Eylül fuları kafasına bandana gibi sarmış, gözlerinin altındaki morlukları kapatmak için de biraz makyaj yapmıştı...
Berke geldiğinde ona kapıyı kendisi açtı... Eylül ona sarılıp içeri almıştı. Berke ona ve kafasına şaşkınlıkla bakarken Eylül onu bileğinden tutarak sert bir şekilde içeri çekti...
Eylül: yani şimdi diyorsun ki ne söylersem söyleyeyim haber yapmayacaksın öyle mi?
Berke : evet Eylül... de o kafandaki ne? Ne kadar çok kilo vermişsin sen böyle... gerek var mıydı ki?
Eylül: keyfimden vermedim. Hastayım ben, yine lösemi...
Berke : ne?! Sen ciddi misin? Lösemi... Eylül özür dilerim, neler söyledim az önce...
Eylül: önemli değil...
Berke : bak, Eylül, ne olursa olsun sen benim için çok değerlisin, bunu hep aklında tut olur mu? Tamam o borçları ödeyebilmek için seni kullandım ama seni defalarca aradım. Engellemiştin konuşamıyordum, özür dileyemedim bir türlü.
Eylül: seni engelleyen Serkan'dı muhtemelen. Ben bir şey yapmadım çünkü. Aslında ben de aramanı beklemiştim, bir özür dilemeni falan...
Berke : çok istedim
Bir süre sessizlik oldu... ama sonra ikisi eskilerden konuşup sıradan bir sohbet ettiler.
Serkan eve geldiğinde Eylül'ün güldüğünü duyunca gülümsedi.
Ayşen : misafiriniz var
Serkan: öyle mi? Kim geldi?
Ayşen : bir bey, tanımıyorum. Eylül hanım karşılamış.
Serkan: anlıyorum...
Serkan yanlarına giderken sehpa üzerinde duran bir buket çiçeği gördü. Kim göndermişti ki? Nottaki Berke Korkmaz ismini görünce ağzı açık kalmıştı... bu herif hayatlarından çıkmamış mıydı hâlâ?
İçeri Eylül'ün yanına gittiğinde Berke'yi görünce olduğu yerde dondu kaldı. Onu güldüren bu herif miydi yani?
Eylül: aaa kocam gelmiş... hoşgeldin.
Serkan: hoşbulduk da...
Berke : ben de gidiyordum tam. Eylül'e bir özür borcum vardı.
Eylül: göreceğiz
Berke : göreceksin Eylül, asla duyulmayacak. Sırrın benimle güvende
Eylül gülümsemişti...
Berke : bu arada tebrik ederim...
Serkan: evet, o iğrenç haberle tebriklerini sunmuştun zaten.
Berke : iyi günler...
Berke gittiğinde Eylül hiçbir şey söylemeden odasına doğru ilerledi, Serkan da peşinden...
Serkan: bu ne demek oluyor Eylül? O adamın evimizde işi ne?
Eylül: Berke benim arkadaşım
Serkan: hayır, arkadaşın falan değil o, senin eski sevgilin.
Eylül: arkadaşım... telefonumu karıştırarak bana sormadan her yerden engellediğin arkadaşım.
Serkan hiçbir şey söylemedi...
Eylül: ya... böyle susarsın işte. Neden yaptın Serkan? Ona döneceğimi falan mı düşündün?
Serkan: saçmalık
Eylül: o zaman neden engelledin? Benden defalarca özür dilemek istemiş
Serkan: öyle mi? Bunu pekala bir şekilde yapabilirdi Eylül. Ona inanıyor musun gerçekten? Aylarca ne senin ne de benim hakkımda tek bir haber bile çıkmamışken bu herif birden bire hayatımıza giriyor, neden acaba?
Eylül: planlı olduğunu mu düşünüyorsun? Bak Serkan paraya ihtiyacı varmış ve kendini kötü hissettiğini söyledi. Ben de onu affettim. Burada sana laf söylemek düşmüyor
Serkan : peki... o herif şimdi seni böyle gördü, yarın haberin çıktığında bana ağlama o zaman Eylül. Sakın, tamam mı?
Eylül: çıkmayacak.
Serkan: göreceğiz...
Eylül: sen nereye gittin?
Serkan: kulübe... durumu çıtlattım ve artık maçlara çıkmayacağımı söyledim. Yarın da gidip sözleşmeyi sonlandıracağız. Son iki maçın ücretini geri ödemem gerekecek ama mühim değil...
Eylül: neden maçlara çıkmıyorsun ki?
Serkan: önümüzde koca bir lig var Eylül, seni burada bırakıp maça mı gideceğim?
Eylül: evet. Ben de seni iyi olursam orada, kötü olursam da buradaki televizyondan izleyeceğim ve her zamanki gibi gururlanacağım
Serkan: yapamam...
Eylül: yapacaksın Serkan. Yapacaksın. Bütün maçlara çıkacaksın ve bütün sayıları benim için atacaksın.
Serkan gülümsedi...
Serkan: ben kararımı verdim Eylül. Odaklanamam, sen buradayken ben kendimi maça veremem. Sen iyi ol, beni yine almayı kabul ederlerse dönerim, olmazsa da emekli olurum ne olacak?
Eylül: gideceksin.. yoksa ben burada vicdan azabından ölürüm. Serkan ben ilk seferinde sana bu yüzden haber vermedim, bu yüzden aramadım seni. Beni düşünüp basketi bırakma diye. Şimdi bırakırsan ben mahvolurum... benim yüzümden yapma şunu.
Serkan: bilmiyorum Eylül...
Eylül: gideceksin, bütün maçlara çıkacaksın. Yoksa yüzüne bile bakmam Serkan...
Serkan: yok artık!
Eylül: benim yüzümden basketi bırakırsan ben de seni bırakırım Serkan. Basketbol senin hayatın, senin orada olman lazım. Ben bundan güç alacağım.
Serkan : sen iyileşene kadar asla yurtdışına gitmem. Ama buradaki maçlarda oynayacağım tamam...
Eylül gülümsedi...
Eylül: güzel...
Serkan : gel sarılayım sana. İşim tahmin ettiğimden uzun sürdü, çok özledim seni...
Ama Eylül yanına gitmedi. Hâlâ telefonunu kurcalamış olması kafasını kurcalıyordu...
Serkan : Eylül? Ne oldu yine?
Eylül: neden yaptın bunu? Telefonumu neden kurcaladın? Neden engelledin Berke'yi?