Nisan’ın ilk günü, 2016’nın yağmurlara davetiye çıkardığı hararetli günlerden biri…
Havada yoğun bulutlar hakim, güneşin izne çıktığı, bulutların baskın geldiği ve bünyelerindeki öfkeyi şimşekler halinde yeryüzüne boca ettiği bir gün…
Rüzgârın diz boyu olduğu, damlarda ve çatılarda uğultulu bir musiki yaratarak kulakları tırmaladığı bir gün…
Beykoz’daki sahile sığınmış, üstündeki pardösünün önünü kapatarak esen rüzgârın şiddetinden kendini pardösüye emanet etmişti; Marmara’nın feryat eden dalgaları, kıyının ağzına tekmeler gibi inerken fokurtuların sesi, onu pek de etkilemişe benzemiyordu ve öylece durarak gözlerini Marmara’nın siyaha bulanmış suratına dikmişti.
2 Kasım gecesine gitti…
Teknedeki dansları, bir telefon sesinin tiz sesiyle bölünmüştü. Asım, mecburi ve isteksiz bir şekilde Hatem’inden ayrılarak masadaki telefona yürüdüğü sırada Hatem, gözlerini kısarak onun arkasından bakmıştı. Açtığı telefonun karşı tarafından gelen endişeli ses, onu baya ürkütmüştü.
“Teknede bomba var. Denize atlayın!”
Hiç düşünmeden koşmuştu Asım, Hatem’in elinden tuttuğu gibi onu da kendisiyle koşturmuş ve hemen sağ taraftan, kıyıya yakın bir yerde olan alana atlamışlardı. Hatem’in bağırışları, suya düştüklerinde boğucu çıksa da,
“Neler oluyor Asım?” diye soran bağırması, kulaklarda bir yankıya sebep olmuştu. Kasım’ın çetin soğukluğuyla süslenen denizin suları, onların yüzmeye çalışmasına çelme atmak için uğraşırken Asım, Hatem’i kaybetmemeye gayret ederek onunla birlikte yüzmeye çalışıyordu. Birden patlayan tekne, onların suyun dibini boylamasına neden olurken art arda yaşanan patlamalar, suyu da bulandırmış, dalgalara hırçınlık katmış ve onların tepetaklak olmasına sebep olmuştu.
Kıyıya vardıklarında, siyah bir aracın içinde inen siyah takım elbiseli, kulaklarında kulaklık olan ve elleri ceplerinde olan bir adam, hızla yanındaki sağlık ekiplerine el kol işareti yaptı. Adamın gece karası gözlerindeki telaş ve endişe dolu ifadeler, diğerlerini harekete geçirmişti. Kıyıya çıkıp zor bela bir şekilde bayılmış ve kendinden geçmiş Hatem’i de çıkarmaya çalışan Asım, yanına yaklaşan sağlık ekiplerine bakarak derin bir nefes aldı. Gözleri, ilerdeki adama takıldı. Adamın ona selam vermek için elini sallaması, bakışlarını ondan almasıyla alevler içerisinde yanmakta olan tekneye bakması ve derin nefesler içerisinde Hatem’e dönüp bakması, Asım’ın son gördükleri olmuştu. O da Hatem’in yanına yığılırken sağlık ekipleri, onunla da ilgilenmeye başlamıştı.
Kızkulesi’nden bakışlarını alan Asım, o gecenin görüntülerini zihninden kovmuştu; tekrar Nisan ayına dönüş yaparken biraz üşüdüğünü ve pardösüye daha çok sarındığını fark etti. Ondan sonra bir hafta soğuk algınlığından kurtulmak için ıhlamur ve nane limonla vakit geçirmişti. Kasım’da evlenmek, teknede vakit geçirmek ve felaketin eşiğinden dönmek, dudağını baya uçuklatmıştı.
2 Kasım Günü’ne tekrar giderken denizdeki vapurun düdüğünden yükselen sese kulak kesildi. Ve tebessüm ederek o geceye kısa bir yolculuk yaptı.
Riva’daki ihbar edilen yer…
Her beşi, önce birbirlerine durgun bir şekilde bakarken aynı anda adımlarını metruk yapıya doğru atmaları, içlerindeki sıkıntının dışavurumu gibi derin nefeslerin çoğalması, güneşin birkaç adım atarak batıya meyletmesi gibiydi. Delal, her nedense Rojda’nın elini tutmak istedi; bir adım geriden gelerek kadının elini tutarken Rojda, kardeşi görmesin diye elini geri çekmek zorunda kaldı. Ama Delal yılmadı ve uzanıp dokundu. Sonra o da elini çekerek adımlarını sıklaştırdı. Çetin, Çınar’a sokularak onun kokusunu genzine çekerken Çınar’ın çekingen tavırları, Çetin’i güldürdüğü kadar Kağan’ı da gülümsetmişti. Kağan, etrafına bakınarak yavaşça ilerlerken yutkundu. Her beşi, yapının kapısında durduklarında Kağan, silahını ileriye doğrultarak adımını attı; Delal de peşi sıra girerken içeri, Rojda ve Çınar’ın geride kalması, tamamen Çetin’in fikriydi. Çetin, öndekilerle beraber içeri girerken birden oldukları yerde durdular. Yapının etrafını saran eli silahlı, hem de makineli tüfekler, uzun namlulu silahlar ve hatta bazukalı adamlar, her yeri iyice sararken Delal, irkilerek etrafına bakındı. Rojda, Çınar’la sırt sırta vererek kendi eksenleri etrafında dönerken Kağan ve Çetin, yan yana durarak iyice birbirlerine yapıştılar. Bir nida koptu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AdventureTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...