"Avcılar ne yapıyor?"
Dudian merağını yenik düştü ve "Duvarın dışı tehlikeli mi? Duvarın dışında gizlenen tehlike ne?" diye sordu. Aklına bir sürü kötü şey gelmişti. Yüzü korkudan soldu, ama şansına cildi bembeyaz olduğundan, korkusu fazla belli olmuyordu.
"Akıllısın."
İnce muhafız güldü ve "Duvarın dışı... ..."
Yanındaki adam somurttu ve "Fernando, daha kimliğini doğrulamadık, çok fazla konuşma." dedi.
Bir anlığına şaşıran Fernanda omzunu silkti ve "Farketmez. Radyasyon değer 0.8. 1'den düşük bu yüzden muhtemelen onda 'hafif vücut' var." dedi.
İkinci adam kızdı ve "Önce test yapmalıyız. Erkenden karar verme!" dedi.
Fernanda bir anlığına düşünmek için durdu sonra Dudian'e doğru eğildi ve "Test bitene kadar beklemen gerek anca ondan sonra söyleyebilirim. Yine de zamanı gelince sana her şeyi açıklayacaklar." dedi.
Dudian, konuşmalarını duyunca hafiften kafası karıştı.
"Hafif vücut? O ne demek?"
Fernando gizemli bir şekilde güldü ve "Birkaç dakika bekle ondan sonra öğrenirsin." dedi.
Üçü de malikaneye girdi. Çimlerin arasındaki taştan dizilmiş yoldan geçerken, birkaç bahçıvan onları başlarıyla selamladılar. 10 metreden daha yüksek büyük bir kapı onların girmesi için açıldı. Fernando, Dudian'i malikanedeki kulelerden birine doğru götürdü. Basamakları çıkıp onu en üstteki karanlık bir odaya getirdi.
Onlar geçerken bütün hizmetçiler saygılı bir şekilde başlarıyla selam verdiler.
Dudian karanlık odanın içine baktı. Hiç pencere yoktu, ama sadece odayı havalandıracak kadar küçücük bir delik vardı.O da siyah perdeyle kapatılmıştı, bu yüzden odaya güneş ışığı girdiğinden beri baya zaman geçmiş olmalıydı. Odadaki hava yağmurlu mevsimin başları gibi soğuktu.
Odanın ortasında üstü siyah kumaşla kaplı metal bir masa vardı. Fernanda metal masaya doğru yürüdü. Masanın üstündeki siyah kumaşı kaldırınca ortaya pürüzsüz kristal bir küre çıktı. Kristal küre beyaz soğuk bir hava yayıyordu. Kristal küre aslında buzdandı.
"Gel bakalım ufaklık,"
Fernando, siyah deriden olan kolluğunda gizlediği keskin bir bıçağı çıkardı ve Dudian'e bakıp "Gel buraya." dedi.
Aniden, Dudian neredeyse şeffaf olan kristal kürenin içinde küçük beyaz böcekler olduğunu gördü. Eğer dikkatli bakmazsan görmek imkansızdı.
"Bunlar 'hafif böcekler'. Sadece soğuk yerlerde yaşayabilirler."
Fernando güldü ve "Eğer 'hafif vücut'un varsa, kanını içmezler." dedi. Konuşmayı bitirir bitirmez, Fernando Dudian'in küçük elini kaptı ve kürenin üstüne koydu. Kristal kürenin üstünde küçük bir delik vardı, sanki bir kapmış gibi.
Küçük bir kesikten sonra, Dudian parmağında acı hissetti. Bir kan damlası parmağından deliğin içine düştü.
Tam o sırada, kürenin dibinde hareketsizce uyuyan 'hafif böcekler', uykularından uyanmış gibi titrediler. Sanki kanın kokusunu almış gibi, yavaşça kan damlasının olduğu yere gitmeye başladılar.
Fernando'nun yüz ifadesi değişirken ikinci adam bunu görünce somurttu.
Dudian, Fernando'nun dediklerini hatırlayınca hayal kırıklığına uğradı.
'Hafif böcek' lerin hızlıca kana doğru gittiğini gördüler. Kan damlasına varır varmaz, sanki vücutları bir süngermiş gibi onu emmeye başladılar. Beyaz ve küçük vücutları hafiften kırmızı renge boyandı, ama çok geçmeden kırmızı renk dağılıp eski beyaz haline döndü.