Öğlen.
Mahkumlar gardiyanların yemeklerini getirmesini bekliyordu. Bir anda tavan titremeye başladı ve o sırada uzaktan bir ses geldi. Ara sıra da metal sesleri geliyordu.
Mahkumlar şaşırmıştı çünkü hapishanenin duvarları nadiren ses geçiriyordu. Ses geldiğine göre bayağı büyük bir şey olmuş olmalıydı.
"Ne oluyor?" Mahkumların kafası karışmıştı.
Orta yaşlı bir mahkum panik içinde dedi ki, "Dövüş çıktı!"
"Yoksa firar mı?" Hepsi şaşırmıştı.
"Harika!"
"Belki kaçma şansımız olabilir."
"Muhtemelen bize yakın, demek o yüzden daha yemek vermediler."
Mahkumların heyecanlı bir şekilde konuştuğunu görünce Jin ve Yaralı birbirlerine baktı. Jin kaşlarını çattı, "Birkaç gün önce gardiyanlar konuşurken, üçüncü bölgede kıdemli bir avcının kaldığını duymuştum. Yoksa onu almak için mi geldiler?"
"Muhtemelen öyle." Yaralı başını salladı, "Ancak, üçüncü bölgeye inmeleri çok zor. Hapishaneye dışarıdan saldırabilirler, hatta içeri girebilirler ama bazı gardiyanlara rüşvet verip yolu açsalar bile bir mahkumu oradan çıkartmak imkansız."
Diğer liderler de başlarını salladı. Böyle bir şey ilk defa olmuyordu. Bu yüzden diğerleri kadar heyecanlı değillerdi. Dikenli Çiçek Hapishanesine boşuna duvarın içindeki en iyi hapishane demiyorlardı. Savaş çıksa bile ayakta kalabilecek bir kale gibiydi!
Dudian gözlerini açtı ama ayağa kalkmadı. Yüzünde sakin bir ifadeyle diğerlerinin konuşmasını dinledi.
...
...
Dikenli Çiçek Hapishanesi.
Gözcü kulesinin içinde iki kişi duruyordu. Birinde küçük bir teleskop vardı ve onla kaleye saldıran yüzlerce kişilik orduya bakıyordu.
"İyi eğitilmişler. Bunu uzun zamandır planlamışlar gibi gözüküyor." Orta yaşlı adam teleskobu bir kenara koydu ve hafifçe güldü.
Adamın arkasında siyah cüppe giyen bir kahya vardı. Kahya güldü, "Ne yazık ki, akıllarını eğitmemişler..."
"Akıllarını eğitmediler değil. Sadece onları yöneten ve emir veren kişilerde beyin yok."
Kahya gülümsedi, "Sınırdaki kaleyi geçtiler. Çok geçmeden buraya ulaşırlar. Askeriye olmalı... Gidip gelen fareleri karşılayayım mı?"
Orta yaşlı adam kartal gibi gözleriyle savaş alanını gözden geçirdi ve hafifçe başını salladı. Ardından yavaşça fısıldadı, "Kaplan kafeste."
"Daha gülün dikenini tadacaklar." dedi kahya, yüzünde bir gülümsemeyle.
"Çayım hazır mı?"
"Sizi bekliyor efendimiz." Kahya elindeki fincanı yavaşça uzattı.
...
...
Birkaç saat sonra dışarıdan gelen sesler giderek azaldı.
Herkes dikkatlice demir kapıya bakıyordu. Kapıyı farklı birisinin açmasını bekliyorlardı ama kapıyı açan yine o iki gardiyandı. İsyanın bastırıldığını anlayınca tüm mahkumlar hayal kırıklığına uğramıştı.