Haziran'ın ortasında hava, çok sıcak ve bunaltıcı bir şekilde insanları kuşatmıştı; güneş, kızgın oklarını yeryüzüne yağdırıyor, insanların bunalımı ve sıcaktan kaçması, alenen gözlere çarpıyordu. Takriben iki buçuk ay geçmişti; seçimler yapılmış, türlü olaylar patlak vermiş, ülkenin ortasından kocaman bir seçim günü geçmişti. Hükümet, aynı partiyle yola devam edecekti; malum hükümet, yine Türkiye'nin kaderini tedbir ve tayin edecek, zihni karalara ak bir damga olarak hedefe, belirlenen hedefe doğru seyir edecekti.
İSTANBUL, seçim maratonundan gürültülerle sıyrılmıştı. Muhalefetler, seçimlerde hile var propagandalarıyla şehri ablukaya almıştı ve maalesef, bu kuru gürültüler havada kalmıştı.
Taksim TİM Karargâhı...
Sarper'in, bir üzüm salkımı gibi ipte sallanışı; çırpınarak can vermesi, nefesini yitirip teslim olması ve kupkuru kalması, Asım'ın gözlerinin önünden gitmiyordu. Kafeteryada oturmuş, önündeki çay bardağına gözlerini dikmiş ve bu hayalle zihnen uçup gitmişti. Sarper'in ölüm sahnesi değişti, onları tehdit eden adam belirdi zihninde; tam ortalarına düşen merminin, zihninde yankılanan sesiyle irkildi, alenen tehdit edilmişlerdi ve Asım, o günü bir türlü unutamıyordu. Bu durumu vekile iletmiş; vekil, bunun boş bir fiilden ibaret olduğunu, akıllarına takmamaları gerektiğini söyleyince Asım, bu işin mide bulandırmasından çekindiğini söylemişti. Alper Tunga sorunu, şu an sessizliğe gömülmüştü. Asım'ın zihni, yine renk değiştirdi. Bu sefer gözlerinin önüne, mezarlıktaki sahne canlandı.
"Sen bana kıyamazsın!" demişti Asım; Nedret, silahını hızla sallayıp:
"Kes bu lafları! Ya benimsin ya kara toprağın! Benim olamayacaksan, toprağa gireceksin!" deyince Asım, yanındaki Hatem'in korku dolu gözleri arasında:
"Ne toprağa gireceğim ne de senin olacağım Nedret! Senden, silahını indirmeni istiyorum! Ölmen değil, yaşamandan yanayım!" demişti. Nedret, onu kale almamıştı. Silahını indirmemiş, parmağı tetiğe doğru giderken:
"Öleceksin!" demişti. O sırada Çetin'le Kağan, aniden ortaya çıkmıştı ve kadının her iki yanında durmuştu. Nedret, neye uğradığını şaşırmıştı. Kendisine doğrultulan silahlarla, apaçık korkmuş ve korktuğunu da belli etmişti. Asım gülümsemiş, Hatem halen korkuyor ve Nedret, inadından kolay vazgeçecek gibi değildi. Çetin bağırmıştı.
"İndir silahını!"
Kağan'ın sesi de, kadını ürkütmüştü.
"İndir!"
Asım, daha tebessüm etmiş ve:
"Teslim ol Nedret, ölmeni istemem!" demişti. Nedret, tetiğe basmak ile basmamak arasında gelgitler yaşarken Çetin'le Kağan, Asım'dan gelecek emri beklemişlerdi. Ama Asım, o emri vermemişti ve Nedret, yavaşça silahını indirerek teslim olmuştu.
Çayından bir yudum alan Asım, derin bir nefes alarak etrafına bakındı. Kendisine doğru gelmekte olan Nil'i görünce, Nadir Bey'in onu çağırttığını hemen anladı ve ayağa fırladı.
"Nadir Bey..." diyen Nil, Asım'ın:
"Beni çağırtıyor!" diyerek lafını kesmesiyle, gülümseyerek başını salladı. Asım önde, Nil arkada kapıya doğru yürüdüler.
Kağan, terastaydı ve kulağına dayadığı telefona:
"Diyarbakır'ın yazı serindir abla!" dedi. Rojda'nın sesi, kardeşinin kulaklarında çınladı.
"Öyle ufaklık, her yer püfür püfür esiyor şu an!"
"Tatil yok mu sana?"
"Yok be Kağan! Olayları duymuşsundur! Seçimde burası, alt üst oldu! Kürt Prens'in miting yaptığı sırada patlayan bomba, sokakları kasıp kavurdu. Alt geçide yakın patlayan bomba, onlarca kişiyi yaraladı ve birkaç kişinin de ölümüne neden olmuştu."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AdventureTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...