84

192 15 22
                                    

Eylül omuzundaki hafif sarsılmayla uyandı...

Serkan: Eylül, canım. Uyan, evimize geldik...

Eylül gözlerini açıp Serkan'a baktı. Daha az önce hastanede değiller miydi?

Eylül: biz hastanedeydik...

Serkan: evet, ama öyle yorgundun ki seni hemen eve getirdim.

Eylül: yoo, aslında ben iyiydim, ama sen dışarıda telefonla konuşuyordun, birine aşkım falan diyordun, duydum seni. Kimdi o?

Serkan güldü...

Serkan : Eylül, ben kimseyle konuşmadım, dışarı falan da çıkmadım, yanındaydım sürekli. Sen biraz uyudun, seansın bitince baktım çok yorgundun, gözlerin kapalı mırıldanıp duruyordun o yüzden seni taşıyıp arabaya bindirdim. Şimdi de evimizdeyiz. Yorgunsan yine taşıyabilirim...

Eylül: hayır hayır.. iyi hissediyorum kendimi. Yani telefonla konuşmuyordun öyle mi?

Serkan: hayır...

Eylül: ah o zaman kabusmuş! Öyle rahatladım ki... Biliyor musun, kabusumda beni bırakıyordun... başka bir sevgilin vardı herhalde, "Eylül uyusun gelicem aşkım" diyordun... yazık dedin bir de, acıyordun bana

Serkan güldü...

Serkan : böyle bir şey mümkün mü?

Eylül: olmasın bir zahmet. Hem ben sana en başta dedim sana öldükten sonra bile beni sevmek zorundasın, bir başkasını sevemezsin...

Serkan'ın tüyleri diken diken olmuştu. Kendi ölümümün düşüncesi hiçbir şeymiş dedi kendi kendine. Eylül'ün ölümünü düşünmek bile...

Eylül: bembeyaz oldun, ne o, yoksa öyle bir düşüncen mi vardı Serkancım?

Serkan: içeri geçelim, haydi...

Eylül: geçelim...

Serkan: bir daha o kelimeyi ağzına alma. Senden duymak istemiyorum.

Eylül: ölümü mü? Tamam demem...

Serkan: iyi...

Eylül: ne kadar masrafsız bir eş olacaktım güya, ne kıyafet derdim ne pahalı makyaj malzemelerinde gözüm vardı ama şimdi tonla hastane faturası çıkaracağım... olsun tabii, kocam öder. Hayat müşterek, değil mi?

Serkan: turp gibi olup parayı onlara harcamanı tercih ederdim çarçur etmek için sağlığından daha iyi bir sebep göremiyorum

Eylül gülümsedi...

Serkan: gel önce seni yatıralım, Ayşen'e de söylerim sana bir şeyler hazırlasın, odanda yersin.

Eylül: iyiyim ben, uykum da yok artık, kabusum sayesinde açıldım. Pek aç değilim ama bir şeyler atıştırırım belki. Bahçede yiyebilir miyiz? Hava çok güzel...

Serkan: tabii... yorulma diye öyle demiştim, keyfin varsa bahçede oturalım tabii

Eylül gülümsedi ve salondan bahçeye açılan kapıyı hafifçe iterek sallanan koltuğa oturdu.

Eylül: yakında o yataktan çıkamaz hale gelirim zaten, şimdiden odalara kapanmaya gerek yok.

Serkan koluyla onu sarıp saçlarına bir bir öpücüklerini bıraktı..

Eylül: çok ilginç ama ilk günden beri burayı kendi evim gibi gördüm...

Serkan: öyleydi zaten. Hayatıma yeniden girdiğin saniyeden itibaren burasının senin de evin olacağı kesindi bücürük...

Eylül gülümseyerek Serkan'a sokuldu...

Eylül: bücürüğün kendini çok şanslı hissediyor... ama senden tek isteğim var Serkan

Serkan: ne istersen

Eylül: ben çok kötü hissedene kadar lütfen bana hastalığımı unuttur olur mu? Normal davranalım, hiçbir şey olmamış gibi.

Serkan: tamam güzelim, nasıl istersen

Eylül gülümsedi...

Eylül: güzelin miyim gerçekten?

Serkan: öylesin tabii... öyle güzelsin ki Eylül. Hem için hem dışın öyle güzel ki. Beni sevmiyor olsaydın hayatım cehenneme dönerdi herhalde...

Eylül: seni kim reddedebilir ki? Çevremde bir basketbol maçı izlemeyen kızlar bile Serkan Serkan diye bitiyorlar. Hepsi seni takip ediyor, fotoğraflarını büyütüp büyütüp inceliyor. Ki onlar seni tanımıyor, küçüklüğünü ya da karakterini bilmiyorlar. Bir de bilseler...

Serkan: anladım canım, çok aşıksın

Eylül: hem de nasıl... saklayacak değilim

Serkan gülerek daha da sıkı sardı Eylül'ü... onu kaybetmeye dayanamazdı, öyle bir ihtimal varsa eğer, beynindeki tümörünün yeniden büyüyüp onu öldürmesini dilerdi...

...

İki hafta sonra,
Eylül ve Serkan yine bir kemoterapi seansından dönerlerken Eylül bir lunaparkın önünden geçtiklerini farketti...

Eylül: aa, bak lunapark kurulmuş Serkan! Geçen hafta yoktu

Serkan: evet... bi girip bakmak ister misin?

Eylül: ay yok, ondan demedim. Işıl ışıl hoşuma gitti sadece...

Serkan hemen geri dönüp lunaparkın önüne park etti arabayı...

Serkan : gel biraz bakalım. Yorulunca eve döneriz

Eylül gülümsedi, içi heyecanla dolmuştu birden. Lunaparklar onu hep eğlendirmişti, sanırım kaç yıl geçerse geçsin, kaç yaşında olursa olsun içindeki çocuk hiç büyümeyecekti...

Birkaç erkek çocuğu Serkan'ı tanımış, onunla birlikte fotoğraf çektirmek istemişti. Serkan hiçbirini kırmadan isteklerini yerine getirirken Eylül de gülerek onu izliyordu...

Eylül: şuna bakalım mı?

Serkan, Eylül'ün gösterdiği yere baktı. Bir duvara dizilmiş boy boy şişelere vurulması gereken bir oyundu bu...Serkan parasını ödeyerek Eylül'ü oraya çekti.

Önce Eylül denedi ama çok başarılı olduğu söylenemezdi.

Eylül: of ben çok kötüyüm. Kıl payı kaçırıyorum sürekli. Bence hile var bu işte, oysa ben çok iyiydim küçükken..

Sıra Serkan'a geçmişti...

Eylül: hadi aşkım şu ayıyı kazan benim için...

Serkan, Eylül'ün gösterdiği kocaman ayıya baktı...

Serkan: bunu almak için ne yapmak gerekiyor? Kaç tane vurmam lazım?

Görevli : o mu? Onun için onda on yapmanız lazım.

Serkan iç geçirdi... basketçiydi ama acaba yapabilir miydi ki? Ne olursa olsun o ayıyı kazanmalıydı...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin