İhanet Resimleri

118 18 2
                                    

İSTANBUL

Ümraniye'deki Metruk Depo...

Telefonunun çalmasıyla Asım, bir an duraksadı; Lahza'nın korku dolu bakışları, Asım'ın üstünden ayrılmıyordu ve Nil, ortamda çınlayan telefon sesiyle testere sesinin vermiş olduğu uğultuyu hazmedemese de, beklemek zorunda kaldı. Asım, testerenin düğmesine basıp susturdu. Cebinde, hâlâ çalmakta olan telefonunu çıkardı. Ekrana baktı. Hatem'in ismini görünce, yüzünde muzip bir gülümsemeyle Lahza'ya baktı. Lahza'nın terli suratı ve ıslak gözleri, ne kadar korktuğunu gösteriyordu. Asım, telefonu açıp:

"Efendim Hatem!" dedi.

"Nerdesin?"

"Arkadaşınla vakit geçiriyorum Hatem! Muhabbeti koyulaştırmıştık! Hayırdır, neden aradın?"

"Seninle konuşmak istiyorum! Her şeyi, bütün gerçekliğiyle anlatmak için buluşmamız lazım!"

"Ben, gerçekleri senden değil, arkadaşından duymak istiyorum!"

"Lütfen ona dokunma, o masum biri! Senin istediğin benim!"

"Yok, benim istediğim sen değilsin!"

"Artık her ne istiyorsan, o bende Asım!"

"Nerde buluşalım?"

"Ben seni ararım! Ama ben arayana kadar, lütfen arkadaşıma dokunma! O masum biri! Sadece benim arkadaşım! Hiçbir şeyden haberi yok!"

"Pekala! Ama senden bütün gerçekleri duymadan, bu kızcağızı bırakamam! Onun özgür olması, tamamen sana bağlı!"

"Tamam, tamam!"

Asım, kapanan telefonu cebine koyarken gözleri, Lahza'nın gözlerine kenetlenmişti. Daha da sırıtarak:

"Şimdilik kurtuldun Lahza, sonrası için garanti veremem! Tamamen Hatem'e bağlı!" dedi. Lahza, gözlerini yumunca gözlerindeki yaşlar, damlalar halinde yanaklarına doğru kaydı. Aslında Asım, içten içe bu kızcağıza acıyordu. Ama Hatem'in gerçekleri anlatabilmesi için, bunların yaşanması şarttı. Nil'e doğru yürüyüp:

"Kılına zarar gelmesin artık! İyice göz kulak olun! Dişi bile kanasa, dişinizi avucunuza dökerim!" dedi. Nil, iri gözlerle Asım'a baktı. Asım, başka bir şey söylemeden kapıya doğru yürüdü. Lahza'nın ıslak bakışları, onu her adımda takip ediyordu.

***

Akşamın karanlığı, Diyarbakır'ın üstüne çökmüştü; Surların akşamı göğüslemesi, her caddede, her sokakta ve her mahallede alenen belli oluyordu. Berrak bir gökyüzü vardı; yıldızlar, bulduğu ortamı değerlendiriyor, ayla el ele verip boşlukta dolanıp duruyordu.

Sur TİM Karargâhı...

Delal, silahını beline takınca Emel, başkan dedikleri adamın karşısında durdu. Rojda, saçlarını arkada lastikle bağlamakla uğraşıyordu. Delal, arkadaşlarına bakıp:

"Şu işi bitirelim arkadaşlar! Bu sorgu işi bitsin de, şu leş kargalarından hayırlısıyla kurtulalım!" dedi. Emel, derin bir iç çekerek:

"Bunlar başımıza bela olmadan, def edip kurtulmak elzemdir başkanım!" dedi.

"Aynen!" diyen Rojda, silahını beline taktı. Delal, başını usulca salladıktan sonra gidelim dercesine göz kırptı ve kapıya doğru yürümeye başladılar.

Şehitlik Elhamd-Der...

Hüsnü Ağa ve Akil Ağa, talim yapmakta olan öğrencilerin arasında oturmuşlardı. Tahsin de oradaydı. Öğrencilerin arasında oturmuş ve Sertaç'tan aldığı dersleri tekrar ediyor, ezber ediyordu. Hüsnü Ağa'nın morali yerle bir olmuştu, Akil Ağa'nın suratı asıktı ve onların etrafında uğuldayan ders naraları, nedense onları pek de etkilemiyordu.

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin