Gökteki güneşin parlak ışıkları, Diyarbakır semalarına eşit bir şekilde dağılırken 13 Haziran gününün harareti, dünden daha fazla hissediliyordu; haftanın ikinci gününde insanlar, mütemadiyen gittikleri işlerine, bir rutinlik daha katarak tekrar gidiyorlar, bu vesileyle trafiğe katkı sağlayıp şehrin gürültüsüne paylarını katıyorlardı. Bulutlar, bir kadının saç telleri gibi naif, kırılgan ve hafif dağınıktı. Mevsime ayak uyduran hava, hararetli bir sıcaklıkla görevini yerine getiriyordu.
İl Emniyet Müdürlüğü…
Usulca araladı gözlerini, üstünde bir ağırlık vardı ve her tarafı ağrıyordu; başı direksiyona düştüğü için, ensesinde bir sancı hissetti, doğruldu yerinde ve önce dikiz aynasından yüzüne baktı. Gözleri kızarmış, göz kenarları şişmişti Coşkun’un; yanakları çökmüş ve beti benzi akmıştı. Etrafına bakındı,
“Ne oldu bana?” diye sayıklayarak anlamaya çalıştı ama bir şey anlamıyordu. Kafası zonkluyor, beyni yanıyordu resmen; ne olup bittiğini anlayamıyordu, düne dair bir şey yoktu kafasında, arabada mı uyumuştu? Anlayamıyordu. Yan tarafına baktı, siyah poşeti gördü ve hemen canlandı, hızla poşeti alıp içine baktı, hard disk yerindeydi. Derin bir nefes alarak uzandı, siyah poşeti aracın torpido gözüne yerleştirip kapağı kapattıktan sonra kapıyı açtı. Yüzüne çarpan hava, onu kendine getirmişti. Derin bir nefes alarak gerindi, kendisini toparladıktan sonra araçtan indi ve hafif başı dönse de dimdik yerinde durdu. Pantolonunu düzeltti, üstüne başına çekidüzen verdikten sonra binaya girmek için giriş kapısına doğru, sallanarak ve yalpalayarak yürüdü. Sanki sarhoş gibiydi. Karşıdan gelen polisin ilginç bakışlarını üstünde hissedince gülümsemeye çalıştı.
“Amirim?” diye soran polise,
“Dün gece uyuyamadım koçum!” diyerek yalan söyledi. Polis giderken Coşkun, daha sakin bir şekilde ilerledi.
Bilgisayardaki bilgilere bakıyordu Veli Zafer; yan tarafında Erhan duruyordu, yüzü gözü dağılmış bir haldeydi ama iyi görünüyordu. Eli çenesinde, gözleri monitörde olan Veli Zafer,
“Demek büyük bir koalisyon oluşturmuşlar, öyle mi?” diye sordu. Karşısındaki koltukta oturan Adem, sırtını koltuğa yaslamış bir şekilde:
“Evet, Sayın Müdürüm! Emniyetin içinde bile Ekol mensubu polisler var. Amirler, memurlar, komiserler, baş komiserler… Çeşitli branşlarda, çeşitli mevkilerde görev yapıyorlar. Bazıları çok özel konumdalar, bazıları hiç göz önünde değil!” dedi. Veli Zafer, Erhan’a dönerek:
“Hard diskteki bilgileri kopyala ve benim için bir flaş belleğe kaydet! Hard diski de Adem Bey’e ver!” diye talimat verirken yerinden kalktı ve Erhan’ın oturması için işaret verdi. Erhan otururken Veli Zafer, gelip Adem’in karşısındaki koltuğa kuruldu.
“Türkiye’de bir oluşumun, bir güruhun yayıldığını, kendilerine yer edindiğini tahmin ediyordum. Özellikle Ekol denen grubun iyice yer ettiğini, her yere nüfuz ettiğini düşünüyordum. Ama karşıma çıkabileceğini tasavvur edemiyordum. Ya da kabullenemiyordum desem, daha iyi!” diyen Veli Zafer’e bakıp gülümsedi Adem, lafa girdi.
“Her yerdeler Sayın Müdürüm! Çöpçüden topçuya, hapçıdan rapçıya, her kesimde bunlar var. Birisi çaycıyken, birisi müdür; birisi amirken, birisi memur ve birisi bakanken, birisi daha kıdemli! Yeri geliyor amir, memurdan emir alıyor; yeri geliyor bakan, çaycıdan fırça yiyor. Bu döngüyü anlamak zor! Onun için bunlar, iyice raydan çıkmadan ve Diyarbakır’ı, sizin şehrinizi talan etmeden, kuyruklarını koparmak lazım!”
“Ne gerekiyorsa yapmaya hazırız, operasyon lazımsa hazırız, destek istiyorsanız varız! Ama tek bir soru sormak istiyorum.”
“Tabi, buyurun lütfen!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AvventuraTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...