Dudian yavaşça gözlerini açtı. Parıldayan ateşten, yaşlı adamın onu karanlığa doğru sürüklediğini gördü.
Gözleri bir anlığına parladı ama saldırma fikrinden vazgeçti. Yaşlı adamın sırtına kum atmak onu hiçbir yere ulaştırmazdı. Hatta sürpriz bir saldırı şansını kaybederdi. Ayrıca, üç veya dört metre sürüklenmişti. Yapabileceği en iyi şey ateşin yanından bir taş kapmaktı. Ama ateşin dibindeki taşlar çok sıcaktı. Taşı kapsa bile, sadece nişan almadan rasgele atabilirdi.
"Onun sığınağına giremem." Dudian büyük bir tehlikede olduğunu biliyordu. Aklına bir sürü fikir gelmişti. Sığınağa varmadan önce bir şey yapmak zorundaydı. Nede olsa, yaşlı adamın sığınağında başka biri olup olmadığını bilmiyordu. Yaşlı adamın merhametine kalmak istememişti.
Yaşlı adam, az önce Mason'ın işemeye gittiği yere gitti. Hançeri almak için yere eğildi.
Dudian bunun aradığı fırsat olduğuna karar verdi. Gözü ateşin yanındaki taşlara düştü. Bir taş kaptı. Taş resmen kaynıyordu ama bu acıya hala katlanabilirdi. Ayağa kalktı ve kendi etrafında dönerek aldığı güçle, atabildiği en iyi şekilde attı.
Bang!! Taş adamın kafasına gelmemişti ama sırtına gelmişti.
Yaşlı adam acı içinde çığlık attı ve tökezledi ama düşmedi. Arkasını dönüp Dudian'in kaçtığını gördü. Bir çocuk tarafından sadece bir kez değil, iki kez kandırılacağını asla düşünmemişti. Sinirli bir şekilde "Seni öldürecem!" diye bağırdı. Sağ eliyle bir şey fırlatır gibi bir hareket yaptı. Cüppesinin kolundan bir şey fırladı.
Dudian'e çarptı.
Dudian yere yapıştı. Sırtı acı içindeydi. Acı çok fazla olduğundan neredeyse bayılacaktı. Umutsuzluğa düşmüştü, "Yaşlı adam beni yakalayacak kadar hızlı olmamalı, taş mıydı o?"
İsteksizce arkasına baktı, gözbebekleri hemen büyüdü.
Gördüğü sahne akla hayale sığmıyordu. Yaşlı adamın cüppesinin koluna yapışmış yılan gibi bir şey ateşin ışığında titriyordu. Bir bebeğin yumruğu kadar kalın ve 3 metreden daha fazla uzunluktaydı. Kıyafetinin kolu tamamen parçalanmıştı. Etkileyici bir şekilde, yılanın dış bedeni yaşlı adamın koluna yapışıktı ve orada kök salmıştı.
Korkunç olansa derisinde kabaran kan damarlarıydı. Garip, iğrenç ve korkunç gözüküyordu.
Dudian'in aklına iki kelime gelmişti, "biyokimyasal dönüşüm!"
K.N: Novel sonunde rengini belli etti :D
Bilim insanlarının ailesinde doğmuş olan Dudian, biyokimyasal dönüşümün var olduğunu biliyordu. Ama, eski günlerde, böyle deneyler tabuydu. Bütün biyokimyasal insan deneyleri yasadışıydı. Sadece 2. Dünya Savaşında savaş silahı olarak kullanılmışlardı.
Babasının ve ablasının böyle deneylerin doğası hakkında konuştuğunu duymuştu. Ama böyle inanılmaz bir sahneyi, daha sanayi devriminin standartlarına ulaşmamış bir dünyada görmeyi beklemezdi.
Dudian şaşkına dönmüştü. Yaşlı adamın omzuyla değişimin olduğu yer birkaç santim büyümüştü. Yeni bölgenin büyük bir bölümü ipeksi dokuyla kaplanmıştı.
Yaşlı adam Dudian'e baktı. "Küçük şeytan, seni kolayca öldürmeyeceğim. Seni küçük parçalara böleceğim. Aslında sen benim deneylerimin bir parçası olacaksın!" Konuşmayı bitirdikten sonra, Dudian'e doğru büyük adımlarla yürümeye başladı.
Dudian'in yüzü soldu. O sırada, bu durumun sınavın bir parçası değil ama gerçek bir tehlike olduğunu anlamıştı. Ayağa kalkmak istemişti ama sırtı o kadar acıyordu ki hareket dahi edemiyordu. Ayrıca az önce, yaşlı adam yeşil sisi saldığında nefesini tutmaya çalışmıştı ama yine de sisten etkilenmişti. Kol ve bacakları çok zayıf geliyordu.
