"Görevini bitirdikten sonra artık bir avcı olmayacaksın... Değil mi?" Jenny başını kaldırıp ona baktı. Aradan bir yıl geçince doğal olarak Dudian'in artık bir toplayıcı değil ama bir avcı olduğunu öğrenmişti.
Konsorsiyumun işine ilgisi olmasa da bazı şeyleri biliyordu. Avcının işi tehlikeli yaratıkları öldürmekti. Jenny Dudian'in içinden gelen işi yapmasını istiyordu. Ama içten içe duvarın dışına çıkıp kendisini tehlikeye atması onu üzüyordu.
Dudian gözlerindeki umudu görünce yumuşak bir sesle dedi ki, "Tamam, yapmam."
Jenny içindeki mutluluğa engel olamadı ve ona sarıldı. Başını kollarının arasına gömdü, "Hakim olduktan sonra beraber kötü adamalarla savaşabiliriz. Ölene kadar beraber olacağız."
Dediklerini duyunca Dudian içi özlemle dolmuştu. Bu kıza gün geçtikçe daha çok aşık oluyordu. Üstelik, o da duvarın dışındaki hayatı yaşamak istemiyordu. Hatta artık okçuluk eğitimi bile almak istemiyordu. Aklında her saniye sadece o vardı. Dikkatini bile toplayamıyordu. Her gün yanında olup onu izlemek istiyordu. Her şeyin ölene kadar böyle devam etmesini istiyordu.
Altı ay önce ona açıldıktan sonra Dudian her gün eğitimden sonra adliye binasına gitmeye başladı. Jenny'e evine kadar eşlik ediyordu. Tatil günleri izin alıp beraber dışarı çıkıyorlardı.
Okçu eğitiminden gün geçtikçe daha da sıkılıyordu. Hatta çoktan hazır olan simya fabrikasını bile bir kenara itmişti. Fabrikaya gitmeyeli çok uzun zaman olmuştu.
Aklındaki fikirler ve amaçları çoktan yok olmuştu. Dudian yorgun hissediyordu. Sadece onunla beraber olmak istiyordu, aklında başka hiçbir şey yoktu.
"Birkaç gün içinde babam görevini verecek. Sen de gidip hazırlanmalısın. Ben seni daha fazla rahatsız etmeyeyim." dedi Jenny başını kaldırıp Dudian'e bakarak.
Dudian gülümsedi, "Bayağı duyarlısın, ha?"
"Tabii ki." diye cevap verdi Jenny.
Dudian düzenli bir iş bulması gerektiğini düşündü. Karşı taraf ona bir fırsat sunduğuna göre o da bunu kullanmalıydı. Eğer görev yapamayacağı bir şey olursa reddedecekti. Ama başarabilmesi için en ufak bir şans bile varsa gözünü kırpmadan her zorluğa katlanmaya razıydı. Jenny'e tüm hayatı boyunca bakabileceğine inandırmak için kendini kanıtlamak istiyordu!
...
...
İki gün sonra.
Dudian' bir bildiri geldi. Duvarın dışında görevi gitmesi için 3. takıma atanmıştı.
Görev şuydu; 2. bölgede iki gulyabani öldür.
"Gulyabani!" Dudian görevin ne olduğunu görünce kaşlarını çattı. Görevi ve takımını çabucak analiz etti, "Üçüncü takımın kaptanı orta seviye bir avcı. Gulyabaniler 18. seviye canavarlar. Kaptan bir iki tanesiyle başa çıkabilir... Eğer ben dahil takımın geri kalanı da bunu fırsat bilip saldırırsa o zaman başarılı olmak için şansımız olabilir."
Geçen bir yıl boyunca Dudian canavar atlasını bitirmişti. Atlasta çeşitli canavarlar hakkında temel bilgiler vardı. Bilgilere dayanarak görevlerin seviyesi belirleniyordu.
