TEMİZLİK İMANDANDIR

56 17 8
                                    

🎗BÖLÜM 96🎗

🌎🌎🌎

Odadan çıkan Hatem, elindeki silaha zor sahip çıkarcasına gevşek bir şekilde tutmuş, silahın namlusu aşağıya bakarken o, gözyaşları içerisinde ve sanki kendinde değilmiş gibi koridorda ilerliyordu. Gelip geçen hastane personelleri ona bakıyor, kimileri yardımcı olmak isterken Hatem’in diğer elini sallamasıyla çekingen bir şekilde geri çekiliyor kimileri de üzgün gözlerle sadece bakıyordu. Silahtaki susturucu başlık gözlere hitap ederken Hatem’in yorgun argın, bitkin ve halsiz adımları, koridordaki mermer zeminde tiz sesler çıkartıyordu. Asansörün önünde durduğunda, gözleri sayaçlara takıldı ve zaten asansörün yukarı çıkmakta olduğunu görünce bekledi, sırtını duvara dayadı, gözlerini yumarken yaşlar yanaklarına damlıyor, ıslak yanaklarında barınamayan yaşlar, aşağı atlayarak intihar ediyordu ve Hatem, nerdeyse diz çöküp bağıra çağıra ağlayacakmış gibi kendini zor tutuyordu. Asansörün kapısı açılınca Hatem, karşısında gördüğü simayla sarsıldı. Asım, derin bir nefes alarak ona doğru bir adım attı ve kapının tam ortasında durdu. Gözler birbirine kenetlendi, hislere gem vuruldu, duygulara reset çekildi ve kaygılara ofsayt bayrağı kaldırıldı. Asım’ın göz süzmesi, Hatem’in bakışlarını kaçırması ve buruk bir şekilde hıçkırması, gelip geçen insanların nazarlarına nakşoluyordu. Uzandı Asım, ellerini uzatıp Hatem’i sarmaladı, kendine doğru çekti ve asansörün düğmesine bastı. Kapı kapanırken Asım, Hatem’i sımsıkı sararak bağrına basmıştı.

***

DİYARBAKIR

Şehitlik Elhamd-Der…

Öğrencilerle ilgileniyor, her birinin derslerine yardımcı oluyor ve başlarında duruyordu Destan Ağa; elinde minik bir sopa vardı, okunacağı yeri işaret ediyor, derse bakmayanın kafasına fiske gibi indirip onu uyarıyor ve sessizliği sağlamak için bir tabureye vurup duruyordu.

Önündeki dosyaya gömülmüş, gözlerini satırlara dikmiş, her harfi nazarlarına hapsediyor ve koyu bir araştırmayla inceliyordu. Kafasındaki soru işaretleri, beynini mıncıklayıp dururken Sertaç, içindeki sıkıntıyla baş etmenin türlü yollarını arıyordu. Ama bir türlü bulamıyor, bundan sıyrılamıyor ve bir hal çaresine rast gelmiyordu. Ağanın durumu, aklıdan çıkmak bilmiyordu; hain miydi, sadık mıydı diye beynine darbeler indirirken Fesih’in söyledikleriyle teselli umuyor, umduğunu bulmak için umutla bekliyordu.

Mardin istikametindeki yeşil piknik alanında Fesih, Sertaç’tan farksız değildi; ağanın hamleleri, onları baya sarsmış gibiydi, düşündükçe bunalıyor, bunaldıkça düşünüyor ve kendi kendini yemekten başka bir işe yaramıyordu. Ağanın peşine adam takmış olmasına rağmen yine de bir şey ele geçirmemişti. Ağa evine gidiyor, kahveye uğruyor, derneğe geliyor ve yine evine gidiyordu. İşte bu döngü içerisinde ağa, rengini belli etmemek için gayet sakin davranıyordu. Derin bir nefes alan Fesih, karşısında duran adamının bıraktığı zarfa baktı.

“Ne bu?”

“Kargodan…”

Zarfı açmakla uğraşırken adamı, onun huzurundan ayrılıp onu yalnız bırakmıştı. Fesih, hafif kırmızı bir kâğıt çıkarınca şaşırdı. Üstünde ay yıldız arması, bozkurt teması vardı. Kâğıda eğildi, baktı ve bir mühür de gördü. Bozkurtlar… Hemen yazılanlara odaklandı.

“Cemaatiniz, özünü yitirmek üzere… Özünü yitiren, özden kopan bizden değildir.”

Kâğıdı bırakırken gözleri kısıldı, bir noktaya baktı, derin bir nefes aldı ve ne düşüneceğini bilemediği için susup durdu.

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin