(Onuncu Bölüm)

134 33 141
                                    

VAN

Bölge Hastanesi...

Selcan, üstündeki şaşkınlığı bir tarafa iterek:

"Nasıl yani?" diye sordu. Özlem'in yüzüne, alaysı bir tebessüm gelip yerleşti.

"Bir halt karıştırıyor bu! Ama kesin kokusu çıkar Selcan!"

"Ne karıştırıyor olabilir ki?"

"Bu sabah bana, burdan gitmem gerektiğini söyledi. Yok, başıma bir iş gelirmiş falan! İlk başta önemsemedim. Ama şimdi senin söylediklerin, beni kuşkuya düşürdü."

"Ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Şu Emel'e bir çare bulalım da, gerisi kolay!"

"Sahi..." diyen Selcan, Asım'ın konusuna bir nokta koyup:

"Emel'i ne yapacağız?" diye sordu. Derin bir nefes alan Özlem, bir kaşını oynatıp:

"Bilmiyorum Selcan! Birol Bey, daha bana bir bilgi vermedi. Ben de onu bekliyorum." dedi.

"Emel... Yapayalnız... Çok acı Özlem! Kimi kimsesi yok kızcağızın! Daha geçen yıl, annesini kalp krizinden kaybetti."

"Yaa..." deyip iç çeken Özlem:

"Üstelik babasıyla abisi, 2009'da bir trafik kazasında öldü." diye ekledi.

"Öyle!"

Özlem, saatine baktı. Telefonun ekranına baktıktan sonra:

"Vakit geçiyor." dedi.

"Bir şey aklıma takıldı."

Özlem, gözlerini kısarak:

"Nedir o?" diye sordu.

"Emel, böyle bir vahşeti nasıl yaptı? Hani, derdi neydi? Daha önceden sinir krizleri falan geçiriyor muydu hiç?"

"Ya Emel'i bilmiyormuş gibi konuşma Selcan! Ne sinir krizi ya? Bizim Emel, insanı sinir eder ama sinirlenmez ve kriz falan geçirmez!"

"E bu durum?"

"Bilmiyorum Selcan! Eminim, mantıklı bir açıklaması vardır."

Selcan, onaylarcasına başını sallarken Özlem, derin bir nefes almakla yetindi.

Gevaş...

Siyah bir transit, toprak yolda hızla ilerliyordu. Etrafa saçılan toz toprak, aracın arkasındaki ışıklarda beliriyordu. Ön farların aydınlattığı yol, kullanılamaz bir haldeydi ve çukurlarla, tümseklerle ve irili ufaklı taşlarla doluydu.

Siyah transit, bir ağacın dibinde durdu. Farları söndü. Aracın ön kapısı açıldı ve kar maskeli biri, elinde tek gözlü bir dürbünle araçtan indi. Aracın kaportasına yaslanıp dürbünle ileriye baktı. Eski ve yıkılmak üzere olan bir depoyu izliyordu. Canlıya dair hiçbir iz göremeyince:

"Allah Allah!" diye sayıkladı. Dürbünü indirip aracın camından:

"Şu zımbırtıyı ver!" diye seslendi. Şoför koltuğundaki maskeli adam, koltuğun üstündeki tableti uzattı. Alıp ekrana bakan adam, boğuk bir sesle:

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin