Genç muhafız, Dudian'in küçük gözlerine bakıp soğuk bir şekilde "Siz, beni takip edin." dedi. Arkasını dönüp arkadaşıyla sınıfı terketti.
Beyaz sakallı yaşlı adam Dudian ve diğerlerinin hareket etmediğine görünce hemen "Bu sizin için bir şans. Diğerleri bilse sizin yerinizde olmayı ne kadar çok isterdi biliyor musunuz?" dedi. Bunları duyunca aralarından uzun bir çocuk, cesaretini toplayıp en önden sınıftan çıktı.
Dudian en arkadan geliyordu. Sessizce seçilen çocukları izliyordu. Seçilenleri ve sınıfta kalanları karşılaştırıyordu. Ama çok geçmeden dış görünüşleriyle bir ilgisi olmadığını anladı.
Dışlarında ki bir şey değilse, o zaman geriye tek kalan şeyler vücutlarının içiydi.
Hemen aklına okul öncesi fiziksel sınav geldi. En şüpheli olay oydu.
Düşüncelerinde kaybolmuşken, diğer çocuklar hukuk okulunun dışındaki parka gelmişlerdi. Oraya vardıklarında, Dudian okulun önünde siyah bir at arabası olduğunu gördü. At arabasının üzerindeki demir çubuklar ve büyük perçinler ona güçlü bir görünüş sağlıyordu. Arabayı çeken atlar daha görkemliydi. Neredeyse 3 metre uzunluğundaydılar ve bütün vücutları zırhlarla kaplıydı.
Tek şaşıran Dudian değildi. Diğer çocuklarda bu manzara karşısında hayrete düşmüştü.
Genç muhafız "Gelin, at arabasına binin" dedi.
Çocukların hepsi bir anlığına tereddüt etti. En önde giden uzun çocuk sanki liderliği üstlenmiş gibi "Acaba nereye gittiğimizi sorabilir miyim?" dedi.
Fit olan gen muhafız ona soğuk bir şekilde baktı ve "Sadece at arabasına bin!" dedi.
Muhafızın keskin bakışlarıyla, uzun çocuğun tüyleri diken diken oldu ve korkudan yüzü soldu. Başka soru sormaya cüret edemedi. Dikkatlice büyük attan kaçınarak, at arabasına bindi.
Bunu gören diğer çocuklar sessizce, Locke'u(uzun çocuk) at arabasının içine takip ettiler.
Arabanın içi sekiz çocuğa fazlasıyla yetmişti. Dudian köşede oturdu. Onun yanında oturan iki çocuğun yüzünde gerginlik vardı. Sessizce arabanın ön tarafında oturan sürücünün olduğu yere baktı.
Dünya tahmin ettiğinden daha tehlikeliydi. Yasalar olmasına rağmen, bazı şeylerin yasaları görmezden gelebildiği bal gibi ortadaydı!
İnsan haklarıysa...
Kölelerin ve soyluların olduğu feodal toplumda 'eşitlik' ve 'özgürlük' asla insanların haklarından biri değildi. Bu yüzden yasalara inanacak kadar hayalperest olmak berbat bir fikirdi.
At arabası çok hızlı bir şekilde hukuk okulundan uzaklaştı. Yolun iki tarafındaki binalar yavaşça gözden kayboldu. Çok geçmeden Dudian yüksek bir duvar gördü. Duvarda kazınmış büyük bir kelime vardı. Dudian son birkaç ayda Juradan birçok kelime öğrenmişti. Bu yüzden kelimenin ne anlama geldiğini biliyordu.
Dudian burasının ticaret bölgesine giden yerleşim bölgesinin duvarı olduğunu anlamıştı. Bu at arabası onları ticaret bölgesine mi götürecekti?
Diğer çocuklar da bunu açıkça anlamışlardı ve sonra beyaz sakallı yaşlı öğretmeni düşündüler. Ardından içlerindeki gerginlik, şaşkınlıkla yer değiştirmişti ve yüzlerinde heyecanlı bir ifade vardı.
At arabasındaki bütün çocuklar soylulara ve ticaret bölgesinin zengin hayatına katılmaya can atıyorlardı.
Dudian pek şaşırmamıştı. Çocukları hukuk okulundan habersiz çıkarabilmeleri arkalarında büyük bir gücün olduğunun habercisiydi. Şu anda önemli olan şeyse, amaçları onlar için iyi miydi yoksa kötü müydü?
