"Büyük duvarın dışarısı nasıl bir yer?" Kız, Dudian'e merakla baktı, "Ozanların hikayelerindeki gibi sonsuz denizler ve uçsuz bucaksız ormanlar var mı?"
Dudian köşke döndü bir sandalye buldu ve oturdu, "Ben daha yeni toplayıcı oldum ve daha büyük duvarın dışına çıkmadım. Ama denizler ve ormanlar var, o kesin."
"Nerden biliyorsun?" Jenny onu köşke doğru takip etti, çay masasının karşısında ki sandalyeye oturdu, "Büyük duvarın dışında bulunmadığını söylemedin mi?"
Dudian aniden dünyayı düşündü. Mavi denizleri, yeşil ormanları ve bir sürü göz alıcı manzara görmüştü. Üzülmüştü ve mırıldandı, "Tabiki de, gördüm."
"Gördün mü?" Jenny şaşırmıştı.
Dudian geçmişini bir kenara çekti ve başka bir şekilde ifade etti, "Şairin şiirlerinde görünüyor. Ama ben o yerlerin kesinlikle var olduğuna inanıyorum... Yoksa, Ozanlar nasıl onları bilir?"
"Öyle mi düşünüyorsun?" Jenny şaşırmıştı "Ben de öyle düşünüyorum ama babam hep ozanların onları uydurduğunu söyledi. Gerçekte yoklar. Eğer olsa bile büyük duvarın dışına asla ayak basmamalıyız. Dışarısının çok tehlikeli olduğunu söyledi, öyle mi?"
Dudian kendi kendine düşündü. Muhtemelen baban senin merakına yenik düşüp büyük duvarın dışındaki manzaraya göz atmak için kaçmandan korktu. Dudian dedi ki, "Tehlike var."
"Gerçekten tehlikeli mi?" Jenny'nin gözlerinde hayal kırıklığı vardı.
Dudian onun hüzünlü gözlerini gördü, aniden sanki iyi bir umudu öldürdüğünü hissetti. Kalbini kırmaya dayanamazdı o yüzden devam etti, "Ama, tehlike olsa da bu denizlerin ve ormanların olmadığı anlama gelmez. Bir gün büyük duvarın dışındaki tehlikenin yok olacağına ve dışarı çıkıp dağları, denizleri ve her şeyi görebileceğimize inanıyorum..."
Jenny'nin gözleri parladı, "Gerçekten mi?"
"Gerçekten!" Dudian ciddi bir şekilde cevap verdi.
Jenyy'nin yüzü güldü ve dedi ki, "Ben de öyle düşünüyorum. Babama daha önce bunu söyledim ama bu fikirden vazgeçmemi söyledi. Duvarın dışının bilinmeyen bir yer olduğunu söyledi. Ayrıca, sadece özel kişilerin duvarın dışına gidebileceğini söyledi, diğerlerinin dışarı çıkması yasakmış."
Dudian gülümsedi ama hiç bir şey demedi.
"Ben büyük duvarın dışına çıkmak istiyorum!" Jenny yüzü arzuyla doluydu. Aniden, bir şey düşündü ve Dudian'e baktı, "Büyük duvar çok tehlikeliyse, neden toplayıcılar dışarı çıkıyor?"
Dudian bunu bildiğini düşünmüştü. Ayrıca soylular ondan daha çok şey biliyorlardı. Ama, kız daha küçüktü. Görünüşe göre soyluların politiğiyle ilgilenmiyordu, "Nedenini bilmiyorum. Ben de senin gibi sadece dışarıyı çıkıp görmek istiyorum."
Jennifer ona hayranlıkla baktı, "Sen çok güçlüsün. Apaçık aynı yaştayız ama sen benden daha cesursun."
"Çünkü ben erkeğim." Dudian gülümsedi.
Jenny'nin yüzü kızardı. Gizlice Dudian'e baktı. Kız onun utanmış halini fark etmediğini gördü ve içten içe rahatladı. Ama kalp atışları hafiften hızlandı. Nasıl olurda ben ve bir erkek bahçede yalnız oluruz? Eğer babam öğrenirse.. hayır! olamaz!... bunu öğrenemez.
Dudian'le vedalaşıp gidecekti.
"Yanlış anlama. Ben kadınlara ayrımcılık yapmıyorum. Eğitim kampımızda da kızlar vardı. Ama bence sen babanın tavsiyesini dinlemelisin. Duvarın dışı gerçekten de çok tehlikeli. Sadece tehlikeler temizlenene kadar beklemen gerekiyor. Çok geçmeden dışarıdaki dünyayı görebileceksin. O günün gelmesinin fazla uzun sürmeyeceğine inanıyorum!"
