"Nasıl olur da yeni yetme bir acemi bize pusu kurar? Yoksa bilerek mi kokusunu sana belli ediyor?"
Gale'ın yüzünde kasvetli bir ifade vardı, koyu tenli kızın sorularını cevaplamaktan kaçınıyordu.
"Ayrılıp aramamız çok tehlikeli olur." Koyu tenli kız cevap vermediğini görünce konuşmaya devam etti, "Karşı taraf kaptanı yaraladı. Yani onu yakalasak bile onunla başa çıkamayabiliriz. Belki de bu yüzden bizi ayırmaya çalışıyor!?!"
Gale bir süre düşündü ve dedi ki, "Nerede olduğunu öğrenmemizin bir yolu olabilir. Peşinden gitmeyelim diye üstüne sıçan kanı sürmüş olsa da insanların hareket kabiliyetleri sıçanlardan farklı. İşte bu! Sıçanlar tembel hayvanlar bu yüzden kaçmazlar. Tek kaçan o olmalı."
Derin bir nefes aldı ve etrafındaki kokulara odaklandı. Artık her şey ona daha çok açıktı. Yağmur, yosun, ölümsüz, harabe ve her şeyin kokusu aklında bir harita oluşturuyordu.
Beş saniye bile olmadan gözlerini açtı, "Beni takip et!" Hızlıca bir yöne doğru gitmeye başladı.
Koyu tenli kız şaşırmıştı, "Buldun mu?"
"Emin değilim."
Çok geçmeden açık bir alana geldiler. Önlerinde küçük bir göl vardı. Etrafta canavar kemikleri, çürümüş et parçaları, yosunlar ve ağaç dalları vardı.
Gale elini kaldırdı ve bir taş yığınını işaret etti. Ama dikkatli bakarsan işaret ettiği yerde daha az yosun ve taş olduğunu görebilirdin.
"Orada saklanıyor!" Koyu tenli kızın gözleri fal taşı gibi açıldı. O şey insan yapımı gibi duruyordu. Muhtemelen kaçmak için daha önceden öyle yapmıştı. Ama direkt olarak saldırmaya cüret edemedi. Eğer orada saklanıyorsa o zaman bir iki tuzak olmalıydı.
Etrafa dikkatlice bakarken yaklaştı, ani bir saldırıya maruz kalmak istemiyordu.
Gale onu takip etti. Yapabileceği pek bir şey yoktu. Anca koyu tenli kıza güvenebilirdi!
"Bir mağara olmalı. Derinde bir yerden koku alıyorum." diye fısıldadı Gale. Çok gergindi ve kaşlarını çatmıştı.
Gale'ın dediklerini duyunca koyu tenli kızın yüzünde ciddi bir ifade oluştu. Linda'nın yüzündeki yaradan düşmanın okçu olduğuna karar vermişlerdi. Böyle olunca yakın dövüşte kazanabileceğine dair güveni tamdı. İzciler kesinlikle okçulardan daha iyiydi, sadece savaşçılar ve şövalyelerden kötüydüler. Tabii ki, bu açık ve onurlu bir dövüş için geçerliydi.
Düşmana saldıracak bir fırsat vermediği sürece hiçbir şey olmazdı.
İkisi de, yavaşça taşların olduğu yere gitti.
Gökyüzünde kara bulutlar toplanıyordu, görünüşe göre yakında yağmur yağacaktı!
"Kırk metre kadar aşağıda." diye fısıldadı Gale, çok kısık bir sesle.
"Bir tane bile tuzak yok." Koyu tenli kız kaşlarını çattı, çok gergindi. Hiçbir tuzak bulamadıkça daha da kötü hissediyordu.
İkisi de taş yığınından on metre kadar uzaktaydı.
Bir anda su sıçrama sesi geldi. Ancak önlerinden değil arkalarından gelmişti!
Vücutları kaskatı kesildi. Aynı anda arkalarına döndüler.
Whoosh!
Gümüş bir ok Gale'ın boğazına saplandı!
Anında delip geçmişti!
Gale boğazını tuttu, gözleri şaşkınlıkla doluydu. "Argh" diye acı dolu bir ses çıkardı ve yere düştü.
