Tam o sırada, Mason'ın gözünün önünden gri bir gölge geçti ve yılanı kuma yapıştırdı.
"Koş!" Dudian gürledi.
Mason kendine geldi ve acele içinde kaçmaya başladı.
Dudian kıvrılarak ona doğru gelen yılana baktı. En hızlı şekilde kaçmak için arkasını döndü. Ceketi sıkıca elini sarıyordu. Az önce ceket sayesinde yılan tarafından ısırılmadan onu yere yapıştırmıştı.
Sou! (Yazdığına göre Mason'ı geçerken çıkardığı sesmiş.)
Dudian çabucak Mason'ı geçti ve en öne yerleşti. Dayanıklılık eğitiminde odadakiler arasında en iyisi oydu.
Bir kaç yüz metre kaçtıktan sonra Dudian arkasına baktı. Ama sadece Mason ve diğerlerini gördü. Yılandan iz bile yoktu, muhtemelen avlanmada başarısız olduğunu anlayıp pes etmişti. Ne de olsa, böyle zorlu bir ortamda hayvanlar bile avlanırken gereksiz enerji kullanmaktan kaçınmaya çalışırdı.
Dudian rahatlamıştı ve "Koşmayı bırakın. Bizi kovalamayı bıraktı." dedi.
Mason, Zach ve Sham arkalarına bakıp yılanın onları kovalamayı bıraktıklarını fark etti. Hemen ardından üstlerine bir yorgunluk çökmüştü, boğazları kurumuştu. Hava çok sıcaktı ve susamışlardı. "Beni acayip korkuttu." Zach kalbine vurdu, hala korkuyordu.
"Biraz dinlenelim, ben çok yoruldum." Sham nefes nefese kalmıştı.
Mason ikisinin sözlerini duyunca aniden Dudian'e baktı. Hafifçe başını salladı ve "Dean, bu sefer hayatımı kurtardın, bu olanlardan s..."
"Konuşma." Dudian omzunu sıvazladı. "Gücünü koru. Zach, Sham biz durmayacağız. Yılan kumun altındaki giderek bize yetişebilir. Daha avlanma bölgesinden çıkıp çıkmadığımızı bilmiyoruz. Ayrıca geç oluyor. Mümkün olduğunca kısa sürede su bulmalıyız yoksa geceyi geçirmemiz zor olucak." Sonra en önce geçip yürümeye devam etti.
Mason, Zach ve Sham'a baktı. Başını onaylamıyor gibi sağa ve sola salladıktan sonra Dudian'i takip etti.
Zach ve Sham birbirlerine baktılar. Az önceki olayda tereddüt ettiklerini hatırlayınca başlarını önlerine eğdiler, tek bir kelime etmeden Dudian'i takip ettiler.
Dudian ve diğerleri batıya doğru gitmeye devam ettiler. Yol boyunca gördükleri tek şey kumlar ve kurumuş ağaçlardı.
Dudian hariç diğerleri eğer başka bir yöne gitselerdi su bulup bulamayacaklarını merak edemeden duramamışlardı.
Ama Dudian'in ısrarı üzerine yön değiştirmemişlerdi.
Akşamüstü olduğunda bir kaplumbağadan daha yavaş yürüyorlardı. Terliyorlardı, yorulmuşlardı, yüzleri güneşten kıpkırmızı olmuştu.
"Buldum!" Dudian'in sesi yankılandı.
Mason, Zach ve Sham'ın yüzleri bir cesedin yüzü kadar solmuştu. Ama Dudian'in sesini duyunca kurumuş gözlerinden umut fışkırdı.
"Nerede?" Mason aceleyle sordu.
Dudian elini kaldırım işaret parmağıyla gösterdi. Önlerinde küçük bir yamaç vardı. Yamacın biraz yakınında, çölde yaygın olan kuru yeşil çimenler ve kaktüsler vardı.
"Bitkiler, bitkiler!" Heyecanla bağırdılar.
Dudian'in yüzünde bir gülümseme oluştu ve "Eğer bitkiler varsa su da vardır!" dedi. Hepsi bitkilere doğru koştu ama tam o sırada Dudian "Dikkatli olun, belki gizlenmiş bir şeyler vardır." diye uyardı.
Mason ve diğer ikisi etrafa gergin bir şekilde baktı.
Çok geçmeden Dudian, yeşil çimenin etrafındaki nemli kumu kazmaya başladı. Bir metre boyunca kazdıktan sonra sonunda su gördüler. Biraz azdı ve kumla karışmıştı.
"Bu kirli, nasıl içeceğiz?" Mason ve diğer ikisi şaşırmıştı.
Dudian bir şey demedi. Yılanı yere vurmak için kullandığı ceketi koydu. İki elini kumla karışmış suya cekete doldurmak için kullandı. Sonra, ceketi sıkabildiği kadar sıktı. Ceketin yünden yapıldığını biliyordu. Bu yüzden, ceketi suyu arıtmak için kullandı. Ceketi sıktıkça temiz su akmaya başladı.
Bütün gün susamışlardı. Bu arıtılmış normal su onlara bal gibi gelmişti.
Dudian bir kaç ağız dolusu su içti. Daha fazla içmeye devam etmedi ama dudaklarını suyla ıslattı ve ayağa kalkıp "Çok fazla içmeyin, vücudunuzun ihtiyacı kadar içseniz yeter." dedi.
Mason ve diğer iki çocuğun gözlerinde hayranlık vardı.
"Bu çimen yenebilir." Dudian yeşil çimi söktü. Çimenin toprağa bağlı köklerini yoğurdu. Sonra onları kopardı. Hiç su akmamıştı bu yüzden hemen ısırdı ve çiğnemeye başladı. Çimenden ve köklerden hafiften tatlı bir tat ağzını doldurdu. Birazcık acıydı ama dikkatlice çiğneyip yuttu.
Diğer üçü, Dudian'i gördü ve çimeni yemek için kopardılar.
"Çok acı!"
"Yemesi çok zor!"
Zach ve Sham çimenin tadını beğenmemişti ama yine de çiğneyip yuttular.
Dudian gökyüzüne baktı ve "Bugün burada uyumalıyız. Gece boyunca yetecek kadar ateş yakmak için kuru odun bulmalıyız. Ayrıca, gece birimiz nöbet tutmalı. Hadi gece nöbet tutacak kişiyi şimdiden seçelim ki hemen uyuyabilsin." dedi.
"Ben nöbet tutmaya gönüllüyüm." dedi Mason. "Eğer sen şimdi uyursan biz ne yapacağımızı bilemeyiz."
Dudian başını salladı, "O zaman git dinlen. Zach, git kuru odun topla. Sham, benimle taş toplamaya gel de kalıcak bir yer yapalım." Dudian'in liderliğiyle hepsi verildikleri işleri yapmaya başladı.
...
...
Çölün dışında, ıssız bir meyhane vardı.
Çöldeki erozyon yüzünden meyhane yıkık döküktü. Kapılar ve pencereler odunla tekrar tekrar yamalanmıştı. Tam o sırada, bir adam ve bir kadın meyhanede oturmuş soğuk buğday birası içiyorlardı.
"Üç yüz altmış kişi sınavda. Bu gece kaç tanesi hayatta kalabilir?" Hançeriyle tahta bardağın içindeki buzla oynarken sordu Kris.
Tobu umursamaz bir şekilde gülümsedi ve "Kesinlikle senin düşündüğünden fazla." dedi.
"Öyle mi?" Kris alay eder gibi kaşlarını kaldırdı, "İddiaya girmek ister misin?"
"Bahse mi giriyoruz?" Tobu'nun ilgisini çekmişti.
"On gün sonrasında kaç kişi hayatta kalabilir," Kris gözlerini kıstı, "Ben iki yüz çocuk diyorum."
Tobu güldü ve "Ben üç yüz diyorum." dedi.
"Oh?" Kris gözlerini kısıp ona baktı. "Öğrencilerine güveniyor gibisin. Ama bu sefer kaybedeceksin."
Tobu birasını yudumladı ve sonra "O nasıl olacakmış?" diye sordu.
"Haha ..." Kris eliyle dudaklarını kapattı ve "On yıl önce bu çölün Ryan Ailesine ait olduğunu bilmiyor muydun? Ticari bölgede ki en zengin altı aileden biriydiler. Ne yazık ki, kötü bir simyager işlerini bitirdi. Asıl olay sadece aile yok edilmedi, buna ek olarak o kötü simyagerin kötü güçleri yüzünden ailenin bölgeleri de çölleşti."
"Bu on yıl önce oldu. Bunu biliyorum çünkü ben de oradaydım." dedi Tobu.
Kris kıkırdadı ve "Ama daha sonra Kutsal Kilise tarafından öldürülen o kötü simyagerin bu lanet çölde bir kaç şey bıraktığını bilmiyorsun. Şimdiyse çölde sessizce diğer kötü simyagerler toplanıyor. Asıl olay Kutsal Kilisenin onların bu küçük oyunları görüp herşeyi anlaması."
Tobu'nun birden yüz ifadesi değişti, "Tam olarak ne demek istiyorsun?!"
"Kutsal Kilise çölde yaşayan kötü simyagerlerin kökünü kazımaya hazır. Ama problem şu ki çok iyi gizlenmişler. Eğer kilise bir aydınlık şövalyesi gönderirse şüphe çeker. Bu yüzden o fareleri yuvalarından çıkarmak için başka bir plan yaptılar. Kasıtlı olarak Toplayıcıların sınav bölgesi buraya taşındı. Bu çocuklar onları dışarı çekmek için yem olarak kullanılacak. Ayrıca, simyagerler önlerindeki bu fırsatı kaçırmayacağından bu tuzağa düşeceklerine inanıyorum!" dedi Kris yüzünde bir gülümsemeyle.