"Küçük şeytan, daha ne kadar dayanabileceksin bakalım!" yaşlı adam sadece bir çift soğuk göz gösteren, koyu yeşil bir maske giyiyordu. Masaya baktı. Parmakları her an Dudian'i vurmaya hazır arbaletteydi.
Sou!
Aniden masadan bir gölge fırladı.
Yaşlı adamın parmakları içgüdüsel olarak tetiği çekti. Kısa bir ok fırladı ama gölgeye vurmadı. Tahta dolabın tam arkasına saplandı.
O sırada yaşlı adamın ayağının dibine bir şişe toz düştü.
Yüzü değişti ve hemen Dudian'e baktı, olduğu yerden zıplıyordu. Masanın arkasına yaşlı adama doğru değil ama dolaba doğru zıpladı. Dudian rasgele şişeleri ve kavanozları yakalayıp onları yaşlı adama doğru fırlattı.
Yaşlı adam sinirden deliye dönmüştü. Bu kadar çok deney malzemesi biriktirmek çok zor bir işti. Bunların rasgele yere çarptığını görmek onu deliye çeviriyordu. Arbalete bir tane daha kısa ok yerleştirdi ve Dudian'e doğru nişan aldı.
Ama arbalete ok takana kadar, Dudian çoktan bir kez daha masanın arkasına çekilmişti.
"Lanet olasıca küçük şeytan!" Yaşlı adamın kızgın gözlerinden neredeyse ateş çıkacaktı. Dudian'e ikinci sefer ateş etme şansını kaçırmıştı. Birisi daha önce ona küçük bir çocuktan korkup korkmadığını sorsa gülüp geçerdi. Ama şimdi değildi.
"Ne kadar dayanabileceğini görmek istiyorum!" Yaşlı adam yavaşça odayı dolduran yeşil sisi kontrol etti.
"Anladım!" Dudian büyük bir cam şişe tutuyordu. Az önce gördüğü sülfürle dolu olan şişeydi. Bu sırada yeşil sis yüzünden daha az oksijen olduğundan neredeyse boğuluyordu. Ne yazık ki ateşleyecek hiçbir şey yoktu.
"Lanet olsun! Hiç ateş yok, hiç!"
Dudian'in aklı ümitsizliğe düşmüştü. Umutsuzca bir kaçış yolu ararken gözleri tahta duvarda ki gölge yansımalarına odaklandı. "Gaz lambası," kendi kendine fısıldadı.
"Gaz lambasına daha önce nasıl düşünemedim?", mutluluktan havalara uçacaktı.
Kalbindeki ümitsizlik yok olmuştu. Hemen gömleğinin bir parçasını yırttı ve onu sülfür şişesinin etrafına sardı. Dişlerini gıcırdattı. Bu hareketin sonucu onun hayatta kalıp kalamayacağını belirleyecekti.
Sou!
Yaşlı bir grup uçan gölge gördü. İçgüdüsel olarak kendini korumak için arbaleti ateşledi. Kısa ok şişelerden birini deldi. Ama ona doğru gelen bir başka şişe hiçte etkilenmemişti. Aceleyle ona doğru gelen gölgeyi engellemek için sol kolunu kaldırdı.
Şanssızlığına kıyafetle kaplı bir şişeyi engellemişti. Parçalandı ve sülfürün birazı kıyafetlerine ve koluna geldi. Üstündekileri çıkarmak için kolunu salladı, ama o sırada başka bir şişe gaz lambasına çarptı ve ters döndürdü.
Dudian kumaşın yandığını gördü ve bu yüzden hemen yere yattı.
Bang!
Aniden odada gök gürültüsü gibi bir patlama sesi yankılandı. Odanın tavanındaki birkaç tahta parçası çatladı ve yere düştü. Oda tozla dolmuştu.
Dudian vücuduna yansıdığından masaya büyük bir güçle vurulduğunu hissetti. Sanki kolları ve bacakları kırılacak gibi hissetti. Acı yüzünden gözlerinden yaşlar akıyordu.
O anda yavaş ve sakin nefes alışını koruyamazdı. Bu yüzden hızlı hızlı nefes almaya başladı. Havada yanmış sülfür kokusu vardı. Ayrıca, az önce yayılan yeşil siside soludu. Uzuvlarının zayıfladığını hissetti.
Odanın tavanının bazı yerleri çökmüştü. Yeşil sisi ve sülfür kokusunu dışarı çıkartan soğuk hava odanın içine doldu. Yavaşça temiz havayı solumaya başladı.
Dudian hemen dışarı sürünmeye başladı, odada büyük bir patlama olduğundan ne zaman çökeceğini bilemezdi. Canlı canlı gömülmek istemezdi.
Az önceki patlama yüzünden gaz lambası patlamıştı. O sırada odanın her tarafı karanlıktı.
Dudian yaşlı adama doğru sürünmesine rağmen önündeki hiçbir şeyi göremiyordu. Az önce yaşlı adamla kendi arasındaki mesafeyi hatırladığı kadarıyla ilerliyordu. Çok geçmeden eli ıslak, yapışkan ama sert bir şeye geldi. Yüzü çirkinleşti.
Bu yaşlı adamın kemiğiydi.
Karanlıkta olsalar bile Dudian, dokunduğu şeyin patlamadan sonra kalan insan parçaları olduğunu biliyordu. Sülfür patlamasının bu kadar etkili olacağını beklememişti. Barut değildi bu yüzden, bu kadar etkili olma sebebi 'toz patlaması'** esasına dayanıyor olmalıydı.
"Ben bir insanı öldürdüm..." Dudian'in beyni sarsılmıştı. Yaşayan bir insan ölmüştü. Fakirin dünyadaki durumunu görmüş ve bazı yerlerde yasanın çarpıtıldığını görmüştü. Ama kendi elleriyle birini öldürmek. Daha önceden böyle bir şeyi yapmayı düşünemezdi bile.
Hafiften sarsılmıştı, bu yüzden gizlice içinden "Sadece kendimi korumak içindi. Ben kendimi korumak istedim, bu yüzden bu bir suç değil... bu bir suç değil..." Kalbi üzüntüyle dolmuştu. Düzgün bir yasa bu dünyada yoktu bu yüzden suç olsa bile kim onu suçlayacaktı?
Ay ışığı altında aydınlanmış bu kara çukurda, aniden çok yalnız ve terkedilmiş hissetti. Vücudu giderek rahatladı. Kalbinde ki korku yok oldu. Yerine bir çeşit umursamazlık gelmişti. Vücudu yavaşça hareket etti, çıkmak için değil, araştırmak için.
Arbaleti kontrol etti.