Ay ışığı altında, Jenny oğlanın ciddi ve kendinden emin yüzüne baktı. Bir an duraksamadan edemedi. Kendini tutamadı ve sordu, "Gerçekten mi?"
"Uh-huh!" Dudian başını onaylar şekilde sağladı.
Sanki onun etkisi altında kalmıştı, "Sana inanıyorum!"
Dudian gülümsedi ve dedi ki, "Ben de kendime inanıyorum."
Jenny kıkırdadı. "puchi~". Az önceki ayrılma isteği çoktan kaybolmuştu, "Biliyor musun, benim hayalim yargıç olmak. Memurlar duvarın dışına çıkamasa da, en azından büyük duvarın içinde ki kötü şeyleri yargılayabilirler. Bu dünyada kötü insanların olmadığına inanıyorum, eğer birlikte çalışırsak çok geçmeden büyük duvarın dışındaki tehlikeyi yok edebileceğimize inanıyorum."
Dudian gülümsedi ve dedi ki, "Hukuk mu okuyorsun?"
"Tabii ki de." Jenny sırıtırken yüzünde gururlu bir ifade oluştu.
Dudian güldü, "Ben de hukuk okuyorum."
Jenny şaşırmış bir şekilde dedi ki, "Sen de hukuk mu öğreniyorsun?"
"Kendi kendime öğreniyorum." diye ekledi Dudian.
"Yargıç mı olmak istiyorsun?"
"Benim hedefim de seninki kadar büyük!"
"Büyük?" "Evet, hedeflerimiz büyük!"
"Kaç yaşındasın?"
"Daha yeni on bir oldum."
"Ben neredeyse on ikiyim."
Karanlık giderek derinleşti. Konuştukça zamanın nasıl ilerlediğini unuttular. Bir çok şey hakkında konuştular, hobilerinden yaşlarına kadar. Ayrıca bazı şeylerin üzerindeki görüşleri hakkında. Bir çok ortak yönleri vardı, sanki uzun zamandır kaybolmuş arkadaşlarını bulmuş gibiydiler.
"Bir kuyruksuz, bir kulaksız, kıkıkıkkık... " Jenny çok güldüğünden karnını tuttu. Soylu bir leydi gibi davranmasını gerektiğini tamamen unutmuştu, "Ne kadar garip bir evlat. Garip dizeler... Ama eğlenceli..."
Dudian dedi ki, "Bir çocuk şarkısı."
Jenny nasıl bu kadar garip bir çocuk şarkısı olabileceğini düşününce gülümsedi.
Dudian tam daha fazla çocuk şarkısı söylemek isterken bir sivrisinek bileğini ısırdı. Elinin tersiyle öldürmek için vurdu. Ani ses onları tatlı konuşmalarından uyandırdı. Balo salonun olduğu tarafa baktılar.
Jenny de tepki verdi. Kötü hissetmişti, "Geri gitmek zorundayım. Eğer babam beni bulamazsa çok kızar."
Dudian'de geri gitmeyi planlıyordu, "O zaman önce sen git. Ben biraz bekleyeceğim. Beraber yakalanmayalım."
Jenny'nin yüzü kızardı. Köşkten dışarı doğru koştu, aniden bir şey düşündü ve geri döndü, "Az önce bir çok güzel şiir duyduğunu söylemiştin. Ben de şiir seviyorum. Bana bir tane söyler misin?"
Dudian bir anlığına şaşırmıştı. Köşkün içinde değildi. Ay ışığı yanaklarına yansıyordu. O anda, bir peri kadar güzeldi. Farkında olmadan kalp atışı hızlanmaya başladı. Klasik doğu şiiri olarak sınıflandırılmış bir sürü Tang şiiri biliyordu. Bu çağın şiir türünden farklıydı.
Aniden, kardeşinin sık sık okuduğu modern şiir aklına geldi,
Nasıl benimle tanışmana izin verdim,
En güzel anımda.
Bunun için,
Tanrı'ya beş yüz yıl boyunca yalvardım,
Ondan ölümlü hayatımızda tanışmamıza izin vermesini istedim.
Tanrı beni bir ağaç yaptı,
Her gün geçtiğin yol kenarında büyüyen.
...
Dudian şiirin adının "Çiçek Açan Bir Ağaç" olduğunu hatırladı. Okurken "Buda" kelimesini "Tanrı" yapmıştı. Ne de olsa, dünyanın inancı Kutsal Kilise tarafından yönetiliyordu, Budizm diye bir şey yoktu.
Jenny, Dudian dizeleri okurken bakakalmıştı. Bir süre sonra arkasını döndü ve karanlığın içinden kaçarak kayboldu.