Marmara’nın suratına inen güneş ışınları, her ne kadar esen rüzgârın şiddeti çok olsa da güneşin parlak ışıkları, birazcık da olsa ısı yayıyor ve Nisan’ın yağmurlu günlerine gülücükler saçıyordu. Bulutların dağınık olması, bugün yağmur yağmayacak anlamına gelmiyordu. Nisan’dı ve her an yağmur yağabilecek gibi bir hava vardı.
İstanbul’un girişinde, sevkiyat tırlarının geleceği yönde pusuya yatmışlardı; tünelin çıkışındaki kuytu köşelerde bekliyorlardı, her birinin yüzünde derin bir ifade, heyecan ve merak varken gözler, tünelin çıkışındaki noktaya odaklanmış ve sevkiyat tırlarının gelişi için zaman karınca misali akıp duruyordu.
“Nerde kaldı bu?” diye soran Kağan, Çetin’in derin bir nefes almasına anlamsız gözlerle bakarken Delal, bir eli kulağında:
“Evet Rojda, kardeşini duydun?” diye sorunca kulaklarında Rojda’nın cevabı yankılandı.
“Birazdan tünelden çıkacaklar.”
Tünelin içinde art arda üç tır ilerliyordu. Her üçü de mavi renkliydi ve Urfa plakaları, onların nerden geldiğini aşikar ediyordu. En öndeki tırın şoförü, arkadaki iki tırı uyarmak için telsizi aldı ve:
“Denilen yerden gideceğiz beyler! Peşimden kopmayın!” diye seslendi. Arkadaşlarından gelen olumlu yanıtla adam, direksiyona hakim olarak karagözlerini yola çevirdi.
“İşte geldiler!” diyen Çetin, Kağan’ın:
“Başlıyoruz!” demesiyle başını salladı. Delal, tekrar elini kulağına götürdü.
“Başlayın çocuklar!”
Öndeki tırın şoförü, ilerdeki polis çevirmesini gördüğünde suratına inen bir tebessümle telsize uzandı.
Bariyerler çekilmiş, bir polis aracı yolun ortasında duruyor ve birkaç polis, yaklaşmakta olan tırları izliyordu.
“Sence Ruşen’i alabilecek miyiz?” diye soran Çetin, Kağan’ın bilmem dercesine başını sallamasıyla, içinde bulundukları arabanın tepesindeki drone, hızla havalandı. Kağan, gözlerini tabletin ekranından ayırmadan dronu kontrol ederken Delal, polisler tarafından aşağı indirilen şoförleri izliyordu.
Dron en arkadaki tıra yaklaştı ve tepesine bir kuş misali kondu. Ayaklarına bağlanmış bir cihaz, Kağan’ın direktifleri doğrultusunda tırın tepesine monte edildi. Dron havalanırken gözlere çarpmamaya, yakalanmamaya gayret ederek ötelere savruldu.
Kağan, tableti indirip Delal’e döndü.
“Dron polis aracına kondu. İşlem tamam!” diyen Kağan, bu sefer de kenardaki bilgisayarı aldı ve ekranına gömüldü. Çetin, kolundaki saate baktı. Delal, kulağında yankılanan ses adapte oldu. Aslında Rojda’nın sesi, yalnızca Delal’in kulaklarında değil, diğerlerinin de kulaklarında çınladı ve üçüne ağır bir yük gibi bindi.
“Bilmeniz gereken bir şey var. Hatem…” deyip susmuştu Rojda. Delal, kavislenen kaşlarıyla süslü bakışlarını Çetin’e çevirdi. Arkada oturan Kağan, bilgisayardan başını kaldırıp kendini duyacaklara hazır etti.
“Dün bir kapkaç saldırısına uğradı. Baya hırpalandı. Hastaneye kaldırdık, ameliyat olmak zorunda kaldı.”
Rojda tekrar durunca Çetin, burnundan soludu.
“Taksitle anlatma şunu, peşin anlatsana!” diyerek sesine hakim olamayınca Delal, onun sinirli suratına baktı. Çetin, kendisini toparlarken Rojda, boğazındaki hıçkırığa rağmen lafa girdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/78745911-288-k919038.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AventuraTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...