"Kaçmak mı istiyorsun?" yaşlı adam acımasız bir şekilde ona baktı Büyük ellerini Dudian'in saçını yakalayıp onu sürüklemek için kullandı.
Dudian acı içinde yaşlı adamın bileğini tuttu. Sanki kafa derisi yırtılacak gibiydi. Adam onu sürüklemeyi bıraktı. Dudian'in az önce gördüğü bir çukurun önündeydiler.
"Gir içeri!" Yaşlı adam, Dudian'i çukurun içine doğru tekmeledi.
Dudian içeri yuvarlandı. Yuvarlanırken vücudunu birkaç basamağa çarptı. Sırtı ve kolları çok acıyordu. Birkaç nefes sonra vücudu yere çarptı. Etrafın loş bir ışıkla aydınlatıldığını gördü. Bir yeraltı odasındaydı.
Tam o sırada, yaşlı adam merdivenlerden aşağıya indi.
Dudian yukarı baktı ve odanın girişinin odunlarla kaplı olduğunu gördü. Muhtemelen onlardan birisi sığınağın üstünden geçmiş ve yaşlı adam fark etmişti.
Küçümseyici bir şekilde gülümsedi. Bitkilerin yoğun olduğu yerde su bolluğu var demekti. Mantıken orası sığınak yapılabilecek en iyi yerdi. Bunu daha önce düşünmeliydi.
Yaşlı adam Dudian'i umursamadı bile. Hızlı bir şekilde girişten masaya doğru gitti. Masada bir sürü hap ve şişe vardı. Birkaçını karıştırıp onları bir bardak suyun içine döktükten sonra içti.
Dudian etrafa baktı. Yan yana duran birkaç dolap gördü. Dolaplarda büyük cam şişeler vardı. Bazılarında insan elleri varken, bir diğerinde bir kadının kafası vardı. Geri kalan şişelerde kalpler, beyinler ve diğer organlar vardı.
Yaşlı adam Dudian'in nereye baktığını farketti, "Aceleci olma. Senin içinde büyük bir kap bulucam."
Dudian'ini yüzü çirkinleşti ve "Kutsal Kilise senin gibilerin ruhlarını şeytana sattığını söyledi, doğru mu?"
Yaşlı adam dalga geçer gibi "Şeytan? Kutsal Kilise Yaratıcı'yı ve şeytanı dünyayı kandırmak için kullanır. Deneylerim bittiğinde, ben Yaratıcı olucam!"
"Ne deneyi?" diye sordu Dudian. Tabiki de deneylerle hiç ilgilenmiyordu. Bu konuşmaları gücünü yenilemek için kullanıyor ve hatta dışarı çıkmanın bir yolunu arıyordu.
Yaşlı adam alaycı bir şekilde "Sakın kaçmaya çalışma bile. Bunun ne olduğunu biliyor musun?" Bir çekmeceyi açtı ve küçük bir arbalet çıkardı.
Dudian'in yüzü değişti, şu anki hal çoktan ona karşıydı. Ama yine de pes etmemişti. Dişlerini gıcırdattı ve konuşmaya devam etti, "Neden yaratıcı öldürmeyi bir araç olarak kullansın ki?"
"Yaratıcı'nın bilgeliği işte, senin bunu anlaman imkânsız," yaşlı adam alaycı bir şekilde cevap verdi, "Büyük simya bana ölümsüzlüğü bahşedicek ve sen benim deneylerime yarar sağlayabileceğin için onur duymalısın."
"Simya?" Dudian tereddüt etmişti.
Simya hakkında biraz bilgisi vardı. Mısır'da ortaya çıkan kimyanın temeli olduğu söylenebilirdi.
Ama simyanın kutsal kasesi 'Filozof Taşı' veya 'Bilge Taşını' yaratmaktı. Efsaneye göre bir insanı bir ölümsüze dönüştürebilirdi!
Tarihte simya çalışmalarıyla ortaya çıkan birçok büyük insan olmuştu. Hatta ünlü fizikçi Newton bile simya hayranıydı.
"Sen simyager misin?" Dudian, yaşlı adama korkuyla baktı. "Simya sadece metali altına dönüştürmekten ibaret değil mi?"
Yaşlı adam gözlerini kıstı ve cevap verdi, "Bu kadar çok şey bildiğini bilmiyordum. Ama iki tane simyager grubu var. Biri sonsuz hayata ulaşmak için temel malzemelerle 'Felsefe Taşı' yapmaya çalışıyor. Diğeriyse ben dahil, Yaratıcı olmak için canlı şeylerle yaşam üzerinde çalışıyor!"