Usulca aralandı gözleri, karanlık bir ortama açtı gözlerini Melis; nerede olduğunu kestirmeye çalıştı, karanlık ortamı seçene kadar gözlerini kıstı, bir şey görünmüyordu ve mecburen bağırmak zorunda kaldı.
“Hey, neredeyim ben? Kimse yok mu?”
Kıpırdandı, nihayet anladı bir sandalyeye bağlandığını ve vücudunu sıkan kendirden kurtulmak için çabaladı ama işe yaramadı.
“Boşuna bağırma!” diye duyulan sesle irkildi. Alaaddin’in sesiydi, tanımıştı.
“Alaaddin?”
Adım sesleri duyuldu, Melis kıpırdandı ama canını yakmaktan başka bir işe yaramadı. Karşısında duran Alaaddin, kollarını önünde bağlamış bir şekilde:
“Elif zeytinyağlı dolma yapamaz maalesef, bütün dolmaları bana yutturdun sen!” deyince Melis, burnundan derin bir soluk aldı.
“Şu an bir polis kaçırdığının farkında mısın?”
“Eğer benim duygularımla oynayan, beni saf yerine koyan ve beni kullanan, bir Cumhurbaşkanı bile olsa, ondan bile hesap sorarım. Hesap vereceksin Melis Tuna!”
“Kendine gel! Ben seni kullanmadım,” diyen Melis, inandırıcı olsun diye sesini yükseltmiş ama Alaaddin’den gelen daha gür sesle duraksamıştı.
“Kes sesini!”
İşaret parmağını Melis’e doğrultup devam etti Alaaddin.
“En başından beri benimle oyun oynadın! Beni kendine aşık ettin ve kullandın! Ekol’e sızmak ve ağabeyimin yakınına girmek için bu planı tezgahladın!”
Melis burnundan solurken Alaaddin, alaylı bir sırıtışla:
“İnkar etme! Emniyetten biri seni ispiyonladı,” deyince Melis, adeta beyninden vurulmuşa döndü. Soğuk bir sesle:
“Ne?” diye sayıklayarak sordu. Yavaşça silahını sıyırdı Alaaddin, namluyu Melis’e doğrulturken:
“Seni sevmiştim be! Çok sevdim hem de!” dedi ve parmağını tetiğe doğru sürükledi. Melis yutkunurken Alaaddin, derin bir nefes alarak burnundan soludu. Birden duyulan silah sesleri, ortama bir panik havası düşürdü. Telaşla etrafına bakınan Alaaddin,
“Ne oluyor lan?” derken Melis, gülümseyerek:
“Geldiler işte!” deyince Alaaddin, anlamak istercesine gözlerini kıstı.
Yerinden hışımla çıkan Adem, kapıdan fırlayan adamı hedef aldı ve onu alnından vurup yere serdi; Hatem de ona ayak uydurarak hızla koşarken köşeden çıkan adam, göğsünden aldığı kurşunla yere düştü. Delal ve Rojda sırt sırta vermiş, Kağan da önlerinde hızla mevzi tutarak atağa geçmişti. Berivan, gözleri Adem’le Hatem’in üzerindeyken atağa kalkınca iki defa ıskaladı ama üçüncüsünde mermisini yabana yem etmedi, adamı alnından vurdu. Çetin ve Çınar’ın da Rojda ve Delal’i örnek alarak sırt sırta vermeleri, çatışmanın rengine renk katmıştı. İkisi de atakla mermilerini yolluyor, çatışmaya katkıda bulunuyordu.
“Neler oluyor?” diye bağıran Alaaddin,
“Ağabey, çıkalım! Gelenler polistir,” diyen adamına,
“Gelsinler, çıkmak yok! Ateş edin!” deyince adamı,
“Ama ağabey!” dedi ama Alaaddin, ona namluyu doğrultarak:
“Git adam gibi çatış, yoksa ben seni gebertirim!” diye çıkıştı. Adamı hemen koştu, öfkeden burnundan soluyan Alaaddin de Melis’e dönerek:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AventuraTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...