İSTANBUL
Kavacık’ta bir mezarlık…
Elini yüzüne süren Asım:
“Amin!” diye fısıldayıp Özlem Ayşin yazısıyla süslü mezar taşına baktı. Gözyaşları durmak bilmiyor; içindeki gam ve sızı, ciğerini yakıp kavuruyor ve bir çöp misali dertten derde savurup duruyordu. 10 Mart Pazartesi’ydi günlerden ve Özlem’in ölümünden bir hafta geçmesine rağmen Asım, ondan kopmak bilmiyor; aksine, daha da bağlanıp duruyordu bu mezarlığa. Çömeldi mezarın başına, elini soğuk taşına sürdü kabrin; hıçkırığını yutkundu ve güneşli havanın sahte rengine teslim etti kendisini, güneşli olmasına rağmen buz gibi bir hava vardı. Özlem’le geçirdiği günler, anlar canlandı düşlerinde; ilk dokunuşları, ilk keşfedişleri anımsadı, sıcak gülümsemeleri vardı kadınının ve insanı çepeçevre kuşatan bir sevgiye sahipti masmavi gözleri. Buruk bir sancı oturdu yüreğine, dimağına bir acı yerleşti ve tesiri büyük oldu bu kaybın; tekrar sürdü elini, toprağa buladı, ıpıslak toprağı okşadı Özlem’in ipek gibi saçlarını anımsayarak ve dokunup durdu mezara, Özlem’in narin bedenini belleyerek. Bir gölge belirdi hemen yanı başında; gelenin kim olduğunu bilircesine istifini bozmadı, okşamaya devam etti mezarı, ta ki gelenin:
“Başın sağ olsun, kaybın için üzgünüm!” demesine kadar. Ayağa kalktı. Ellerini ovdu ve yanında duran Sarper’in katı ve duygusuz yüzünü inceledi.
“Hangisine?” diye sordu. Sarper, gözlerini kısarak:
“Anlamadım?” deyince Asım, adamı tepeden tırnağa süzdü imalı gözlerle; o imayı sesine de aks ettirdi.
“Şefe mi, Özlem’e mi?” diye sordu. Sarper, rengini belli etmek istemeden:
“İkisi için de…” dedi.
“Dostlar sağ olsun, demek isterdim. Ama içimden gelmiyor.”
“Bu tavrına bir anlam veremiyorum Çavdarlı!”
“Çok büyük olaylar yaşadık! Ben, Özlem, şef, bizim çocuklar… Kısacası hepimiz, feleğin çemberinden geçtik! Ama sizler, kılınızı dahi kıpırdatmadınız! Neden?”
“Tatlı suyla tuzlu su karıştı Çavdarlı! İkisini ayırt etmek çok zorlaştı. Biz de münasip bir anı kolladık!”
“Ama o an gelmedi, değil mi?”
“Aslında geldi! Ama senin bu tavırların, benim canımı sıkıyor. Neyin var lan senin?”
“Bana bak Sarper!” diyen Asım, işaret parmağını adama doğrulttu. Sarper, kısık gözlerini Asım’a dikti. Asım, tehditkâr endamına devam ederek:
“Seni, şuraya gömerim! Beni bilirsin! Boşa tehdit etmem! Etsem de, gereğini yaparım! Şefin ölmediğini, sen de biliyorsun ben de biliyorum! Ya şefin yerini bulursun ya da Asım’ın eski haline tanık olursun!” dedi. Sarper, sessizliğini korudu. Asım, yüzünü mezara dönerek:
“Kaybedecek hiçbir şeyim yok Sarper! Canımdan başka… Ama ben, zaten canımı kaybettim! Şu an bu mezarda yatıyor. Ben, bu cana bin can bedel saymasını bilirim. Ne hocaefendinin cemaati umurumda, ne siyasi kozlar, ne statüler ne de bürokrasi denen illet… Yerle bir ederim her şeyi Sarper! Bana şefi bul! Aksi takdirde kendini de kaybedilmiş bulursun!” dedi. Sarper, sessizliğini bozmaya karar verdi.
“Bak Çavdarlı! Ben, senin eski versiyonunu da yeni versiyonunu da bilirim! Bana caz yapmayı bırak! İstediğini yapacağım! Bu ağızları da bırak, sana yakışmıyor!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
PertualanganTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...