Parmağı tetiğe doğru kaydı Hatem’in; gözlerine öfke yerleşmiş, bilincine karıncalar üşüşmüş ve doğru düzgün düşünemez bir halde öfkeyle kanepede yatmakta olan adama adapte olmuştu. Adem daha kendine gelememişti. Derin bir uykudaydı, yarasının verdiği ağırlıkla gözleri kapanmış ve kendinden geçmişti. Tetiği zorlayan parmak, Hatem’in gözlerinden firar eden yaşların etkisiyle az buçuk zorlanıyor, her an ateş alabilecek duruma geliyordu. Künyenin ekranı kararıp deminki yazı kaybolurken Adem de hafif kıpırdanmaya başladı. Hisli bir nefes alış, Hatem’i kendine getirmeye yetmedi. Bir de hıçkırınca, Adem’de bir etki yaratmış olacak ki tekrar bir kıpırdama meydana geldi. Hafif gözleri aralandı Adem’in, önce tavanı kontrol etti bakışları ve nedense yüzüne bir rahatlama sindi. Başını çevirip yana bakınca, gördüğü manzarayla irkildi. Ona silah doğrultan kadının tetikteki parmağı, onun gözlerinin irileşmesine neden oldu.
“Ne yapıyorsun sen?” diye sorarak doğrulmaya çalıştı ama yarasının acımasıyla inledi.
“Sen kimsin?” diye sayıklayarak soran Hatem, namluyu sallayarak:
“Doğru cevap ver bana!” diye çıkıştı.
“Kim olduğumu söyledim. Ne yapmaya çalışıyorsun, beni mi vuracaksın?”
Yutkundu Hatem.
“Evet vuracağım seni!” derken namluyu tekrar salladı. Adem doğruldu zor bela ve ayağa kalkmaya yeltendi. O ara gözleri yerdeki künyeye takıldı ve kadının neden böyle davrandığını az çok tahmin etti. Ayağa kalktığında:
“Bak, her şeyin bir açıklaması var, bunun da var Hatem!” diyerek lafa girdi ama Hatem,
“Sus! Yalanlarına kanacak değilim!” diye çıkıştı ve hafif eğilirken bir gözü de Adem’in üstündeydi. Yerdeki künyeyi alan Hatem, elinde evirip çevirdi.
“Bu şey, artık her neyse, benim çocuğumun ölmesine sebep oldu. Kapkaççının zorla aldığı çantamın içindeydi bu! Sen bunu nasıl buldun? Yoksa sen, yoksa sen benim çocuğumun ölmesini bile umursamadan çantayı benden kapıp kaçan o şerefsiz misin? Sen kimsin?”
Namluyu sallayan elin titremesi, hiç de hayra alamet değildi. Her an tetiğe basabilecek durumdaydı Hatem, bir şekilde buna mani olmalıydı Adem; lakin Hatem, hiç de kolayca sakinleşecek ve laf dinleyecek bir durumda değildi. Sinirden elleri titriyor, boğazından hırıltılar yükseliyor ve gözleri yaşlı bir şekilde bakıyordu.
“Bak, önce bir sakin ol! Ben o dediğin kişi değilim! O elindeki şey, benim künyem! Ben bir görevliyim, kocan gibi bir görevliyim! Bana emirler, o künye sayesinde ulaşıyor. İçinde yapılacak planlar var. Sen onu nerden buldun, senden onu kim aldı bilmiyorum! Ama o elindeki şey, benim!”
“Ben bunu, kocamın mezarında buldum. Toprağına gömülmüştü. Sonra benden kapkaç yöntemiyle alındı. Tekrar oraya mı kondu? Sen onu nerden aldın?”
“Önce bir sakin olmalısın! Bak ben düşmanın değilim, senin dostunum! İndir o silahını, güzelce konuşalım!” diyerek kadına bir adım atan Adem,
“Gelme, dur orada!” diye çıkışan kadının sesiyle yerinde durdu.
“Tamam, tamam, tamam!” diyerek ellerini kaldıran Adem,
“Sakin ol!” dedikten sonra:
“Asım Çavdarlı, bizim parolamızdı. Ben daha yeni Türkiye’ye geldim. Daha önce Sırbistan’da görev yapıyordum. Bana denildi ki; eski arkadaşın şehit oldu, mezarında sana ait bir şey var, git ve onu al! Ben de gidip aldım. Bu kadar! Öncesini sonrasını bilmiyorum!” diye ekledi. Hafif bir durulma yaşadı Hatem, inanmış gibiydi ama hâlâ silahını indirmiyordu. Gözleri dolu bir şekilde Adem’in suratına bakıyordu. Adem de gözleri dolmuş, kaşarı kavisli bir hal almıştı. Sanki her an o da Hatem gibi ağlayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AventuraTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...