📽78. Bölüm🎥
💿💿💿
"Bu dünyada hiç kimseye rahat bir ölüm yok..."
SURİYE
Silahlar konuşuyordu Şanî köyünde; her taraftan ateş ediliyor, mermiler dört bir yandan geliyor ve adeta dumanlar göğe yükselmiş durumdaydı. Camal ve birkaç adamı, köyün girişine yakın bir yerde, arabada bekliyorlardı. Onun fedaileri yaklaşmıştı köye; çetin bir savunmayla karşılaşmış ve açıkçası çok şaşırmıştı. Köyün etrafını çembere almışlardı; her taraftan girmeye çalışıyorlardı, kurulan savunma mekanizması, adeta kuş dahi uçurtmuyordu.
Zülfiya, Ferhat’ın yanında, köyün ortasındaki bir hanede bekliyordu; Hatem’i aramış, ulaşamamıştı Zülfiya, tekrar denemiş ve yine olmamıştı. Çaresiz bekleyeceklerdi; Ferhat, köydeki eli silah tutan herkesi meydana salmıştı, büyük bir cenk havası esiyordu dört bir yandan ve Ferhat’a göre bu, iman savaşından başka bir şey değildi.
Doçkaya sarılmış adam, hırsla ateş etmeye devam ederken birkaç aşiret mensubunu yere yığmıştı. Ama kafasına yediği taşla, neye uğradığını şaşırdı. Bir çocuk, takriben on ikili yaşlarda bir erkek çocuğuydu taşı atan ve adam, sırf hıncını ondan almak ister gibi namluyu ona doğrulttu. Çocuk, kaçmak için koştuğunda adam, tetiğe basmaya başladı. Namludan fırlayan mermiler, küçücük taze bedene saplarken acı çığlıklar, ortamda çınladı. Adam, sözde intikam almış gibi sevinirken çocuğun bir yakını, silahıyla köşeden fırladı ve adama ateş etti. Adam, göğsünden aldığı mermilerle düşerken docka, sahipsiz kaldı.
Araçların hareket edip köye yaklaşmaları, mermilerin arasında gerçekleşiyordu; sıkılan her mermi, isabet bulmasa da duvarlarda tahribatlar yaratıyordu, tavukların dahi mermilere yem olduğu bu alanda, taş, sapan ve kıytırık silahların pek de şansı olmadığı anlaşılıyordu. Köşede beliren bir adam, birkaç Surya adamına doğru yürüdü. Elleri havadaydı; grup, belki bu adam, Ferhat Şanî’nin yerini biliyordur dercesine ateşi durdurdular, adam yaklaştı, onlar bekledi ve adam, tam karşılarında durdu. Grup birbirleriyle bakışırken adam, birden önü fermuarlı yelek şeklindeki elbisesinin önünü açtı ve gülümsedi. Grupta bir panik havası belirdi ve adam, karnına bağladığı bombanın pimini çekti.
Büyük bir patlamayla grup, her biri bir yere savrulurcasına havaya uçtu; toz duman havaya yükseldi, koyu dumanlar savruldu dört bir yana ve gruptan eser kalmadı.
Zülfiya, yine Hatem’i aramış, yine ulaşamamıştı; telefonu cebine katarken Ferhat, oturduğu sedirden ayağa kalktı ve kadına doğru yürüdü. Silah ve çatışma sesleri, giderek yaklaşıyordu. Köye girmeleri an meselesiydi; bunu fark etmişti Ferhat, kadını da ürkütmek istemiyordu ve açıkçası korkuyordu.
Camal, kulağına dayadığı telefona Arapça bir şeyler söylerken sırıtıyor, keyifli bir şekilde etrafına bakınıyordu. Bir iki adamı, dürbünle köyü izliyordu. Dumanlar yükselmiş, silah sesleri şiddetlenmiş ve köyün acınası tablosu, onun dürbününe aks oluyordu.
Köyün girişindeki kayalıklardan atlayan birkaç aşiret mensubu, dockalı pikabın önüne atladılar ve silahlarıyla ateşe geçtiler; dockayı kullanan adam, mermilerden nasibini alıp yere düşerken aşiretten biri, hemen pikabın kasasına atladı ve diğerleri de, aracın ön tarafındaki şoförü vurdu. Araç, sağlam bir şekilde ele geçirilmişti. Pikabın kasasındaki adam, dockanın şarjör şeridini değiştirdi. Elini pikabın tavanına vurup bağırdı. Araç, bu sefer de ters yönde ilerlemeye başladı. Pikabın kasasındaki adam, dockanın tetiğine asılmıştı. Önüne geleni indirirken keyiften bağırıyordu. Surya militanları, kendilerine ait arabanın neden onlara doğru geldiğini anlayamadan vurulup yere düşerken en arkadaki militanlardan biri, silahının dürbününe eğildi ve kasadaki adamı hedef aldı. Tetiğe basar basmaz namludan fırlayan mermi, kasadaki adamın alnına saplandı. Docka sustu ve pikabın yakınındaki adamlar, şoföre ateş etmeye başladılar ama şoför, cebinden bir el bombası çıkarıp pimini çekti. Göğsünden kurşunlar yedi, yolundan dönmedi ve elini gevşetti. Pikap, büyük bir gürültüyle havaya uçarken çevresindeki beş militan, savrularak ve parçalanarak ötelere düştü. Sessizlik dindi dinmesine de tekrar baş gösterdi çatışma ve silah sesleri, az önceki sessizliğe adeta düz geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AdventureTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...