Atlasın ilk çıktığı zamanlarda canavarların savaş güçlerinde değişiklikler olabiliyordu, ancak zaman geçtikçe bu sapma oranı azaldı. Kısaca anlatmak gerekirse, atlasla belirlenen av seviyeleri en fazla bir seviye değişiklik gösterirdi.
Dudian görevi yapmaya karar verdi.
Biraz zor olacak olsa da, umut yok değildi.
Ne de olsa, 2. bölgede de bir hisar vardı. Oradan para edecek bir sürü şey alabilirdi. Kısacası, orada hiçbir şey bırakmayacaktı.
Dudian avcı karargahının toplanma salonuna gitti. Üçüncü takımın üyelerinin orada olduğunu gördü. Toplam dört kişilerdi, tabii onla beraber 5. Sıradan bir takımın da bu kadar kişiden oluşuyordu. Her takımda bir şövalye veya savunma odaklı bir savaşçı olmak zorundaydı. Geri kalan yerlerin nasıl doldurulacağı takıma kalmıştı.
"Sen Dudian misin?" Uzun boylu genç bir adam öne çıkıp sordu.
Dudian özür diledi, "Üzgünüm, geç kaldım."
20 yaşında arbaletli bir kadın Dudian'i görünce dedi ki, "Üsttekiler bir avcı gönderirken sarhoş muydu? Bu 'orta' seviye bir av ve birçok risk var ama göndere göndere bir acemiyi gönderdiler!"
"Kaptan, görevle ilgili bir sorun mu var?" Sırtında kılıç taşıyan bir savaşçı kendi görüşünü söyledi. Kılıç ustalarının çoğu saldırının aksine savunmaya odaklanıyordu.
"Kararı yukarıdakiler verdi. Yapabileceğimiz bir şey yok, hazırlanın birazdan çıkacağız." Uzun boylu genç avcı daha fazla konuşmamaları için elini salladı. Dudian'e baktı, "Duydum ki büyü damgaların Juranzhi'den gelmiş. Gulyabanilerin izini sürmek senin görevin olacak!"
Dudian başını salladı, "Sorun değil!"
Kadın okçu ve kılıç ustası, kaptanın emrini duyunca daha fazla bir şey demedi ama bakışlarından memnun olmadıkları belli oluyordu.
Bir süre sonra kaptanla beraber büyük duvara doğru yola koyuldular.
Aradan birkaç saat sonra geçtikten sonra radyasyonlu bölgeyi geçip büyük duvara ulaştılar.
Mellon konsorsiyumunun çalışanları yeraltı geçidinin önünde bekliyordu. Takımın geldiğini görünce hemen onlara doğru gidip karşıladılar.
Yer altı geçidine inip karşı tarafa geçmeye başladılar. Her zaman olduğu gibi av tanrıçasını önünde durup dua ettiler ve gittiler.
Kullandıkları geçit Glenn'le ava çıktığında kullandıklarından farklıydı. Bu geçit dev ağaçların olduğu ormana değil ama çorak bir araziye çıkmıştı. Her yer taşlarla doluydu.
"Gidelim." Uzun boylu genç adamın bakışlarından buraya ilk defa gelmediği belli oluyordu. Tek bir bakışta etrafta hiçbir tehlike olmadığını fark etmişti. Çantasından bir harita çıkardı ve nerede olduklarına baktı. Sonra öne geçip ilerlemeye başladı.
Dudian'in yanı sıra takımda kısa bir izci daha vardı.
"Çaylak, eğer tehlikeli bir şeyin kokusunu alırsan bize hatırlatmayı unutma." dedi kılıç ustası.
Dudian kaşlarını çattı ama hiçbir şey demedi.
"Gulyabaniler genelde bataklığın kuzey tarafında geziniyor." Uzun boylu genç takıma dedi ki, "Etrafta çok fazla güçlü yaratık var, başımızı belaya sokmak istemeyiz değil mi?"