VAN/MERKEZ
Beşyol'da, bir restaurantın önünde durmuştu Emel, araçtan inmiş, cam kapının hemen yanında bekliyordu. Ayazdı hava, ıslık çalarcasına esiyordu yel, rutubet kokusu naklediyordu dimağlara, şu ayaz gecede.
Tek tük müşteri vardı, apayrı masaları işgal eden; çorbasıydı, tavuğuydu menüye nakşolan, restaurantın sakinliğini örtbas edip sinek avlamama telaşesine kapılan garson, dışarı çıkmıştı Emel'i görüp, müşteri sanmıştı bambaşka hesapları olan kadını.
"Buyur abla!"
Umursamadı Emel, kaale almadı garsonu. Israr etti garson:
"Gel abla, gel, buyur ablam!" diyerek. Çatılan kaşlarla muhatap olunca, geri adım atıp restauranta girdi tekrar. Etrafına bakındı Emel, avını arayan kaplan misali geceyi taradı sinsi gözleri.
"Geldim."
Rojda, siyah kısa ceketinin ceplerine ellerini yerleştirip yanında durdu. Sordu Emel, etrafı yoklayarak.
"Nerde kaldın ya?"
"Birazdan burda olurlar."
"Anlaşıldı, gelsinler bakalım!"
Çatılan kaşlar, ses tonuna aks olan gerilimin nişanesiydi.
"Bana bak!" dedi Rojda ve ekledi.
"Sakin ol! Burda kargaşa yaratma!"
Dudağı, sinsice büzüldü Emel'in, gözlerini kırpıştırıp masumane bir ifadeyle:
"Ben hiç öyle bir şey yapar mıyım?" diye sorunca Rojda, diretti ve noktayı koydu.
"Yaparsın."
Sustu Emel, hıncını arka koltuğa fırlattı, sükuneti aldı yan koltuğa ve onunla avuttu kendini. O sırada restaurantın önünde, siyah bir doblo tipi cady markalı bir araba durdu. Emel, göz teması kurdu Rojda'yla, avını işaret etti üst dudağıyla; çaktı sinyali Rojda, aldı işareti yokladı, çaktırmadan hedefi kolaçan etti ve bir baş sallamasıyla mukabil oldu.
Araçtan inen uzun boylu, balık etli, kumral tenli ve örtülü bir kadın, yanında Nedret'le birlikte restaurantın kapısından içeri girdi.
"Biz de girelim."
"Bekle, şimdi değil!"
Yüzünü buruşturdu Emel, dişlerinin arasından tısladı.
"Ah senin bu bekle deyişlerin!"
Nedret'in somurtkan çehresi, ortamın ambiyansına refakat ederken örtülü kadının mütebessim siması, binbir anlama ev sahipliği yapıyor; nedense Nedret'e bir türlü etki edemiyordu. Otururlarken sordu örtülü kadın, sanki bilmiyormuş gibi.
"Gene ne bu suratının hali?"
Üstünden atladı sorunun, başka bir tarafa postaladı bir of çekerek, pembeleşen yanakları şişmiş, dudaklarından taşan hava, başka diyarlara çoktan uçmuştu. Garson geldi, yüzünde sahte ve maddiyatçı bir tebessümle.
Onlar sipariş verirken Emel'le Rojda, kapıdan içeri girdiler. Deminki garson, Emel'i görünce şaşırdı. Yüzündeki, az önce artistlik yapan sen değil miydin, ifadesiyle onları karşıladı. Masayı gösterdi, hürmet etti. Ama Rojda, garsonu es geçti, yürüdü, adımladı ve gelip Nedret'lerin hemen sağ tarafındaki masaya kuruldu. Garson, fark etmez edasıyla, onların yerleşip sandalyelerle ısınmasını bekledi. Baktı Emel, Nedret'le göz göze geldi, gözleri kaydı örtülü kadına, yanlarına dikilen garsonun pişmiş kelle suratına takıldı, durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
AdventureTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...