane. Beş orta bir tuzlu...
Eda gülerken Eylül sırıtmıştı...
Eylül : hemen!
Eylül kahveleri tepsiye yerleştirirken Serkan'ın kahvesini köşeye koyup diğerlerinden ayırmış, sonra da içine tuz dökmüştü...
Eda : dağ gibi adama tuzlu kahve içerebilecek bir sen varsındır herhalde... aman zehirleme de, maçlara çıkabilsin...
Eylül gülümseyerek tepsiyle salona geçmiş, bütün kahveleri dağıtmıştı. Bir kenara geçip oturmuş, Serkan'ın tepkisini izliyordu. Serkan hafiften suratını buruştursa da hemen kendini toparlamış, kahveyi bitirmişti...
Serkan : anne, artık konuya girsen mi? Kahveler de bitti...
Nazan : biliyorsunuz, sizi yıllardan beri tanırım, siz de beni... oğlumu belki benden de iyi tanıyorsunuz, bu yüzden ona kefil olmama gerek yok. Bu yüzden Allah'ın emri peygamberin kabri ile kızınız Eylül'ü oğluma istiyorum...
Ekrem : Eylül... sen ne diyorsun kızım?
Eylül : baba, Serkan o adam... benim için başkası olabileceğini sanmıyorum...
Ekrem gülmüştü...
Ekrem : o zaman biz de verdik gitti...
Ailelerin ortak kararıyla bu hem söz hem de nişan olmuş, nişan yüzükleri hem Eylül'ün hem de Serkan'ın parmaklarına takılmıştı...
Yine ailelerin ortak kararıyla bir ay sonra düğün yapılmasına karar verilmişti. Serkan'ın o an için tek dileği o zamana kadar hastalığın fazla ilerlememesi olmuştu...