109. Bölüm: "Asım'ın Nesline Zeval"

32 8 13
                                    

"Asımlar ölmez, vatan bölünmez..."

🔀🔀🔀

Devrim'in ismine parmağını değdirdi, ekranda beliren 'Devrim Bey Aranıyor' yazısına göz ucuyla baktıktan sonra yavaşça telefonu kulağına değdirip gözlerini, hâlâ kendisini gizlediği yerden Hatem'i izlemeye aldı Eraser.

"Durum nedir?" diye duyulan ses, Eraser'in tedirgin bir şekilde:

"Maalesef Hatem Yıldız burada!" deyince karşı tarafın aldığı sıkıntılı nefes, kulaklarında hışırtı olarak çınladı.

"Onun ne işi var orada?"

"Bilmiyorum, mezara gelmiş efendim! Kötü bir şey daha var. Künyeyi buldu."

"Allah kahretsin! Künyeyi zaten açamaz da, şifreli o! Ama bir şekilde alman lazım!"

"Ona zarar vermek istemiyorum efendim!" diyen Eraser'in katı gözleri, elindeki yeşil örtülü muska şeklindeki şeyi kurcalayan Hatem'e takıldı.

"Zarar verme zaten! Makul bir yol bulmaya çalış! Aksi takdirde Başefendi, seni kendi eliyle siler."

"Anlaşıldı efendim!" diyen Eraser, telefonu kapatıp cebine koyarken Hatem'in toparlandığını görünce yerinde dikleşti.

Künye denilen yeşil örtülü muska şeklindeki şeyi çantasına yerleştirdi Hatem; bir türlü açmayı başaramamıştı, örtünün altında çelikten bir kutu vardı, üstünde bavullardaki şifreler gibi birkaç hane minik tuşlar yer alıyordu. Öyle karanlıkta gözle seçilecek cinsten değildi. Son bir defa mezara bakarken gözlerinden yaşlar süzülmüş, kuruyan yerler tekrar ıslanmıştı.

"Tekrar geleceğim Asım! Ya sağ, ya ölü... Ama geleceğim!" diye sayıklayarak yorgun adımlarla önündeki yola düştü. Peşinden gelen Eraser'den habersiz, derin düşünceler içerisinde ve kendini kaybetmiş gibi adımlarını saydırıyordu.

Arabasına bindiğinde, kabristanın kapısına yaslanmış ve kendini gizleyerek onu gözleyen Eraser'den habersiz bir şekilde çantasını yan koltuğa bıraktı. Dikiz aynasından yüzüne baktı, solan, kuruyan ve ruhsuzlaşan yüzünde bir şeyler ararcasına baktı ama bir şey bulamayınca kontağı çalıştırdı. Yavaşça yola koyulurken havadaki serin atmosfer, kol gezerek dört bir yanı ablukaya alıyordu.

SOM...

Telefonu kapatan Kağan, endişesi dinmiş ve rahatlamış bir şekilde koltuğa bıraktı kendisini.

"Nerdeymiş?" diye soran Çetin'e dönerek:

"Mezara gitmiş, eve geçiyormuş şu an!" diye cevap sundu.

"İyi, hiç değilse nerde olduğunu biliyoruz!" diyen Çetin, sıkıntıyla derin bir iç çekti. Yanındaki Çınar'ın, elini onun elinin üstüne koymasıyla nemli gözlerini ona çevirdi. Birkaç saniyelik bakışma, Delal'ın içeri girmesiyle bozuldu.

"Çavuş, bir şeyler söyledi. Bir sevkiyat... Yüklü miktarda kaçak silah girişi olacak. Akçakale sınırından, Urfa'ya ve oradan da İstanbul'a peyder pey bir akış sağlanacak."

Kağan, koltuğa yaslanıp elleriyle saçlarını karıştıran Delal'den gözlerini alamadan:

"Sevkiyat kimin adına olacak? Başında kim olacak?" diye sorularını sıraladı.

"Amacımız sevkiyata mani olmak değil! Başında kim olduğu, bizi zerre ilgilendirmez! Sadece tek bir şey var. Bu sevkiyatın varacağı menzil..."

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin