Dikenli Çiçek Hapishanesi.
Öğleden sonra 3:16.
En üst kattaki görkemli ofiste hapishane müdürü Jones ve kahyası Peter oturmuş balkonda çay içiyordu. Masanın üstünde siyah bir kedi yatıyordu. Müdürü tanıyanlar onun küçük hayvanları yetiştirmekten zevk aldığını bilirdi. Köpekler ve kediler onun favorileriydi.
Küçük kedi ve köpek yavrularına kadınlara tercih ediyordu. Hatta bir keresinde resimlerini çizmesi için ofisine bir ressam bile davet etmişti.
Eskiden tazısı "Cassie"yi beslemeyi unutan bir gardiyan vardı ve o günden itibaren o gardiyandan haber alınamamıştı.
"Açgözlü küçük kedicik..." Jones yüzünde bir gülümsemeyle siyah kedinin başını okşadı.
Daha 38 yaşındaydı. Sağlam bir arkası olmasının yanı sıra kendi yetenekleri de küçük görülecek gibi değildi.
"Yine yağmur yağıyor." Kahya Peter pencereden dışarı baktı ve iç çekti.
Jones umursamaz bir şekilde cevap verdi, "Sadece birazcık çiseliyor."
"Belki sağanak veya bir fırtınaya dönüşebilir." dedi kahya.
Jones ellini salladı ve hizmetçiye baktı. Hizmetçi saygılı bir şekilde ona yünlü bir ceket verdi, "Romatizmaların... Eklemlerin ve kemiklerin yine ağrımaya başlar, al da şunu üstüne ört." Jones ceketi kahyaya verdi.
Kahya Peter çabucak ayağa kalktı ve ceketi üstüne giyip teşekkür etti, "Her yağmurlu mevsimde bu ağrıyı çekiyorum. Ne yazık ki, bir çaresi bulunamadı."
Jones ona bakıp gülümserken içerden ince bir kadın geldi ve ona yaklaştı. Kulağına bir şeyler fısıldadı. Onun dediklerini duyunca Jones'un yüzündeki gülümseme kayboldu. Anlamış gibi başını salladı. Pencereden dışarı baktı ve yavaşça dedi ki, "Haklısın. Ufacık bir yağmur damlası bile fırtına çıkarabilir..."
Kahya, Jones'un yüzündeki garip ifadeyi fark edince dedi ki, "Ne oldu?"
"Mahkumlardan biri kaçmış." Jones fısıldadı, "Üç yıl önce getirdikleri ufaklık. Gardiyanlardan biri cevap vermediğini görünce içeriyi kontrol etmiş ve hücresinde bir tünel bulmuş. Çocuk firar etmiş."
"Firar mı?" Kahya şaşırmıştı, "Kazacak alet nereden bulmuş? Nereden kaçmış?"
"İşe gittiğinde çalmış olmalı. Muhtemelen gölün altından kazdı." Jones hafifçe masaya vurdu ve pencereden dışarı baktı, "Gölün yarıçapı 300 metre kadar..."
Kahya şaşkına dönmüştü, "Gölden kazarak mı kaçmış? Böyle bir şeyi nasıl planlayabilir ki? Toprak konusunu nasıl halletmiş?"
Yanlarında duran ince kadın saygılı bir şekilde dedi ki, "Gardiyanların dediğine göre toprakla suyu karıştırıp duvara ve yere sürmüş. Etraf tam gözükmediğinden de gardiyanlar fark etmemiş."
Kahya ne diyeceğini bilmiyordu.
Jones elini kaldırdı ve yemeğini yiyen siyah kediyi okşadı. Kedi ne dediklerini bilmediğinden sadece yemek yemeye odaklanmıştı. Jones kedinin başını yavaşça okşadı ve dedi ki, "Arama emri çıkartın. Suçlunun nerede olduğunu bulmak için hemen kara süvarileri yollayın."
"Emredersiniz." Kadın cevap verdi gitmek için arkasını döndü.
"Bekle." Jones onu durdurdu. Kediye şefkatle baktı ve dedi ki, "Yemek dağıtımıyla ilgilenen gardiyanları, 'Cassie' ile ilgilenmesi gereken gardiyanla aynı yere yollayın."