Ara sıra karşı koyduğundan Dudian'e sürekli işkence ediliyordu.
Yarım yıl daha öyle geçti.
Gardiyanlar artık Dudian gibi deli biriyle uğraşmak bile istemiyordu. Bir deliye işkence etmek hiç de eğlenceli değildi. Onlar sıradan insanların acı dolu çığlıklarından ve inlemelerinden zevk alıyordu. Ama o öyle değildi, ona işkence etmek bile canlarını sıkıyordu.
Gece.
Yemekten sonra hücrelerden inleme sesleri gelmeye başladı.
Dudian pisuvarın önüne çömeldi. Onu koridorun sonundaki karanlık bir hücreye tıkmışlardı. Normalde tuvaletini yaptığı yer parmaklıkların karşısında kalıyordu ve eğer arkadan su göndermezsen boklar borularda birikiyordu.
Parçaladığı hasırlarını yatağının üstüne yığdı. "Kara kış mevsimi" geldiğinden yorgan gibi bir şey dağıtmışlardı. Ne de olsa hapishane gölün ortasındaydı ve kışın göl neredeyse donuyordu. Eğer üstlerine örtecek bir şey olmazsa az yemek yiyenler kesinlikle ölürdü.
Yatağı darmadağınıktı ve parmaklıklara yakın bir yerdeydi. Oraya koyduğundan tuvaletini yaptığı yer gözükmüyordu.
Bu yüzden o istemediği sürece hiç kimse ne yaptığını göremezdi.
Dudian tuvaletin önüne çömeldi. Bir eliyle götünü tuttu. Koku yüzünden neredeyse boğulacaktı. Bir süre sonra borudan bir yığın pislik çıktı. Fazla yemek yemediğinden dışkısı ishal gibi çıkıyordu. Ancak, dışkının içinde küçük sert bir şey vardı.
Dudian etrafa baktı, karanlık olsa da normal görebiliyordu. Kimsenin bakmadığını görünce küçük şeyi aldı. Etrafı ince bir ketenle sarılıydı. Üstünü çıkarı ve içinden ince keskin bıçağı aldı.
Dudian bıçağı aldı ve birkaç şarkı mırıldandı. Ardından bağırmaya küfretmeye başladı.
Küfrederken eğilip tuvaletin içine girdi. Duvarı çoktan oymuştu ama oyarken ses çıkardığından sürekli küfrediyor ve bağırıyordu.
Tünelin içine girdi, vücudunun üst tarafı hala hücredeydi bu yüzden arada sırada küfrediyordu. Çok geçmeden deliğe tüm vücudunu soktu.
Çok dar bir delikti ama çok da derindi. Boruların yanından kendine bir yol açmıştı. Planı boruları takip etmekti. Hapishanenin planlarına göre pislik boruları doğrudan hapishanenin dibine ve oradan da gölün altına gidiyordu. Ama pislikleri gölün dibine boşaltamıyorlardı çünkü boşaltırlarsa suyun basıncından hapishanede çökerdi.
İşte bu hapishanenin en zayıf noktasıydı ve onun da tek kaçış yolu!
Ancak, onu umutsuzluğa boğan ve hayal kırıklığına uğratan şey boruların geniş olmamasıydı. Açlık yüzünden bir deri bir kemik kalsa da, yine de boru hattına sığamıyordu.
Üstelik, borular çelikten yapıldığından zarar da veremiyordu.
Bu yüzden yapabileceği tek şey risk alıp haftalık işe gittiğinde alet çalmaktı.
6 aylık kazış sonrası on metre kadar derine inebilmişti.
Hapishanedeki her şey sağlamlaştırılmıştı, duvardan tut zemine kadar her şey çok kalındı. Kısacası sıradan bir hapishaneden daha sağlamdı ama bu da Dudian'in en büyük avantajıydı.
Eğer duvar sıradan bir binanınki gibi çok ince olsaydı böyle kazma şansı olmazdı. Hareketleri anında dikkat çekerdi. Duvarın kalınlığından Dudian en az beş metre genişliğinde olduğunu hesaplamıştı.
Duvar kalın olsa da Dudian deli gibi kazmaya cüret edemiyordu. Dikkatlice bıçağıyla delik açıyordu.
Göz açıp kapayıncaya kadar sabah olmuştu.
Dudian tünel dar olduğundan toprakları taşları azar azar götürüyordu. Hepsini hücreye taşıyana kadar birkaç kez gidip geliyordu. Onları suyla karıştırıp tuvalete döküyordu. Bazı taşlar delikten geçmiyordu bu yüzden onları kırıp öyle geçirmeye çalışıyordu.
Karşılaştığı en büyük zorluk çıkan taşların ve toprağın icabına bakmaktı.
Taşları gizlice işe götürmek istemişti ama iş yeri çok temizde bu yüzden bir toprak parçası bile dikkat çekerdi. Bu fikri de kafasından çıkardı.
Birkaç saat sonra diğerleri de yavaştan uyanmaya başladı.
Küçük taşları ve toprakları suya batırdı. Ardından yavaşça ezmeye başladı. Çamur olduktan sonra onları hücrenin karanlık yerlerine sürüyordu.
Dudian deli gibi davrandığından gardiyanlar onun hücresine nadiren yaklaşıyordu. O da ekmek vermek içindi. Bu yüzden hiç kimse duvarların çamurla kaplı olduğunu fark etmemişti. Bazı yerler kalınken diğer yerler ipinceydi.
Ancak, parmaklıkların bir tarafını hasırlarla kaplanmıştı.
Orayı kapayalı yarım yıl geçmişti. Dudian hasırları çalmak isteyen son kişinin kollarını kırmıştı.
O zamandan beri yanındaki hücrelerden hiç kimse Dudian'in hasırlarına yaklaşmaya cüret edememişti.
İşini bitirdikten sonra Dudian gözlerini kapadı ve bir süre uyudu. Lakin çok geçmeden diğer hücrelerden gelen sesler yüzünden uyandı. Hemen büyük bir taş parçası alıp parmaklıklara doğru attı.
Diğerleri Dudian'in deli olduğunu bildiğinden cevap vermedi.
Taşları atmayı bitirdikten sonra demir parmaklıkları tutup bağırmaya başladı. Kafasını parmaklıklara vuruyordu, sanki onları kırmaya çalışıyordu.
Bir süre rolünü yaptı. Ardından sakinleşti ve uyumaya devam etti.
Mahkumlar umutsuzluğa kapılmıştı. Ona karşı koymaya cüret edemiyorlardı. Ne de olsa, Dudian sıradan bir deli değildi.
...
...
Dudian son iki üç gündür hiçbir şey yapmıyordu. İçlerinden Dudian etrafa yeteri kadar zarar verdiğinde, gardiyanların yine onun ağzını burnunu kıracaklarını düşündüler.