Dikenli Çiçek Hapsihanesi. Müdürün odası.
Bang! Siyah zırhlı genç bir adam kapıyı çarpıp içeri daldı. Elinde bir gazete tutuyor ve çok sinirli gözüküyordu, "Bu lanet şey de ne? Nasıl oldu da çıkarttılar! Bana bir açıklama vereceksin!"
Müdür Jones masanın başında oturmuş gazetesini okurken kahvaltı yapıyordu. Gencin hareketlerini görünce kaşlarını çattı, "Benimle konuşurken ses tonuna dikkat et."
Haberler gencin sinirlerini bozmuştu, "Kaç gündür gece denemeden gündüz demeden onu arıyoruz. Ve şimdi Yard şehrinde olduğunu tespit ettik ama ne oldu? Kefaleti ödenip çıkartıldığı için avın durması için emir geldi! Onun derisini yüzmek istiyordum. Ama işe bak! O, hapishaneden kaçmış bir suçlu! Aranan bir adam!"
Jones gazeteden gözünü çekti ve ona baktı, "Sakin ol. Her şeyi anlatacağım."
Genç adam dişlerini gıcırdattı ve derin bir nefes aldı, "Düzgün bir açıklama bekliyorum!"
Jones gazeteyi masaya koydu. Çayından ibr yudum aldı ve konuşmaya başladı, "Her şey gazetede yazdığı gibi. Bir soylu onun kefaretini ödedi. Aslında çocuğun onun kefaletini ödeyecek bir soylu aile bulması bizim için iyi bir şey. En azından, hapishanemizden kaçtığı söylentisini ortadan kaldırıp bu utanç verici durumdan kurtulabiliriz."
Gencin yüzü sinirden kıpkırmızı oldu, "Nedeni bu mu? O lanet olasıca aranan bir adam!"
Jones gülümsedi, "Eğer arama emrini bir kenara koyarsan sadece bir hırsız kalıyor. Ancak, en güvenlikli hapishaneden kaçabilen birine soyluların ilgi göstermesi garip değil. Arama emrine gelirsek. Sadece bir hata olarak sayacağız. Yanlış baskı... Yani sonuç olarak hapishanemiz itibarını koruyacak ve olay burada kapanacak."
Genç dedi ki, "Bir şey yapamaz mıyız? Böylece bırakacak mıyız?"
Jones genç adama baktı ve iç çekti, "Yine iki soylu ailenin arasında kaldık. Mutsuz olsan da ne yapabilirsin ki? Onun kefaletini ödeyen soylu bir aileydi. Onları kim durdurabilir? Başka bir aile araya girse bile artık iş işten geçti. Bir kez daha suç işlemediği ve sağlam bir kanıt olmadığı sürece hiçbir şey yapamayız. Kurallar açık."
Genç adam ne diyeceğini bilemiyordu.
Jones gülümsedi, "Adliye tarafsız olarak bilinse de, bu soyluların güçsüz olduğu anlamına gelmez. Unutma bu dünyanın can damarı onlar. Ekonomi ve askeriyenin büyük bir kısmı ellerinde. İster askeriye, ister yargı sistemi, isterse de Kutsal Kilise olsun hiçbirinden aşağı kalır bir yanları yok. Üstelik, aristokrasi hayal edebileceğinden daha köklü bir sistem."
"Kilise kadar zengin olsa bile sıradan bir sivilin onu kefaletle çıkartabileceğini mi düşünüyor? Kim gelip de Dikenli Çiçek Hapishanesindeki bir hırsızı koruyabilir? Soylular. Çöküşte olan bir aile olsa bile, elini uzattığı an her şey hallolur. İşte böyle hakları var. Biz buna 'sınıf' farkı diyoruz."
Genç adam bir süre sessiz kaldı, "Çıkartılsa bile çok geçmeden tekrar içeri girecek."
Jones gülümsedi, "Doğru. Diyakozu öldürerek adliyeyi sinirlendirdi. Adliye enin sonunda onun icabına bakacak. Yine de karar vermek için daha erken. Neler olacağını bekleyip göreceğiz."
Genç adam alay eder gibi gülümsedi, "Onu infaz ettiklerinde bizzat gidip izleyeceğim."
Jones cevap verdi, "Fazla kafa yorma. Ne de olsa o sadece bir oyuncak."
...
...
Burong ailesi. Er Dağı. Ticari Bölge.
Dağın eteğinde kocaman bir kale vardı. Kalenin etrafı bir duvarla çevriliydi. Şövalyeler üstünde sürekli devriye geziyordu.
Rudolph Burong bu sabah odasından çıkmamıştı. Hizmetçiler kahvaltısını odasına getirmişti. Kahvaltısını bitirdikten sonra gazetesini okumaya başladı.
"Bu çocuk..." Diyakoz Huey'in suikastıyla ilgili haberi görünce Rudolp gözlerini kıstı. Birkaç gün önce haberler yayıldığında, küçük şeytanın bu işte bir parmağı olduğunu düşünmüştü.
"Bu Dikenli Çiçek Hapishanesi bir grup işe yaramazla dolu. Lanet olasıca sülükler. Askeriye icraata geldi mi bir işe yaramıyor." Rudolph şüphelilerin isimlerine baktı ve kaşlarını çattı, "Adliye onlardan biraz daha iyi..."
Haberi detaylıca okumaya tenezzül bile etmemişti. Bir süre sonra gözüne sol köşedeki bir haber çarptı, "Kefalet? Bırakıldı mı?"
Öylece bakakalmıştı.
"Ryan ailesi yürek yemiş. Şu cesarete bak!" Hizmetçiye elini salladı ve dedi ki, "Tüm gazeteleri al ve yok et! Küçük hanımın görmesine izin verme. Birkaç gün boyunca dışarı çıkması yasak. O süre boyunca evde kalacak!"
Genç hizmetçi saygılı bir şekilde cevap verdi, "Anlaşıldı efendim."
Rudolph tam hizmetçi gidecekken arkasından bağırdı, "Dur. Son zamanlarda bir dava üzerinde çalışıyordu. Adliyeye git ve davayla ilgili tüm dosyaları getir. Getirildiklerinden emin ol ki evde çalışabilsin."
"Elbette." Hizmetçi başını salladı.
Hizmetçi gittikten sonra Rudolph tekrar gazeteyi kontrol etti. Bir süre düşündü ve sağındaki hizmetçiye dedi ki, "Kahyayı çağır."
"Emredersiniz." diye cevap verdi hizmetçi.
Çok geçmeden takım elbiseli çakı gibi orta yaşlı bir adam geldi, "Günaydın, efendim."
"Hemen o ihtiyar şeyin evine git." dedi Rudolph buz gibi bir sesle.
Orta yaşlı adam şaşırmıştı ama masadaki gazeteyi görünce başını salladı ve arkasını dönüp gitti.
...
...
Yard şehri.
Dudian, otelin etrafını adliyeden gelen bir grup şövalye çevirdiğinde kahvaltı yapıyordu.
"Bir cinayet işlediğinden şüpheleniliyor, teslim ol yoksa zor kullanmak zorunda kalacağız." dedi adliye için çalışan genç bir şövalye.
Dudian sokağa baktı, "Eee, hangi arabayla gidiyoruz?"