Sevap İşlemek Lazım

89 23 4
                                    

DİYARBAKIR

Şanlıurfa yolu üstünde, kırsal bir alanı işgal eden karakolun etrafı, tellerle örülü duvarlarla çevriliydi;  duvarın sağ tarafındaki nöbetçi yerinde bir asker, elindeki fotoğrafa dalmış, derin düşüncelerle özlemini ve hasretini gidermeye çalışıyor, sol tarafındaki nöbetçi yerindeki tertibinin birazdan yapacağı şakayı bilmeden bekliyordu. Tertibi, elindeki telsizi güvenli moduna getirip diğer askerin frekansını arattı. Birkaç saniye sonra düğmeye basıp:

“Şafak kaç tertip?” diyerek sordu. Fotoğrafı cebine katan tertibi, telsizi sağ cebinden çıkardı. Düğmesine basıp:

“Atarsa Ankara tertip!” dedi.

“Gene Leyla’nın resmine mi bakıyorsun?”

“Mecnun, başka neye yarar tertip?”

“Mevla’sına be tertip!”

Gülümsedi asker, gözleriyle diğer nöbet yerine baktı. Başını salladı ve selam verdi.

“Haklısın! Leyla’yı bahşeden Mevla’ya şükranını sunmak için…”

“Aynen! Bana bak Selim! Ben, daha senden on gün sonra terhis olacağım! General’i bildin mi?”

“He, bildim! Bizim Abi’den bahsediyorsun!”

“Doğru! Onun tatlı sohbetine bir iştirak edelim! Belki bize, Mehdi Hazretleri’nin namelerini okur! Ne dersin?”

“Hele hafta sonu gelsin de, gideriz inşallah!”

“Tamam!”

Karakolun hemen karşısındaki yamacın tepesinde, koca bir kayanın dibinde bekleyen iki adam, kafalarındaki peştamalı andıran örtüyü yüzlerine örtmüş, dürbünlerle karakolu izliyorlardı. Sağdaki iri yarı olanı, soldaki zayıf olana bakıp başını salladı. Zayıf olanı, kuşağının arasına sıkıştırdığı kriptolu telefonu çıkardı. Birkaç tuşa basıp telefonu kulağına dayadı. Bekledi. Lider’in:

“Söyle Boyan Heval!” demesiyle:

“Liderim! Malum hedef, sessiz ve sakin… Ön tarafta, sadece iki nöbetçi vardır.”

“Bekle heval! Yakındayız, geliyoruz!”

“Tamam liderim!”

Boyan, telefonu yerine koydu. İri yarı olanı arkadaşı, Boyan’a yaklaşıp:

“Ne dersin? Tez düşer mi burası?”

“İki bazukaya bakar Merat Heval!”

Merat, çürük dişlerini arkadaşına gösterircesine sırıttı.

“Goy goyu bırakın asker!” diye telsizden gelen anonsla ikisi, derhal nöbetçi pozisyonuna geçti. Selim, arkadaşının şakasına nihayet uyanmıştı. Başıyla, görürsün sen dercesine bir işaret verdi. Arkadaşı, kahkaha atarak asker selamı verdi.

Astsubay Celal Yaşarca, nöbetçi koltuğuna gömülmüş ve önündeki kahvenin dumanını seyrederek dosyaları inceliyordu. Çalan telefonun ekranına baktı. Özel hatı çalıyordu. Kahveden, boğazındaki kuruluğu gidermek için bir yudum aldıktan sonra telefonu açtı. General’in sesi, kulaklarında çınladı.

“Astsubayım!”

Astsubay, yerinde doğruldu. Üstünü başını düzeltti. Kendine çekidüzen verdi. Sesine, saygı duyduğunu beyan eden bir ton katarak:

“Efendim abi!” dedi.

“Nasılsın?”

“Sağlığınıza duacıyım abim! Siz nasılsınız?”

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin