Okçuların eğitim alanı kalenin öbür tarafındaki nehrin yanındaydı. Yerler çimdi ama etrafta başka hiçbir şey yoktu. O anda, çimlerin üstünde beş kişi duruyordu. Ellerinde yaylar ve oklar vardı. Hedefleri onlardan 100 metre uzaktaydı.
Dördü erkek biri kadındı. Her birinin yanında bekleyen ve onlara istenildiğinde ok veren iki hizmetkarı vardı.
Genç adam onlara doğru gitti ve ellerini çırptı. Beşi de durdu ve dönüp sesin geldiği yöne baktı.
"Size yeni yoldaşınızı tanıtmaya geldin. Aslında, bir bakıma sizin selefiniz** oluyor." dedi genç adam Dudian'i işaret ederek, "Adı Dean ve bugünden itibaren sizinle çalışacak."
**(Bir kimseye göre) Bir görevde, bir makamda kendinden önce bulunmuş olan kimse.
Beşi birden Dudian'e baktı. İlk izlenimlerine göre yakışıklıydı. İkinci izlenimlerine göreyse sessizdi.
"Eğitmenim, o acemilerden değil mi? Nasıl oluyorda bizim selefimiz oluyor?" Beyaz tenli çocuklardan biri kaşlarını çattı.
Genç adam gülümsedi, "Dean eskiden bir toplayıcıydı ama kazayla büyü damgaları aldı. Avcı olma şansı var ama mesleki yetenekleri yok. Bir yıllığına burada sizinle çalışacak ve doğal olarak biriniz daha önce mezun olmazsa sizin selefiniz olacak."
Hepsi şaşırmıştı. Kendilerine engel olamadılar ve bir kez daha Dudian'e baktılar.
Genç adam boş poligonlardan birine gitti, "Burası senin yerin. Fiziğin yüzünden her gün 1000 ok atmak zorundasın. Bu iş bitmeden yemek yok. Bu yüzden 1000 oku attığında bugünkü eğitimin de bitecek."
Dudian başını salladı. Duvarın dışındaki dünyanın zalimliğini çoğu kişiden daha iyi biliyordu. Bu yüzden eğitimdeki amacı sadece ona verilen görevi tamamlamak değil, ayrıca kendi hayatta kalma yeteneklerini geliştirmekti.
"İlk yedi gün boyunca, yapacağın tek şey günde 1000 tane ok atmak olacak. Ancak, sonradan senden hedefe tam on ikiden vurman gibi şeyler istenecek." Genç adamın az önceki neşeli havası tamamen değişmişti.
Dudian başını salladı.
Genç adam Dudian'e iki hizmetkar ayarladı. Biri yayı zorlukla Dudian'e verdi diğeriyse okları hazırladı.
Dudian ağır yayı sanki kuş tüyüymüş gibi taşıyordu. Nişan aldı ve hemen okları atmaya başladı.
Genç adam izlemekten sıkılmıştı bu yüzden Dudian'e dedi ki, "Eğer bir şey istersen şu ikisini söylersin. Onlar, eğitim sırasında isteklerini yerine getirmekle sorumlu olan hizmetkarlar."
Dudian hafifçe başını salladı ve okları atmaya devam etti. Başlangıç eğitimi sadece ok atmaktan ibaretti. Amacı hedefi istediği gibi tutturana kadar ok atmaktı. Bu, okçular için en önemli eğitimdi. Çünkü tek bir yanlış atış bile yoldaşlarının ölümüne yol açabilirdi. Bu yüzden, mezun olana kadar neredeyse ok ve yayla bir olman gerekiyordu.
Dudian'in yanında duran 13 yaşındaki çocuk merakla ona baktı. Büyü damgalarının ne kadar güçlü etkileri olduğunu merak ediyordu.
Lakin bir süre sonra çocuk hayal kırıklığına uğramıştı çünkü Dudian'in okçuluktaki hünerleri o kadar da iyi değildi.
Ardarda 10 atıştan sonra Dudian daha hedefi bir kez bile vuramamıştı.
"Görünüşe göre avcıların özelliği sadece fiziksel artış, hiç de özel bir şey değil." Çocuk Dudian'le daha fazla ilgilenmedi ve kendi eğitimine geri döndü.
Dudian sürekli okları atmaya devam ediyordu. Birkaç düzine oktan sonra yavaş yavaş havaya girmeye başlamıştı. Hedefi gözünde canlandırıyor, aradaki mesafeyi hesaplıyor, ne kadar güç uygulayacağını belirliyor, okun ne kadar sapacağına göre nereye atacağını seçiyordu.
Eski zamanlarda bir hedefi 100 metre geriden vurmak son derece zor olurdu. Ama Dudian ve diğer beş stajyer avcı eski zamanlardaki sıradan insanlara benzemiyordu. Dudian yayın ipini kolayca çekebildiklerinden, stajyerlerin 'kutsama' aldığını biliyordu.
İpi ne kadar gerersen o kadar iyiydi. Öncelikle daha uzağa atabilirdin. İkinci yararı ise hedefi daha iyi tutturabilmekti.
Ne kadar yakınsan o kadar kolay vurursun, sözünün temeli atıcının gücünde yatıyordu!
"Eğer sıradan biri 50 metre geriden atarsa ok giderek gücünü kaybeder. Üstelik rüzgar yüzünden hedeften sapar. Ama bu ağır yay benim ellerimdeyken 80 metre uzakta olsam bile tıpkı 10 metre uzaktaymışım gibi etkisi oluyor. Bu yüzden ok ne kadar giderse gitsin gücü hala doruk noktasında olacak. Yay ne kadar güçlüyse o kadar gerilmeye dayanır. Görünüşe göre daha iyi bir yaya ihtiyacım olacak!" Dudian umursamazca atış yaparken gelecekteki planlarını düşünüyordu.
Whoosh! Whoosh! Whoosh!
O okları attıkça yanındaki hizmetkarda yeni oklar getiriyordu.
İki yüz ok atışından sonra Dudian'in atışları giderek kesinlik kazanıyordu. Yani her 10 atışta iki kez vuruyordu. Ama fiziği sayesinde atışlarda ustalaştığı sürece kesinlik artacaktı.
Ancak, bu daha ilk seviyeydi ve hedef başlangıç seviyesindeydi. Bu yüzden zaman geçtikçe zorlukta artacaktı!
Yan tarafındaki çocuk mola veri. Dudian'in hedefi gözüne çarptı. Hedefte 30 tane okun olduğunu görünce şaşırmıştı. Ancak çocuğun hedefinde 160 tane ok vardı. Dudian ondan hızlı olsa da, aralarında hala bir fark vardı. Bu yüzden Dudian onunla yarışamazdı ama yetenekleri çok hızlı bir şekilde gelişiyordu.
"Hedefi değiştir." dedi Dudian.
Hizmetkar hemen üstüne siyah bir zırh taktı ve dikkatlice hedefi değiştirmek için koştu.
Dudian hiç ara vermeden atış yapmaya devam etti.
Bir atış yaptı ve ok hedefi buldu.
Bir kez daha atış yaptı ve ok tekrar hedefi buldu.
Dudian sürekli atış yapıyordu.
Bir süre sonra, on oktan beşi hedefi bulmuştu. Beş oktan üçü kenarlara gelse de bu çok iyi bir sonuçtu.
Dudian duvarın dışındaki ölümsüzleri düşündü. Gözlerini kıstı ve ölümsüzlerin en zayıf noktası olan kafasına nişan aldı.
Ardarda dört yüz atış sonrası Dudian kolu ağrımıştı. Kolunun düzelmesi için biraz durdu.
Güneş yavaş yavaş batıyordu...
Dudian sekiz yüz tane ok atmıştı. Ancak, kolunun ağrısı arttıkça hedefi daha az tutturuyordu. Lakin bugün yine de atış yapmaya devam etti.
O sırada, eğitimlerine tamamlayan beş stajyer avcı yorgunluktan nefes nefese kalmıştı. Dudian'e bir şeyler dediler ve gittiler.
Dudian güneş batana kadar kaldı. O atış yapmaya devam ederken yüzünden terler akıyordu. Her atıştan sonra içinden bir ses ona dinlenmesini söylüyordu. Ancak, her atışında duvarın dışındaki ölümsüzleri ve yaratıkları düşünüyordu. Onların karşısındayken hissettiği çaresizlik hissini düşünüyordu. Bunu her düşünüşünde kanı kaynıyor ve atışlarına devam ediyordu.
Uyuşukluk doğuştan gelir ama kararlılık senin seçimindir.