İSTANBUL
Arnavutköy’ün tenha bir mahallesinde, hafif lüks, iki katlı ve avlulu müstakil bir malikânenin bahçesi, asker elbisesine benzeyen koyu yeşil elbiseler giymiş ve ellerinde uzun namlulu silahlar olan beş adamla doluydu. Adamlar, dikkatli ve temkinli bir şekilde bahçede dolanıyordu. Malikânenin dört bir yanı, güvenlik kameralarıyla izleniyor; güvenlik had safhada, adeta kuş dahi uçurulmuyordu.
Evin ikinci katında, çalışma odasına benzeyen bir odada oturan orta yaşlı, asker tipinde bir adam, oturduğu masaya elini yaslamış ve sanki birilerini bekleyen bir hal ile bekliyordu. Masanın üstünde, sarı kaplı bir dosya duruyordu. Asker tipindeki bu adam, dosyaya tepeden bakıyor; yüzünde, müstehzi bir ifadeyle sırıtıyordu.
“Nihayet izimi bulmuşlar! Ama ölürüm de, bu belgeyi Dımitri’ye vermem! Sanırım Binbaşı Sermet Altınlı’yı hafife aldınız!”
Malikânenin çatısında saklanmış olan keskin nişancı, kanasın dürbünüyle etrafı kolaçan ediyor; misafir bekleyen bir tavırla gözlerini yola dikmiş ve her an ateş edebilecek durumda bekliyordu. Avlu duvarının arkasına mevzilenmiş olan başka beş adam, dikkatli gözlerle etrafı gözlüyordu. Bahçede dolanan beş adam, sanki her şeyden habersizmişler gibi davranıyorlardı.
Tankut’un da içinde bulunduğu VİP tipli siyah renkli araba, bir istikamette hızla ilerlerken Tankut, sabırsız bir şekilde gözlerini yola dikmiş; şoför, gaza iyice yüklenmiş bir şekilde direksiyona hakim olmaya çalışıyor ve arka koltuklarda oturan yaklaşık yirmi adam, Tankut gibi sabırsız bir şekilde bekliyorlardı.
Sarper ve İvan’ın içinde bulunduğu beyaz transit, başka bir yönden Binbaşı’nın malikânesine doğru ilerliyordu. Sarper, kucağındaki uzun namlulu silahı kurcalarken İvan, katı gözlerini yola dikmişti. Katyuşa’yı yanlarına almamışlardı ve bu, ister istemez İvan’ın canını sıkıyordu. Aracın içi adam kaynıyordu. Yirmi otuz kişilik adeta ordusuyla Sarper ve İvan, sanki savaşa gidiyorlarmış gibi bir durumdaydılar.
Asım, yanında Çetin ve Kağan’la ve arkalarında bir VİP araçla, bambaşka bir yönden Binbaşı’nın malikânesine doğru ilerliyorlardı. Asım, yüzünde alaylı bir gülümsemeyle gözlerini yola dikmişti. Vekil, Nadir’i aramış; o sırada Asım, Nadir’in odasındaydı. Sarper’in bir Binbaşı’nın peşine düştüğünü; Asım’a intikam fırsatı verildiğini, Sarper’in üstünün çizildiğini ve hatta Binbaşı’nın sağ salim kurtarılıp elindeki belgeye ulaşılması gerektiğini bildirmiş, Asım’a gün doğmuş ve Asım, derhal arkadaşlarını da yanına alarak yola düşmüştü. Artık intikam vaktiydi ve geç kalan adalet nihayet teşrif edecekti. Gözlerini kapayan Asım, Özlem’in son hallerini anımsadı; yataktaki cansız bedeni, soğuk bedeni ve ruhsuzlaşmaya ant içmiş duvar renkli bedeni anımsadı. Çetin, Asım’ın yanaklarının nemlendiğini görünce, neler düşündüğünü anladı. Sıkı sıkıya tuttuğu direksiyona hakim olmaya çalışarak ve hızını koruyarak:
“İyi misin abi?” diye sordu.
“İyiyim, yoluna bak sen!” diyen Asım, kestirip attı ve yüzünü cama çevirip sessiz bir şekilde hıçkırdı. Araç, hızını daha da arttırarak yoluna devam etti.
Binbaşı Sermet, pencerenin karşısında durdu. Ellerini arkadan bağlayıp nispet eder gibi:
“Gel bakalım Sarper iti! Geleceğin varsa, göreceğin de vardır!” diye fısıldadı. Ama Tankut’u hesaba katmamıştı. Pencerenin karşısından çekilip masasına doğru yürüdü. Masasına oturup:
“Gel hele!” diye homurdandı.
Nişancının ateşiyle, ortalığa bir telaş havası çöktü. Sarper’in içinde bulunduğu arabanın şoförü, alnından aldığı mermiyle vurulurken araba, yalpalayarak sağa sola savruldu. Sarper, hemen direksiyona uzandı ve tuttuğu gibi dengeyi korumaya çalıştı. Aracın hızı artarken Sarper, pratik bir şekilde cansız adamın ayağını gazdan kaldırttı. Frene bastırıp aracın hızla durmasını sağladı. Araç, zikzaklar çizerek durunca adamlar, açılan kapıdan hızla birer ikişer inmeye çalıştı. Ama nişancı, onlara fırsat tanımıyordu. Sarper, arka tarafa uzandı ve koltuğun üstündeki kanası aldı. İvan’ın kolundan tutup yer değişmesi gerektiğini hareketleriyle anlattı. İvan’la yer değiştikten sonra kanasın dürbününe eğildi. Nişancının ateş açmasıyla onun yerini hemen tespit etti. Gülümseyerek:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY
PrzygodoweTürk'ün 'Devlet-i Ebed Müddet' fikri, evvelde var olduğu gibi ahirde de var ve payidar olacaktır. Bozkurt töresine şekil verenler, Türkiye Cumhuriyeti'ne şimal olmuşlardı. Mustafa Kemal'e Samsun icazeti verenler, Menderes'e yordam göstermiş; Özal il...