Koyu tenli kızın göz bebekleri küçüldü. Meydanda bakmadıkları tek yerin kirli gölcük olduğunu fark etti. İçinde her türlü şey vardı, ölümsüz cesetlerinden kemiklere kadar. O şeyin içinden çıkan şey Dudian'di.
Gölde mi saklanıyordu?
Koyu tenli kızın kap atışı hızlandı, vücudu titriyordu. Dudian'in oradan çıktığını görmüştü. Ama Dudian kaçmamıştı, okunu çıkarıp kıza doğru nişan almıştı.
Düşmanının bir okçu olduğunu biliyordu. Koyu tenli kız aralarındaki mesafe yüzünden onu öldürebileceğini biliyordu.
Tek şansı yakın dövüştü!
Düşmanın orta seviyeli bir avcını olduğuna inanmıyordu. Olsaydı, onlara pusu kurmak yerine kafa kafaya çarpışıp kolayca onları öldürebilirdi. Düşmanı muhtemelen başlangıç seviyesindeki bir avcıydı, bu yüzden bir şansı olduğuna inanıyordu!
Whoosh!
İkinci ok Gale'ın yüzüne saplandı ve onu öteki tarafa yolladı.
Dudian kızın ona yaklaşmaya çalıştığını gördü. Yüzü hafiften değişti ve hemen arkasını dönüp kaçmaya başladı. Üstelik, koşarken kız onu yakalayamasın diye sürekli ok atıyordu.
Kalbi çok hızlı atıyordu. Şansına, son iki ay içinde, okçuluğun temellerinde ustalaşmıştı. Okları düşmanını ilk atışta öldürecek kadar isabetliydi.
Whoosh!
Dudian uzun bir binanın kenarına doğru koştu.
Koyu tenli kız Gale'ın cesedini yere bırakıp koşacakken Dudian'in ona ok attığını gördü. Korktu ve okları engellemek için hemen Gale'ın cesedinin arkasına saklandı. Oklardan biri Gale'ı göğsünden vurdu.
Kafasını kaldırdığında Dudain'in bianaya doğru gittiğini gördü ama takip etmekte tereddüt etti.
Linda'ınn yaralanması, Gale'ın ölümü içinde bir korku yaratmıştı. Binanın etrafında onu başka bir tuzak bekleyip beklemediğinden emin değildi. Tuzakları tespit etmek zaman alıyordu bu yüzden binaya fazla yaklaşamazdı ama okçu da içeride saklanıyordu.
Ne yapmalıyım?
Tereddüt ediyordu ve kafası karışmıştı. Ama sonunda karar verdi ve Gale'ın cesedini sürükleyip bir sokağa girdi. Köşeye gelince bir yere çöktü. Ardından çantasından kırmızı bir duman sinyali çıkardı. Diğerlerini çağırmak için onu yaktı.
Dudian onu daha fazla kovalamadıklarını görünce rahatlamıştı. Ancak, pişman da olmuştu çünkü önceden bir sürü tuzak kurmuştu. Yine de, kurduğu tuzaklar sıradan bir avcıyı bile öldüremezdi. Ne de olsa, tuzak kurmakta usta değildi, hepsini hayal gücüne dayanarak yapmıştı.
"Şansıma bir şeyim yok." Duvara yaslandı ve derin derin nefes almaya başladı. Sokağın birinden duman yükseldiğini gördü, kırmızı dumanın sinyal dumanı olduğunu biliyordu. İz sürme yeteneği olan avcıyı öldürdüğünü biliyordu. Artık körlerdi ve kokusu yüzünden onu takip edemeyeceklerdi, bu sayede gölgelerde saklanıp onları ilk fırsatta öldürebilirdi.
"Benim nasıl göründüğümü biliyor. Sinirli olsa da kişiliği bencil ve dikkatli olduğunu gösteriyor. Beni artık takip edemezler. Ne yazık ki Linda'nın büyü damgaları kanla ilgili. Muhtemelen vücudundaki kanı kontrol edebiliyor. Yani oklara sürdüğüm ölümsüz kanı ona etki etmeyecek." diye düşündü Dudian içinden.