139. Bölüm: "Vicdan Ateşi"

28 5 17
                                    

İSTANBUL semasında gecenin öbür yarısının ritimleri çalınıyor, gökte parlayan ayın giderek batmaya yüz tuttuğu zaman dilimlerinde yıldızlar, daha bir şen, daha bir şakrak iken hafif esen yel, denizden taşan nemi bastırmaya azmetmiş gibiydi. Deniz fenerlerinin Marmara’nın göbeğinde raks ettiği bir zaman diliminde dalgalar, huzurun senfonisini mırıldanır bir tarzda uykuya teslim olmuş gibi sakin ve sessizdi.

Adalar…

“Hatem’i ne yaptın?” diye soran Asaf, uykusuzluğu yenmek için bol kafeinli kahvenin dumanını genzine çekerken Devrim, yaralı kolunu istemsizce sıvazlayarak:

“Tedavisi başladı,” diye yanıt verdi ve Hatem’le nasıl ateşlediklerini anımsadı. İkisinin de aynı anda tetiğe basmalarından, Hatem’i, silah tutan elinden mahsus vurmasından ve Hatem’in de onu kolundan vurmasından bahsedip konuyu kapattı.

“Bu kadında bir şey var, Devrim! Hayra alamet değil!” diyen Asaf, çenesini sıvazlarken Devrim,

“Bence Hatem değil, başka biri o!” deyince Asaf, alaylı bir tebessümle ona bakarak kahvesinden bir yudum almadan önce:

“Nereden vardın bu kanıya?” diye sorarak kahvesini yudumladı.

“Çünkü ondan beklenmeyen hareketler yapıyor. Başka bir izahı olamaz.”

“Mutlaka bir izahı var da, elbet öğreniriz,” diyen Asaf, kahvesinden bir yudum daha aldı.

“Efendim, neden uyumuyorsunuz?”

“İçimde bir sıkıntı var, Devrim! Gözlerime uyku girmiyor.”

“Ama böyle uykusuz kalırsanız, Allah korusun, hasta falan olursunuz!”

“Hastalık iyidir Devrim, sıhhatin kadri kıymeti bilinir öyle!”

“Bile isteye hasta olmak, sıhhate ihanet değil midir, efendim?”

Gülümseyen Asaf, kahvesindeki son yudumu da aldıktan sonra:

“Güzel dedin, güzel dedin! Aynen öyledir, haklısın!” dedi ve yavaşça ayaklandı. Ayağa kalkınca sendeledi, düşecek gibi oldu ama masaya tutununca kendini toparladı. Devrim istifini bozmadan ona bakıyordu. Toparlanınca yerinde dimdik durdu.

“Ben birkaç saat kestirsem, iyi olur.”

Devrim başını sallarken Asaf da kapıya doğru yürüdü.

***

DİYARBAKIR

Mardin güzergahında, boş bir araziye gelmişti Atıf; yanında Ekrem ve Atilla da vardı. Bir aracın içinde bekliyorlardı.

“Doğru konumu verdiğine emin misin, Ekrem?” diye soran Atıf’a, dikiz aynasından bir bakış atarak cevap vermek için hazırlandı ama duyulan araç sesi, Atıf’a cevap olarak yetti. Ekrem, gözlerini kamaştıran farlardan korunmak için elini siper yaptı. Atilla inecekti ki Atıf, onu durdurdu. Atilla bekledi. Araç geldi ve onların tam karşısında durdu. Selektör verildi, Ekrem de selektör verdi. Öndeki aracın farları sönerken Ekrem, farlarını açık bırakarak araçtan indi. Veli Zafer de inince Ekrem,

“Hoş geldiniz Sayın Müdürüm!” dedi.

“Hoş bulduk gölge, sahibin nerde?”

Ekrem başını sallayıp arabaya baktı. Atıf, kapıyı açarken Atilla’ya dönerek:

“Sen bekle!” dedi. Atilla başını salladı, Atıf araçtan indi ve ağır adımlarla Ekrem’e doğru yürüdü.

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin