kaçış

197 38 0
                                    

3 gün sonra

9. bölgenin sınırı.


Çamurla kaplanmış bir beden uzun otların arasından çıktı. Etrafına baktı. Tehlike olmadığını anlayınca yürümeye devam etti. Ayakları çıplaktı...


"Sonunda! 9. bölgeye dönebildim." Dudian derin bir nefes aldı. Koku alma duyusu olmasa yolda en az 100 kez ölmüş olurdu. Aslında gece uyurken bir yılan neredeyse onu öldürmüştü. Şansına zamanında tepki verip yılan onu ısıramadan hançeriyle onu yere saplamıştı.


Dudian önceki sefer geldiğinde buz kristallerini sakladığı yere doğru gitti. Yoldayken, yıkık dökük binaların içinde saklanan sıçanların kokularını alabiliyordu. Onların yanı sıra arada bir lağımlara inen yaratıkların kokusunu alıyordu.


Avcılar karadayken yaratıklarla kafa kafaya çarpışabiliyordu ama suyun altında işler değişiyordu. Hatta bir keresinde sorunu kökünden çözmek için lağımlara zehir dökmek istemişlerdi ama lağımlar çeşitli yönlere gidiyordu ve çok uzundu. Üstelik, zehir döküldükten sonra canavar ölmezse o zaman evrim geçirip daha da korkunç bir şeye dönüşebilirdi.


Bir süre sonra Dudian kristalleri sakladığı yeri buldu. Taşı kaldırıp buz kristallerini ve siahları çıkardı.


Silahları bir kenara koyup kristallerin olduğu çantayı açtı. Kusursuz bir biçimde yuvarlak olan buz kristallerine bakınca aklına gerçek isimleri geldi, "Kristalleşmiş ruhlar, bunlar gerçekten de ölümsüzlerin ruhları mı?"


Dudian başını salladı ve bu düşünceleri bir kenara itti. Kollarını sıyırdı. Bir süre tereddüt ettikten sonra eline hançeri aldı. Eğer zor durumda kalmasa buz kristallerini özümseyerek gücünü arttırmazdı. Ama şimdi köşeye sıkışmıştı ve hiçbir umudu yoktu. Eğer güçlenmezse duvara bir daha asla geri dönemezdi. Bunun asıl nedeni yaralı olmasıydı çünkü dışarıda çok fazla kalırsa vücudu radyasyon yüzünden giderek eriyecekti.


Bileğini kesti ve kanı buz kristalinin üstüne akıttı.


Buz kristali erimeye başladı. Tıpkı kaynayan suya benziyordu. Eridikçe saydam gümüş bir sıvıya dönüştü ve bileğindeki yaradan içeri girdi.


Göz açıp kapayıncaya kadar tenis topu büyüklüğündeki top erimiş ve yok olmuştu.


Dudian gücün damarlarında dolaştığını hissetti. Dişini sıktı ve ikinci buz kristalini çıkardı.


İkincisi de yok olduktan sonra Dudian üçüncüyü çıkardı, daha sonra dördüncüyü...


90 tane buz kristali özümsedi ama kolunda hala bir gariplik yoktu.


Dudian kalan 10 buz kristaline baktı. Hiç düşünmeden özümsemeye devam etti.


Ancak, buz kristali eriyip koluna girdikten sonra Dudian sol kolundan buz gibi bir his geldiğini hissetti. Üstelik büyü damgalarında bir gariplik vardı ve midesi bulanmıştı. Birden üstüne halsizlik çökmüştü. En son buz kristallerini özümsediğinde de böyle bir şey olmuştu ve bu sayede ne zaman durmasını gerektiğini öğrenmişti. Buz kristalini yere bıraktı, daha fazla özümsemedi.


Arkasındaki duvara yaslandı, sessizce kolundaki hissin geçmesini bekliyordu.


Ancak, beklediğinin aksine üstündeki yorgunluk ve kusma hissi daha da büyümüştü.


Dudian, sanki 'kara kış mevsiminde' çıplakmış ve her taraf karla kaplıymış gibi hissediyordu. Vücuduna vuran soğukluk yüzünden titriyordu.


Kakaka!


Dudian sağır edici bir ses duydu. Sesin nereden geldiğine baktı. Sol kolundaki parmaklarının ucunun donmaya başladığını gördü. Üstelik, parmaklarından başlayıp yavaşça elini kaplamış, bileğine doğru çıkıyordu. Eğer böyle devam ederse tüm vücudu donacaktı.


Dudian panikledi. Sağ eliyle sol bileğini kapamaya çalıştı. Ancak, sağ elinin de buzla kaplanmaya başladığını gördü. Korkudan sağ elini çekti.


Aklına ateş geldi.


"Soğuğu durdurmanın en iyi yolu ateş!" Hemen bir plan yaptı.


Çabucak etraftan kuru odun topladı ve sonra sağ eliyle çakmağını çıkarttı. Deli gibi çakmağı çakmaya çalışıyordu. Çok geçmeden ateş yandı.


Kurumuş yaprakları ve sarmaşıkları hiç durmadan ateşin üstüne atmaya devam etti.


Bu sırada kolundaki buz giderek daha da çok yayılıyordu. Bileğine kadar gelmişti. Ne yazık ki, ateş donmuş kolunu ısıtmaya yetmiyordu.


Dişini sıktı ve sol kolunu ateşin içine daldırdı.


Buz ateşin içinde çabucak eridi. Ancak, kolu karıncalanmaya başladı. Bu ateş yüzünden değildi ama daha çok binlerce bıçağın koluna saplanması gibi bir şeydi.


Dudian acı artınca sol kolunu ateşten çıkardı.


Karıncalanma hissi azalmıştı. Ancak, kolu omzuna doğru tekrar donmaya başlamıştı. Omzundan boğazına doğru giderse ne yapacağını bilemiyordu, "Burada ölecek miyim?"


Tekrar kolunu kaldırdı ve ateşin içine daldırdı.


Buz giderek eridi ve su ateşin içine damladı, ateşten 'hiss' diye sesler çıkıyordu.


Sol kolu tekrar acımaya başladı. O kadar endişelenmişti ki sol kolunu koparmak istiyordu. Ama içindekj bu hissi bastırdı. Birkaç kalın kuru odun altı ve ısırdı. Çok fazla acı vardı, sanki boğazından bir yaratığın uluması yükseliyordu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve alnından akan terle karıştı. Yavaş yavaş gözyaşı ve ter taneleri çenesinden akmaya başladı.


Acıya karşı koyabilmek için elinden geleni yapıyordu bu yüzden zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti. Ne kadar zaman olduğunu bilmiyordu, belki on dakikadan az belki de bir dakikadan. Ama git gide kolundaki acı azaldı.


Göz kapakları titredi. Yavaşça gözlerini açtı ve sol kolunun yandığını gördü.


Avcı zırhı hayvan derisinden yapılmıştı. Kolunu buzun erimesi için ateşin içine daldırmıştı ama zırhı tamamen unutmuştu. Kolu tıpkı yanan bir çubuğa benziyordu.


Dudian korkudan kolunu ateşten çekti ve yere vurmaya başladı. Çok geçmeden ateş söndü. Sol kolundan yanık kokusu geliyordu ve dumanlar yavaş yavaş havaya karışıyordu.


Dudian kolunu kaldırıp inceledi. Derisi hafiften yanmıştı ve zırh işe yaramaz bir durumdaydı. Rahatlamıştı.


Yüzü çirkinleşti ve düşündü ki, "Neden bu kadar ağır bir yaradan sonra... Hiç acı hissetmiyorum?"

DARK KİNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin