Dudian yaratığın olduğu yere baktı. Zemin katta oldukları belliydi. Boşluktan çıkmak için tırmanması gerekiyordu.
Ancak, asansör boşluğu tıkanmıştı. Yine de biraz yukarıda asansörün kapısı düştüğünden açık bir yer vardı.
Kararını vermişti. Kırık taşların olduğu yere gitti ve tırmanmaya başladı. Tırmanırken yarası açıldı ve vücuduna inanılmaz bir acı kapladı.
Ama durmadı ve tırmanmaya devam etti. Eğer burada kalmaya devam ederse tüm gücünü kaybedecek ve Tanrı'nın unuttuğu bu yerde ölüme terk edilecekti.
Çok geçmeden asansörden çıktı.
Asansörün içinde ışık hüzmeleri iniyordu. Hava tozla doluydu. Duvarın bir tarafı harap olmuştu ve deliklerle doluydu.
Dudian yaratığın olduğu yöne baktı. Üstü betonla doluydu. Bir yandaysa kırık çelik gözüküyordu. Üstündeki taşlar yüzünden kalkması imkansızdı.
Şansına düştüğünde yuvarlanmıştı yoksa onun üstünde de bir yığın taş olurdu. Resmen ölümden kıl payı kaçmıştı!
Yarım saat sonra Dudian yıkık dökük binadan çıkabilmişti. Arkasını dönüp bakınca içinde hala bir korku olduğunu fark etti.
Taşların arkasına saklandı ve bir süre etrafa baktı. Etrafta hiç ölümsüz yoktu. Bina çökünce ölümsüzler buraya toplanır diye düşünmüştü. Muhtemelen gelmişlerdi ama bir şey bulamayınca dağılmışlardı.
Kanamayı durdurmak için koyu mavi topları göğsüne sarmıştı. Bayılınca vücut ısısı bayağı bir azalmıştı. Muhtemelen bu sayede ölümsüzler onu fark etmemişti.
Ama koyu mavi topları göğsünden çıkardı ve cebine koydu.
Sessizce yakındaki markete girdi. Her yer gibi burası da bitkilerle ve yosunlarla kaplıydı. Dudian'in gözleri bir bitkiye takıldı. Hançerini çıkardı ve bitkiyi kesti. İçinden bir sıvı akıyordu, saydam su gibiydi. Bir anda açlık başına vurdu. Bitkinin bir kaç yaprağını kopardı ve çiğnemeye başladı.
Ağzını hafif bir tatlılık doldurdu. Çabucak bir kaç yaprağı yedi. Ama yapraklardaki radyasyonun çok yüksek olabileceğinin farkındaydı.
Yaprakları yedikten sonra Dudian, içindeki açlığın biraz dindiğini fark etti. Daha fazla yaprakları yemeye devam etmedi, onun yerine bitkiyi kökünden kesti suyu emmeye başladı.
Eğer bitki böyle bir ortamda hayatta kalabiliyorsa o zaman radyasyon ve virüse karşı bağışıklığı olmalıydı.
Bir süre su içtikten sonra Dudian rahatlamış hissetti. Aniden aklına asansör boşluğunda sıkışmış olan yaratık geldi. Gözlerinde buz gibi bir bakış vardı. Yaratığı o duruma sokan kenidisiydi. Ölmediği sürece oradan kaçma ihtimali vardı ve bir kez kaçtı mı, bu Dudian'in geleceğini tehlikeye sokardı.
Bir süre düşündükten sonra Dudian yosunla kaplı arabaların olduğu yere gitti. Arabanın ön tarafı yoktu. Motor paslanmıştı. Benzin deposunu söktü. İçi dolu mu diye kuru bir sopayla yokladı ama hiçbir şey yoktu.
Bu beklediği bir şeydi. Ama pes etmedi ve köşe bucak yoklamaya başladı. Çok geçmeden çubuk siyah yapışkan bir şeyle kaplanmıştı.
Hemen çakmağı çıkardı ve yaktı. Siyah şey anında yandı!
Dudian şaşırmıştı. Diğer arabalara gitti ve hepsinin deposunu söktü. Parçalayıp içindeki şeyi bir araya getirdi.
Etraftaki marketlere ve dükkanlara gidip bulabildiği tüm kumaşları ve bezleri topladı. Hepsini az önceki binaya götürdü. Asansör boşluğunun önünde geldi.
Yorulmuştu. Bir süre oturdu ve dinlendi sonra meşaleyi yaktı. Bu sefer her şey daha açık bir şekilde gözüküyordu. Yaratık taşların altında kalmıştı. Sadece boynu, kafası ve bir pençesi açıktaydı.
Dudian alay eder gibi gülümsedi, siyah maddeyi bir araya getirdi. Onları bulduğu kumaşın içine sardı ve yaratığa doğru attı.
Yaratık yüzüne bir şey çarpınca uyandı ve gözlerini açtı. Acı içinde Dudian'e doğru hırladı.
Dudian hafifçe gülümsedi ve meşaleyi aşağıya attı.
Whoosh!
Meşale kumaşın üstüne gelince ortalık alev aldı!
"Aooooo!!"
Yaratık, bedeni alevle temas edince acıyla kükremeye başladı. Deli gibi başını sallıyordu. Hatta birkaç taş yerinden oynamıştı. Ama ne kadar debelenirse debelensin başaramamıştı.
Dudian'in içindeki yük bunu görünce yok olmuştu. Yaratığın acı çekince oradan çıkmak için fazladan güç kullanacağından korkmuştu. Ama ne de olsa bina çökmüştü ve onlar zemin kattaydı. Üstelik yaratık yaralanmış ve çok kan kaybetmişti.
Ateş asansör boşluğunu aydınlattı. Yaratığın kükremeleri alevlerin içinde boğuldu.
Dudian sessizce ona baktı. Hayatın ne kadar zayıf bir şey olduğunu hissetti. Böylesi güçlü bir yaratık bile ölümün pençelerinden kaçamıyordu. Belki de... hayır... sadece güçsüz olduğu için kendini suçlayabilirdi, değil mi?
Dudian hafifçe yumruklarını sıktı. Alevler büyüdükçe hayalleri de her geçen saniye büyüyordu.
Alevler on dakika boyunca yanmaya devam etti. Giderek sönmeye başladılar. Yanmış et kokusu havada yayılıyordu.
Yaratığın ne kadar zeki olduğunu bilmiyordu. Belki o da ölü taklidi yapıyordu?! Bu yüzden emin olmak için bir taş aldı ve fırlattı.
Taş yaratığa çarptı ama yaratıktan tepki yoktu.
Dudian rahatlamıştı. Aşağıya indi ve yaratığın yanmış cesedine yakından baktı. Bedenini dışı yanmıştı. Kan yavaşça dışarı akıyordu.
"Bu yaratık ölümsüzlerden bayağı bir farklı gözüküyor. Öldürmek için kafasını kesmek zorunda değiliz." Dudian'in aklından birçok düşünce geçiyordu.
"Merak ediyorum. Acaba kafasının içi ölümsüzlerden farklı mı?" Dudian'in gözlerinde soğuk bir bakış vardı. Hançeri eline aldı.