Şişko ertesi gece yavaştan kendine gelmeye başlamıştı. Vücudunun her yeri acı içindeydi. Özellikle de, gardiyanların vurduğu yerler yüzünden inliyordu. O anda vücudunda ayağa kalkacak tek gram güç bile yoktu.
Neler olduğunu hatırlayınca kızgın bir şekilde bağırmaya başladı, "Hepinizi öldüreceğim! Çabuk gelin ve kalkmama yardım edin!"
Diğerleri Dudian'e baktı ve usulca köşeye çekildiler. Dudian'in yaptıklarından sonra iri yarı adam bile yardım etmeye cüret edememişti.
Şişko birkaç kez bağırdı ama hiç kimsenin cevap vermediğini görünce içinde büyük bir panik ve üzüntü oluştu. Sinirliydi ama terk edildiğini anlamıştı. Hiç kimse kör bir kaplanın arkasında durmazdı.
Üstelik, şişkonun hapishanenin ağaları olan Jin ve Yaralıyla arası iyi değildi. Diğer hücredekilerin çoğu onlara saygı duyuyordu. Hatta biri yaralanırsa başkaları bulaşmasın diye onu koruyorlardı.
Yalnızlık, umutsuzluk, karanlık.
Aklına uzun zaman önce hapishaneye ilk geldiği gün geldi. Her gün dayak yiyordu. Ancak zaman geçtikçe tepeye tırmanabilmişti.
Şimdi, tekrar dibi boylamıştı.
Dudian sessizce ona baktı ama hiçbir şey demedi. Bir süre sonra gardiyanlar ekmek dağıtmaya geldi, onların hücresine dört ekmek verdiler.
Dudian ekmekleri aldı.
Şişko sesi duymuştu ama hemen koşup ekmekleri çalmak yerine Dudian'e doğru diz çöküp yalvarmaya başladı, "Yalvarırım, beni bağışla! Bundan sonra sen benim patronumsun. Ben de senin adamınım. Lütfen o olay yüzünden ben..."
Dudian şu anki pozisyonunu o kadar da umursamıyordu. Ama aklına şişkonun umutsuzca saldırışları geldi. Bir süre sessizleşti, sonra dönüp diğer adamlara baktı, "Sizce onu affetmeli miyim?"
Diğerleri köşedeki hasırın üstünde oturmuş Dudian'in elindeki ekmeklere bakıyordu. İçlerinden biri Dudian'in sorusuna tereddüt ede ede cevap verdi, "Patron, bence onu affetmelisin. Ne de olsa hepimiz aynı hapishanedeyiz. Eğer ona bir şey olursa çalışacak adam azalacağından biz de zarara gireriz."
Dudian başını salladı ve gardiyanların gitmesini bekledi, sonra dedi ki, "Kollarından birini ve penisini kırın."
Dudian'in emrini duyunca şaşkına döndüler.
Yerde yatan şişkonun yüzü değişti. Elini yumruk yaptı ve sonra saldı, "Patron onlar haklı. Hepimizin çalışması gerekiyor, eğer kolumu kırarsan o zaman hiçbir işe yaramam. Hem iş eşit olarak yapılması gerekiyor bu yüzden sen de bayağı çekersin."
Dudian sessizce ona baktı, "İşi şahsen yapacağımı mı sandın?"
Şişko şaşırmıştı.
Diğerlerinin de yüz ifadesi değişti. Dudian'in ne demek istediğini biliyorlardı. Patronları değiştikten sonra her şeyin hala aynı olacağını beklememişlerdi.
Dudian diğerlerine baktı, "Kimse yapmak istemiyor mu?"
Dİğerleri sessizliklerini bozmadılar.
Dudian iki ekmek parçası çıkardı, "Şimdi kim yapacak?"
Gardiyanın oynadığı oyunun aynısını oynayacaktı.
Adamların hepsi bakakalmıştı. İçlerinden biri öne çıktı, "Yaparım ama ya yanlışlıkla onu öldürürsem."
Dudian şişkoya baktı, "Karşı koymayacak kadar akıllı olduğunu inanıyorum. Yoksa ellerinden birini daha mı kesmeliyim? Sanırım kurallar gayet açık. Eğer seni öldürmezsem ufacık bir işkence sorun çıkartmaz."
Şişkonun vücudu "ufacık bir işkence" lafını duyunca sinirden titredi ama çok da korkmuştu. Çünkü Dudian'in haklı olduğunu biliyordu.
İşin içine öldürme karışmadığı sürece, gardiyanlar gözünde her şey sinek ısırığından ibaretti.
Dudian ekmeyi yemeye başladı ve dedi ki, "Hadi başlayın bakalım!"
Diğerleri Dudian'in çiğnediği siyah ekmeğe baktı. Dişlerini sıktılar ve şişkonun etrafını çevirdiler. Hepsinin içini bir ürperti kaplamıştı. Kötü şeyler yaparken gözünü bile kırpmayan suçlular görmüşlerdi ama intikam alırken en ufak bir öldürme niyeti veya nefret göstermeyeni görmemişlerdi.
Bu sakinlik, insanlara onu tehlikeli biri odluğunu düşünmeye itiyordu.
Hapishanede acı dolu çığlıklar yankılandı.
Dudian olan biteni izlerken siyah ekmeğini yiyordu. İş bitmişti, şişko yerde kolu kırık ve apış arasından kanla dolu bir şekilde yatıyordu.
Gösteri bitmişti, adamlar dönüp Dudian'in elindeki siyah ekmeğe baktı.
Dudian hiçbir şey demedi ve elindeki siyah ekmeği attı.
İçlerinden biri ekmeği aldı ve eşit bir şekilde bölmeye başladı.
Günler yavaşça geçiyordu.
Mahkumlar aptal değildi. Dudian'in ilk direnişinden sıradan biri olmadığını ve bir askerden bile daha güçlü olduğunu anlamışlardı.
Ne de olsa, sırf kızgınlığınla süper bir güç elde edemezdin. Birçok kişinin umutsuzlukla debelendiğini ama yine de kaderlerine mahkum olduğunu görmüşlerdi.
Kızgınlık, mutlak gücün karşısında bir hiçti. Kızgınlık hiçbir şeyi değiştirmezdi. Değiştireceği tek şey insanı iş bittikten sonra daha da mutsuz etmekti.
Dudian ara sıra Yaralıyla sohbet ediyordu. Sohbetlerinden hapishanenin gölün dibinde olduğunu ve toplam üç kapısının olduğunu öğrenmişti. Onlar, en zayıf suçluların konulduğu ilk kattaydılar.
Suçlular işledikleri suçlara göre katlara dağıtılıyorlardı.
Mesela, "hırsızlık" yaptığından Dudian en zayıf kata gönderilmişti.
Geçen birkaç gün içinde Dudian şişkonun dışarıda zengin biri olduğunu öğrenmişti. Suçu soylu bir hanımefendiye tecavüz etmeye çalışmaktı. Lakin, zengin olduğundan eline kara borsadan "Tanrı'nın Kutsaması" alma fırsatı geçmişti. Bu da onu güçlendirmişti. Neredeyse bir toplayıcıyla aynı güçteydi.
Dudian, burada "Tanrı'nın Kutsamasına" "kutsal" bir eşya dendiğini öğrenmişti. Paran varsa kara borsadan alabilirdin.