Onlar tribünde otururlarken birkaç takım arkadaşı Serkan'ın yanına gelip geçmiş olsun demiş, ufak sohbetler etmişlerdi. Daha sonra Serkan'ın Eylül'e koçumuz diye tanıttıkları adam geldi yanlarına...
Koç: her şey yolunda mı Serkan? Fizik tedavi nasıl gidiyor?
Serkan : iyi... ümit verici. Henüz çok başındayım tabii, halen çok vakte ihtiyacım var
Koç : zaten çıkacağımız önemli karşılaşma yok önümüzdeki dönem.
Serkan : biliyorum ama en kısa zamanda aranıza dönmeye çalışacağım.
Adam Eylül'e de gülümsedikten sonra yanlarından ayrılmıştı. Çok geçmeden de maç başlamıştı...
Serkan takıma destek verip tezahürat yaparken Eylül dikkatini pek veremiyordu. Onun olmadığı maçlar ilgisini çekmiyordu çünkü. Yine de Serkan'ın neden "ama bu maç ilgini çekecek" dediğini anlamıyordu. İlginç bir şey olmamıştı... henüz.
Koç : ara!
Oyuncular sahadan çıktığında Eylül, Serkan'a döndü...
Eylül : neden buraya geldik Serkan? Ben ilginç bir şey göremiyorum...
Serkan : denemek ister misin?
Eylül : basket atmayı mı? Küçükken denediğim gibi yani...
Serkan : evet, hadi denesene.
Eylül : denemek mi? Atabileceğimi düşünmüyor musun yani?
Serkan : bilmiyorum... pek sanmıyorum.
Eylül : iddiasına var mısın?
Serkan : varım.
Eylül : kazanırsam her istediğimi yapacak mısın?
Serkan : yaparım
Eylül gülümseyip hevesle ayağa kalktı. İşte şimdi ilginç bir şeyler oluyordu...Serkan da yanına kadar geldi...
Eylül: seyret şimdi...
Eylül, sanki yıllardır basket oynuyormuş gibi bir teknikle topu potaya doğru fırlatmış ve ilk atışta potaya sokmuştu. Serkan'ın tüm takım arkadaşları da bunu izlemiş, onu alkışlamıştı...
Serkan : hiç fena değil, ama bence şans senden yanaydı...
Eylül : şans? Buna şans mı diyorsun?
Serkan : yeniden?
Eylül : ver topu... hemen...
Eylül diğer atışta da başarılı olmuştu...
Serkan : sen nerden öğrendin bunu?
Eylül omuz silkti...
Eylül : öğretmenim bir numara... belki elime top alıp oynamadım ama tüm hayatım basketbol izleyerek geçti benim, beni fazla küçümsüyorsun...
Serkan ona gülerek karşılık verdi...
Serkan : bir kez daha? Üçte üç yapabilir misin ki?
Eylül : tabii ki! İzle ve gör canım...
Eylül tüm dikkatini verip atışını gerçekleştirirken Serkan'ın sağlam dizinin üzerine çöktüğünü fark bile edememişti. Üçüncü atışında da başarılı olduktan sonra "gördün mü?" demek için Serkan'a döndü ve onun dizlerinin üzerine çöktüğünü görünce şok oldu...
Eylül : hih! Serkan?
Serkan : Eylül... bücürüğüm... yıllardan beri seni seviyorum, hep sevdim ve hayatım boyunca da seveceğim. Lütfen.. lütfen... lütfen eğer sen de beni seviyorsan, ki sevdiğini biliyorum, benimle evlen... kendimi seni mutlu etmeye adayacağıma söz veriyorum, çünkü ancak öyle mutlu olabileceğimi biliyorum. Benimle evlenir misin?
Eylül şok içinde ona bakarken gözleri dolmuştu bile. Karşısındaki üç gündür çıkmaya başladıkları erkek arkadaşı, elinde kocaman bir yüzükle diz çökmüş evlilik teklifi yapmıştı. Bu, bir kızın alabileceği en hızlı teklif olsa da Eylül aslında bunun çok geç kalınmış bir kavuşma olduğunun farkındaydı.
Sadece daha üç gündür beraberlerdi ve Serkan, ilk gün ona birlikte kalmayı teklif etmiş, ikinci gün annesiyle yemek yedirmiş, üçüncü gün de evlilik teklif etmişti... her şey öyle hızlı oluyordu ki Eylül'ün başı dönüyordu... bu hızla eğer teklifi kabul ederse yarın evlenebilirlerdi...
Eylül : bir şey söylemedin, kabul ediyor musun?
Eylül kafasını hızla aşağı yukarı salladı. Başka şansı yoktu ki, tabii ki kabul edecekti. Serkan onun hayatının aşkıydı. Bu aynı Serkan'ın milli takıma seçilmesi gibi bir olaydı, Serkan'ın bu fırsatı reddetmesi ne kadar imkansızsa Eylül'ün de evlilik teklifine hayır cevabı vermezi o kadar imkansızdı.
Eylül : evet! Evet seninle evlenirim Serkan...
Salon minik izleyici topluluğunun alkış ve tezahüratlarıyla inlerken, Eylül Serkan'a sarılmış, onu öpücüklere boğmuştu...
Serkan : teşekkür ederim...
Eylül gülerken Serkan onun parmağına özel olarak yaptırttığı yüzüğü geçirmişti... Eylül parmağında ağırlık yapan o kocaman taşlı pahalı yüzüğe bakıp iç çekti... alış Eylül dedi kendine... az önce evlenme teklifi etti, kabul ettin. Evleneceksin ve sen de zengin olacaksın...
Eylül : delisin sen! Üçüncü günümüzde evlilik teklifi ettin bana!
Serkan : aslında daha seninle karşılaştığım ilk gün yapmam lazımdı bunu... yeterince zaman kaybettik Eylül, seni çok seviyorum ve birbirini seven insanlar kendilerine bir aile kurar... benim ailem yok ama sen benim ailem ol...
Eylül kollarını Serkan'ın kollarında dolamıştı...
Eylül : benim de ailem sensin Serkan...
Eylül, elleri hâlâ heyecandan titrerken Serkanla birlikte tribünlere geçti ve Serkan'ın elinin içindeki ellerine baktı...
Serkan : ee ne zaman gidiyoruz Antalya'ya?
Eylül : ne?! Sen ciddisin... yani şimdi siz ciddi ciddi beni istemeye mi geleceksiniz?
Serkan : annem adına söz veremiyorum. Söz konusu sensen gelebilir, ama bilmiyorum... ama en kısa zamanda yapmalıyız. Bir an önce evlenmek istiyorum seninle...
Eylül : annemlerin hiçbir şeyden haberleri yok... onlara nasıl açıklayacağımı bilmiyorum...
Serkan : aslında haberleri var
Eylül : ne?!
Serkan : arayıp haber verdim. Güney biraz söylendi falan ama özellikle annen baya istekliydi.
Eylül : sen gerçekten konuştun mu onlarla? Benimle dalga mı geçiyorsun?
Serkan : babandan izin aldım... kararı sana bıraktı. Yani, sadece seni istemek kaldı geriye... annenler muhtemelen haftasonuna hazırlık yapmaya başlamıştır bile...