Çok geçmeden, at arabası Dudian daha önce gördüğü konser salonunun binasını geçti. Binayı görünce, Dudian'in aklına küçük kızın keskin soruları geldi. Ticaret bölgesindeki sivil bölgeye tekrar gireceğini bilse de sadece bir ay sonra olmasını beklememişti.
Az sonra, siyah at arabası bir kalenin önünde durdu, arabanın ön tarafında oturan siyah üniformalı muhafız aşağıya atladı, kapıyı açtı ve içerdekilere "Herkes aşağıya!" diye bağırdı.
Bütün çocuklar uslu bir şekilde at arabasından indiler.
En son inecek olan Dudian'di, ama tam inecekken adam sürücünün olduğu yere baktı ve "İşimiz bitti. Vur kırbacı, gidiyoruz." dedi.
Yedi çocuğunda indiğini görünce, Dudian düşüncelere dalmıştı.
Dudian yüzü hafiften değişti. Kalp atışları hızlandı. Arabanın perdesini açıp gözden kaybolana kadar yedi çocuğa baktı.
Araba köşeyi döndükten sonra, görüş alanı tamamen kapandı. Dudian başını çevirip arabanın içinde oturan muhafıza baktı.
Aklından bir sürü düşünce geçiyordu.
Kaçmak?
Direnmek?
Tabii ki de, karşı tarafın merhametine kalmıştı.
Çok geçmeden, at arabası bir malikanenin önünde durdu. Bu gerçekten koskocaman bir malikaneydi. Etrafı tahtan yapılmış beyaz lake* çitleriyle kaplıydı. Her tarafta yumuşacık çimler vardı. Bahçede çimleri sulayan birkaç bahçıvan vardı.
Kapı açıldı ve genç muhafız Dudian'e baktı. Soğuk yüzünde gülücükler açtı ve "Ufaklık, baya sakinsin" dedi.
Dudian güldüğünü gördü. Hafiften şaşırmıştı ve biraz gergindi. Ama sakinleşti ve direk olarak "Radyasyon değerleri yüzünden mi?" diye sordu.
Muhafızın önceki ses tonu ve görünüşünden eser yoktu. Yüzünde koca bir gülümsemeyle "Baya zekisin. Evet, radyasyon değerleri yüzünden. Onlar ucu ucuna yeterli, zorlu bir eğitimin ardından bile anca 'Toplayıcı' olabilirler. Ama sen, senin 'Avcılara' katılmak için bir şansın var" dedi.
"Toplayıcılar ve avcılar?"
Dudian'in aklı bu iki kelimeyi duyunca biraz karışmıştı. "Toplayıcılar kim?" diye sordu.
"Önce benimle gel bakalım."
Adam, Dudian'i tuttu ve arabadan indi. Malikaneyse doğru yürürken "Toplayıcılar büyük duvarın güvenli bölgede gelişmesini sağlamaktan sorumlular. Genellikle işe yarar malzemeleri ararlar." dedi.
Dudian sanki küçük bir şeymiş gibi "Büyük duvarın dışında?" diye sordu. İş duvarın dışında çalışmaya dönmüştü. Beyaz sakallı yaşlı adam, büyük duvarın dışında şeytanların ve vebanın olduğunu, orada hiç kimsenin yaşayamayacağını söylemesine rağmen, kesinlikle bunu biliyordu.
Dudian şeytanlara inanmasa da, duvarının dışının tehlikeli olduğunda şüphe yoktu. En azından duvarın dışında havadaki radyasyon daha fazla. Ah, radyasyon? Aniden Dudian, akşamdan kalmışken ayılmış gibi her şeyi anladı. Toplayıcıları ve avcıları radyasyon değerlerine göre ayırt etmelerine şaşmamalı, duvarın dışındaki alan son derece berbat ve yüksek radyasyonlu. Eğer vücudun kendisinde yüksek radyasyon varsa, dışarı çıktığında vücut sınıra ulaşırdı. Sadece düşük değerlere sahip olanlar dışarıda hayatta kalabilirlerdi.
Bunları anlayınca, sanki kalbi bir anlığına yerinden çıkacak gibi olmuştu. Sözde fiziksel sınavın arkasındaki kişiler sivillerin gizlice değerlendirmesinden mi sorumluydu?