🔔75. Bölüm🔔
📀📀📀
Takvim yaprakları, 1 Ekim Perşembe gününü gösteriyordu; sonbahar, iyice kendini belli etmeye başlamış, esen rüzgarların şiddetiyle ağaç dallarındaki sararmış yapraklar, kendilerini boşluğa atıp zeminle yüzgöz oluyordu. Çatılardaki kiremitlerin rüzgarla temasından doğan uğultular, insan kulaklarına iştirak ediyor ve haliyle insanlar, sonbaharın iyice kapıya dayandığını ve hatta kapıdan içeri girdiğini anlayıp kış için hazırlıklara başlıyorlardı.
Marmara’nın gelgitli suları da, bu rüzgarlardan nasibini alıp uğultulu dalgalara ev sahipliği yapıyor; kıyıyı yalayıp döven dalgaların sesleri, çatıdaki kiremitler gibi uğultular çıkarıp insanları ürkütmeye katkıda bulunuyorlardı.
Öğlene yaklaşan güneşin hafif karanlık bulutlara meze olmasıyla yarı kapalı bir hava, İstanbul semalarını kuşatmıştı. Martılar dahi alçaktan uçarak soğuktan ve rüzgardan kurtulmaya çalışıyorlardı. Şehrin kalabalığı bitmiyor, aksine daha da artıyordu.
Polonezköy’ün tenha sokaklarının birinde, eski tipli bir apartmandan çıkan eli çantalı, kıvırcık saçlı, gözlüklü ve orta boylu bir adam, köşedeki arabasına doğru ilerledi. Otuzlu yaşların basamaklarını tırmandığı, attığı her ürkek adımdan belli oluyordu. Aracın kapılarını açmak için kumandanın düğmesine bastı. Tedirgindi, etrafa bakan gözlerinden endişe okunuyordu ve adam, aracın başında durdu. Nedense endişesi arttı, tekrar etrafına bakındı ve derin bir nefes aldı. İçinden bir his, izlendiğini söylese de adam, soğukkanlı olmaya çalışarak aracın kapısını açtı. Şoför koltuğunda gördüğü paket, irkilerek geriye sıçramasına neden oldu. Paketin üstünde, ‘’Dozer’den Sevgilerle’’ yazısı vardı. Yutkundu. Elleri titrerken dudaklarını emdi. Tekrar etrafına bakındı. Kimseyi göremedi. Bir ürperti sardı bedenini, çantayı yere bırakıp yavaşça arabaya doğru adımladı. Pakete tepeden baktı. Bir hediye paketi gibiydi. İyice yaklaştı. Titreyen elleri, yavaşça pakete uzanırken adam, göz ucuyla etrafı taradı. Kimseyi göremeyince paketi aldı. Sarı kurdelenin ucunu çekti ve kurdele açıldı. Paket, açılmak için müsaitti ama adam, bir türlü cesaret edip açamıyordu. İçindeki merak da işin içine girince adam, açmaya karar verdi. Paketi açınca irkildi. Bir çerçeve çıktı içinden, gözleri nemlendi, hıçkırdı ve çerçevenin içindeki fotoğrafa baktı. Demir renginde saçları omzunda raks eden bir kadın, kucağında kıvırcık saçlı ve on yaşlarında tombul bir çocukla oturmuş bir vaziyette poz vermişti. Çerçevenin üstünde, bir de not vardı. Adam, titreyen çenesine hakim olarak notu okudu.
“Karın ve çocuğun, senin akıllı durmanı istiyor…”
Birden dizlerinin üstüne çöktü, hıçkırarak ve bağırarak ağlarken çevreden gelip geçen insanlar, durup adamı izlemeye başlıyordu. Adam, dövünüyor; saçlarını yoluyor, aracın tekerleğini yumrukluyor ve adeta kendini paralıyordu. Çevredeki insanlardan biri, ona yaklaşarak yardımcı olmaya çalışsa da adam, eliyle onu iterek geri çeviriyordu. Bir müddet ağlayıp duran adam, sonunda kendini toparlamayı başardı. Yerdeki çantasını alıp araca bindi. Kontağı çevirdi. Bu sefer de hırs belirmişti yüzünde, öfkeyle kıvrılmıştı dudakları ve kin kokuyordu bakışları. Hızla gaza basıp kalabalığın arasından sıyrılırken aklı, biraz önce gördüğü fotoğrafla doluydu.
Şişli taraflarına düşen ormanlık bir arazide üs kurmuştu Dozer; tek katlı, şirin bir görüntüsü vardı evin, birkaç odasının olması, onun işini görüyordu. Evin etrafında gezen adamları, güvenliği sağlamakla görevliydiler. Evin hafif uzağında bir köpek kulübesi vardı. Kapısının önünde bağlı bulunan bir kangal köpeği, ikide bir hırlayıp duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AdventureTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...