126. Bölüm: "Bir Ateşböceği"

38 5 46
                                    

Bölüm şarkısı: "Yavuz Bingöl - Sarı Gelin"

LÜTFEN KİTABIMIZI KENDİ SAYFALARINIZDA VE ARKADAŞLARINIZA TAVSİYE EDİN Kİ BÜYÜYELİM, YAZILANLAR BOŞA GİTMESİN. EMEKLER KUTSALDIR, UNUTMAYIN!!

***

Adalardaki operasyon merkezine gelmişti Adem; toplantı odasında bir araya gelmişler, Adem’in anlattıklarını dinleyip şimdi de istişare faslına geçmişlerdi.

“Atilla Alay’ı almak, büyük bir koz, doğrusu!” diyerek lafa giren Devrim, yerinde doğrularak:

“Önemli olan, o kozu doğru değerlendirmek!” diye ekledi. Delal, bir gözü Adem’in üzerindeyken:

“Onu benim yöntemle konuşturalım, diğerlerini öğrenmeye çalışalım!” dedi. Adem başını sallarken Kağan,

“Peki neden bize öldün süsü verdin?” diye sordu. Gülümseyen Adem,

“Bana karşı neler hissettiğinizi öğrenmek için,” deyince Rojda, derin bir nefes alarak:

“Emin ol, sana karşı boş değiller,” der demez odada kıkırdanmalar yükseldi. Herkes gülümseyip bakışırken Eraser,

“Ekol’ün Türkiye Abisi Atilla mıymış?” diye sordu ve odaya tekrar ciddi bir hava hakim oldu.

“Sanmıyorum,” diyen Adem,

“Atilla’da o potansiyel yok!” deyince Kağan, başını sallayarak onunla aynı fikirde olduğunu gösterdi.

“Hazırlan Delal!” diyen Devrim, Adem’e ve ona bakarak:

“İkiniz gidip Atilla’yı sorgulayın! Kağan, sen de Atilla’nın telefonunu tara ve içindeki bütün numaraların yerini ve kimlere ait olduğunu öğrenmeye çalış!” diye talimatlarını sıraladı. Delal ve Adem kalkarken Kağan, bilgisayarını kucağına alarak klavyelerle uğraşmaya başladı. Devrim, Eraser’e dönerek:

“Bizim de işimiz var,” deyince bu, ister istemez Delal’ın dikkatini çekti. Ama üstünde durmadı, Adem’le birlikte kapıya doğru yürüdü. Rojda da kardeşine yaklaşarak ona yardımcı olmaya başladı.

***

ANKARA/SİNCAN

Kahvesinden bir yudum alan Atıf, sırtını koltuğa yaslayıp balkondan Ankara’nın çorak topraklarına bakıyordu; sıcak bir gün yaşanıyordu başkentte, öğlene tekabül eden zaman diliminde havanın yaza meyledişi, hele de İç Anadolu havasının kurak ve çorak ahvali, insanları bunaltıyor ve onları serinletmek için oraya buraya sevk ediyordu. Karasal iklimin hakimiyeti, olanca ahım şahımıyla sürüyor ve Ankara, daha yaz gelmeden bile yanmaya heves ediyordu.

Üstünde yazlık tişörtüyle, altında kapisiyle Atıf, daha şimdiden bu şehrin havasına ayak uydurmaya başlamıştı. Kahvesinden bir yudum daha alırken balkon kapısında beliren Ekrem’i görünce, yerinde doğrularak:

“Gel Ekrem!” dedi. Ekrem yanına gelirken, suratında sıkkın bir ifade vardı. Karşısında duran Ekrem’in suratına bakan Atıf,

“Ne oldu, iyi misin sen?” diye sordu.

“Atilla’ya canım sıkıldı. Hani konuşmasını geçtim, adamın hayatı tehlikede olabilir. Bir şey yapmalıyız!”

“Biliyorum ve benim de aklımda bir şey var.”

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin