124. Bölüm: "Öl(ü)me Arzu"

44 5 34
                                    

Bölüm şarkısı: "Aytekin Ataş Var Git Ölüm"

LÜTFEN KİTABIMIZI KENDİ SAYFALARINIZDA VE ARKADAŞLARINIZA TAVSİYE EDİN Kİ BÜYÜYELİM, YAZILANLAR BOŞA GİTMESİN. EMEKLER KUTSALDIR, UNUTMAYIN!!

***

Kameraların karşısına geçtiklerinde, yüzündeki heyecan ifadesine rağmen sakin kalmayı başarabiliyordu Arzu; yanındaki Ferhat'a göz ucuyla baktığında, onun gayet sakin ve rahat olduğunu gördü, kendisine de bir sükunet hasıl oldu. Önde gazeteciler oturmuş, arkaya seyirciler geçmiş ve salon neredeyse tıka basa doluydu; Eraser, Ferhat'la Arzu'nun oturduğu koltukların arkasında, yanında iki korumayla duruyor ve ortamı gözlüyordu.

"Değerli basın mensupları!" diye lafa girdi Ferhat; az önceki uğultu, yerini sessizliğe bıraktı, kimseden çıt çıkmıyordu. Bir iki fotoğrafın flaş sesleri duyuldu, ardından onlar da suskunluğa geçti.

"Kendilerine, Üstün Irk diyen ve bazı yerlerin kendilerine vaat edildiğini söyleyen Siyonist İsrail'in nasıl barbar, vahşi ve katil olduklarının belgelerini size sunacak, sizin sayenizde onları, dünya kamuoyuna duyurmaya çalışacağız."

Konuştu Ferhat; önündeki belgeleri anlattı durdu, kimi gazeteciler not aldı, kimileri kayıt aldı, kimileri sadece seyretti ama Ferhat'ın dediği her laf, bütün kulaklara iştirak etti. Mavi Marmara'dan girizgah yaptı Ferhat; yapılan gemi baskınını anlattı, şehit olan, vurulan onca masumu dile getirdi ve lafını getirip Filistin'deki vahşete değdirdi. Devam etti Ferhat; Filistin'deki katliamı anlattı, Mescid-i Aksa, Kudüs ve Gazze'deki olayları dillendirdi. Söyledi Ferhat; Suzana Manuel dosyasında geçen bütün kirli çamaşırları nakletti, flaşlar patladı, kayıtlar alındı ve notlar tutuldu.

Filistin'de yaşadıklarına geçti Ferhat; özetsiz, atlamadan geçmeden hepsini söyledi, İntifayı anlattı ve yapılan mücadelenin ne denli geçerli olduğunu kameralara söyledi.

Ferhat konuşurken bütün Türkiye'de sesi yankılandı; İstanbul'dan naklen yapılan yayın, Ankara'da gösterildi, İzmir'de canlı yayında verildi, Bursa ve diğer bütün illerde Ferhat'ın sesi duyuldu. Diyarbakır'da kanallar zaplanmadı ve herkes Ferhat'ı dinledi; Van'da, Erzurum'da, Çorum'da ve kısacası Türkiye'nin her yerinde Ferhat izleniyordu, dinleniyordu.

Siyah bir minibüs, bir tenhada durdu; öndeki şoför dahil hepsi yeşil libaslıydı. Kafalarında koyu yeşil maskeler vardı; ellerinde uzun namlulu koyu yeşil silahlar vardı, araçta bekleyip gözlerini ileriye dikmişlerdi. Minibüs tıka basa doluydu. Hepsi de taarruz için bekliyordu. Önde, şoförün yanında oturan adamın telefonu çaldı. Ekrana bakıp açtı.

"Dinliyorum!"

"Başlayın!"

Telefonu kapattı ve arkadaşlarına dönüp gelen talimatı nakletti. Herkeste bir kıpırdama belirdi, hazırlıklar başladı ve kapılar açıldı. Birer ikişer inerken çevrede kimse var mı yok mu pek de aldırmadan hızlandılar.

Sıra Arzu'ya gelmişti; Ferhat'tan sonra lafa girdi ve önce kendisini tanıttı. Babasını, görevini ve ailesinin başına gelenleri anlatırken yeşil libaslı grup da giderek binaya yaklaşıyordu. Şehrin ortasında, kimseden çekinmeden hızla ilerliyorlar, saldırmak için adeta canla başla adımlarını atıyorlardı. Grubun en arkasındaki adamın omzunda roket vardı ve bir mermi takılıydı. Grup giderek yaklaşıyordu.

Sıra gazetecilere gelmişti, soru faslı başlamış; Ferhat ve Arzu'ya birer ikişer sorular yollanıyor ve onlar da cevaplamak için sıra bekliyorlardı. Birden bir gürültü koptu. Alt kattan gelen sesler, bir kargaşanın sinyalini vermişti. Eraser, hemen yanındakilere döndü ve bir şeyler söyledi. Ferhat, tedirgin bir şekilde etrafına bakınırken birden duyulan silah sesleri, işin rengini değiştirdi. Eraser, hemen silahını sıyırıp Ferhat ve Arzu'ya yaklaştı.

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin