(Dördüncü Bölüm)

193 49 290
                                    

GEVAŞ DEVLET HASTANESİ

"Açsana yüzünü be adam!" diyen Selcan, biraz daha tehditkâr bir edayla:

"Yoksa, güvenliği çağırmak zorunda kalacağım." diye ekledi. Özlem, bir heykel gibi cansızca durmuş olan Asım'ı izlerken Emel'in gözleri, Özlem'in bu garip halinin üstündeydi.

"Haydi!"

Asım, maskeyi kavradı. Hafifçe aşağı doğru kaydırmaya başladı. O sırada bir ses, ortamdaki gerginliği dağıttı.

"Arkadaşım, bakar mısın?"

Oradaki herkes, bu sesin sahibine döndü. Güvenlikçi elbiseleriyle kamufle olan Suat, biraz aceleci bir şekilde onlara doğru yürüdü. Asım'ın gözleri, gülümsediğini ele veriyordu.

"Sabahtandır seni arıyorum." diyen Suat, Selcan ve diğerlerinin durgun bakışları arasında:

"Bayhan Hoca seni istiyor. Ameliyat başlamak üzere, haydi!" diye ekledi. Tam gideceklerken Selcan, inatçı olduğunu ele verircesine:

"Durun, durun!" deyince Asım'la Suat, tekrar durdu.

"Siz bu adamı tanıyor musunuz?"

Suat, gülümseyerek:

"Elbette tanıyorum, Selcan Hoca!" diye karşılık verdi. Selcan'ın başını sallamasıyla ikisi, ağır adımlarla koridorda ilerledi.

***

İSTANBUL - ŞİLE

Sahile yakın bir yerde, üç katlı ve etrafı duvarlarla örülü, şık ve göz alıcı bir evdi. Evden ziyade bir villayı andırıyordu. Arka bahçesinde, kocaman bir havuz vardı. Birkaç koltuk, havuzun kenarını işgal etmişti. Ayın berrak sureti, havuzun suyunda parıldayarak yansıyordu.

Siyah bir araç, avlu kapısında durdu. Takım elbiseli birkaç adam, aracın yanında durdu. Aracın şoförü, camı indirdi.

"Kimsiniz?"

"Hasip Abi'nin misafiri geldi."

O sırada Tankut, öne doğru hafifçe eğildi. Adam, arkadaşlarına başını sallayınca araç, hafifçe hareket etti.

Evin ikinci katında, geniş bir toplantı odasında, karşılıklı iki kişi oturmuştu. Ortalarındaki sehpada, iki fincan kahve duruyordu. Adamlar, gayet şık giyinmişti. Bakımlı ve orta yaşlıydı ikisi de, ince bıyık bırakmışlardı. Biri esmer tenli, diğeri kumraldı. Mavi gözlü ve kumral tenli olanın boyu, esmer tenli ve kahverengi gözlü olanın boyundan uzundu.

"Hasip Abi! Malumunuz Diyarbakır ve Urfa, sistemimiz için henüz hazır bir konumda değil! Biz de, yeni protokolleri bekliyorduk!"

Mavi gözlü olan, yani Hasip, yerinde doğrulurken muhatabı, gözleri kısık bir şekilde onu izliyordu.

"General! Protokoller, birazdan burda olur. Hizmet için tedarik lazımdı. Urfa ve Diyarbakır'daki cemaat evleri, neden hizmet için para toplamıyorlar?"

"Abi! Siz de takdir edersiniz ki Doğu ve Güneydoğu, maddiyat açısından güçsüz bir durumda!"

Elini kaldıran Hasip, General'in sözünü kesti.

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin