"Bak, orada ayak izleri var." iri yarı figür aniden dedi.
Diğer üçü hemen kumun yanına baktı ve ayak izlerini gördü. Zarif kadının yüzü değişti ve "Çocukların ayak izleri. Lanet olsun, bu simyager insanlar üzerinde deney yapıyordu. Onu hafife almışım." dedi. Sonra, çöküntü yüzünden açılan açıklıktan aşağıya zıpladı.
Bir süre sonra, içeriden geri zıpladı, dimdik ayakta duruyordu. Eğer Dudian burada olsaydı, kesin şaşırırdı. Odanın yüksekliği en az üç metreydi. O kadar yükseğe zıplamak için ne kadar güçlü bir vücudun olmalıydı?
"Bu 'yaşam' simyageri çıktı!" Zarif kadın elinde siyah bir madalya tutuyordu. Üstünde üç tane beş köşeli yıldız vardı. Simyagerlerin inanç sistemi Yaratıcı veya Babayı kabul etmiyordu, ama kafalarının üzerlerindeki gökyüzüne inanıyorlardı. Bazı çılgın büyücü simyagerlerin amacı eninde sonunda yıldızları arıtmaktı.
Bu simyagerler Yıldız Kâhini diye bilinen başka bir mesleğe ayrılıyordu.
Yıldız Kahinleri insanların kaderlerini ve talihlerini hesaplıyordu. Onlarda Kutsal Kilise tarafından avlanıyordu. Nedeni çok basitti. Baba'nın isteklerini sadece Kutsal Kilise miras alabilirdi. Sadece Papa, Baba'nın isteklerini yorumlayabilirdi. Onun haricinde diğer her şey şeytani tarikatların tahminiydi.
// EN: Baba = Tanrı
"Onun bu kadar güçlü olacağını beklememiştim." İri yarı güçlü adam gözlerini kıstı. " Onaylanmış 3-yıldız simyager'in sıradışı güçleri olmalı. Onu öldürmek için burada birçok simyagerin olması gerekir, yada belki tek bir 4-yıldız simyager!"
Zarif kadının yüzü o anda iç karartıcıydı, "Birilerini burayı kazıp çocukların cesetlerini çıkarmaları için emir ver. En azından aileleri böyle yatıştırılmalı, çünkü bu sınav yüzünden öldüler."
"Umarım kim olduklarını doğruyabiliriz." Kısa olan iç çekti.
Zarif kadın hiçbir şey demedi.
"Sen git etraftaki izlere bak. Ben de simyagerin bedenini Şövalyelere götüreyim. Bu arada, burada ki her şeye bir göz at." İri yarı kaslı adam konuşmayı bitirdikten sonra aşağıya atladı.
Zarif kadın ve kısa adam silahlarını kınlarından çıkardı. Etrafta iz aramaya gittiler.
...
...
Göz açıp kapayıncaya kadar on gün geçti.
Dudian ve diğer üçü bazı çöl bitkilerinin yanında birbirlerine yaslanıyorlardı. Görebildikleri her yer kumla kaplıydı. Susuzluktan vücutları kurumuş, bu yüzden ateşleri hızlıca yükseliyordu.
"On gün... ..." Mason umursamaz bir şekilde çimen kökleri çiğnedi ve "Kendi başımızın çaresine bakmak zorunda mıyız? Benim kılımı kıpırdatacak gücüm kalmadı." diye mırıldandı.
"Eğer Dean'e güvenmeseydik son on gün boyunca dayanamazdık. Eğer elenseydik ne olacağını tahmin et. Muhtemelen ailemizin ekonomisini mahvederdik." diye cevap verdi Sham.
Mason gözlerini devirdi ve "Bu yüzden hep diyorum. Dean sen benim kurtarıcımsın." dedi.
Dudian ona baktı ve "Kurtarıcın olduğumu biliyorsun ama dün gece bir damla bile su vermek istemedin." diye çıkıştı.
Mason'ın yüzü kızardı ve "Çok yorgun ve birazcık sersemlemiştim. Eğer geri gidersek, sana her gün su doldurucam. Hatta büyükannemin sana hizmet etmesini isteyeceğim." dedi.
Dudian omzunu silkti. "Ben senin büyükbaban olmak istemiyorum."
"Beni tembel biri mi sanıyorsun?"
"Konuşmak için gücün var ama," Zach diğer tarafta oturuyordu.
"O zaman gidip herkese burada sıkıştığımızı sen söylemelisin!"
"Ben hatalıydım. Ben hatalıydım. Hiç gücüm kalmadı şimdi. O yüzden sen gidip haber vermelisin! Sana borcum olsun!"
"Sen şerefsiz bir sürtükten başka bir şey değilsin." Zach arkasını döndü.
On gün boyunca dördü beraber birçok zorluk yaşadı. Hayatta kalma sınavı boyunca, çoktan gerçek birer kardeş gibi olmuşlardı. Birbirleriyle konuşurken sözlerini sakınmıyorlardı. Bu yüzden Zach, Sham ve Dudian, Mason'ın bir diğer yüzünü gördü; cimrilik.
Tink! Tink!
Aniden zil sesleri gelmeye başladı.
Arkalarını döndüklerinde neredeyse beş metre boyundaki devenin çölde hızla yürüdüğünü gördüler. 10 metre boyundaki bir tahtayı çekiyordu. Tekerlekli tahtanın üzerinde yedi veya sekiz çocuk oturuyordu.
Dudian şaşırmıştı. Nükleer radyasyonun dünya üzerinde büyük etkileri olmuştu. Ama devenin genlerinin radyasyon yüzünden bu derece evrim geçireceğini hiçte beklememişti. Büyüklüğünün normal bir devenin iki katı olması yanında toynaklarında yılan gibi pullar vardı, aynı savaş canavarları gibi.
Daha önceden 3 metre boyunda kara bir at görmüştü. Ama bu devenin evrimi, ata göre tamamen inanılmazdı. "Bir deve!!!" Zach aslında hayvanı tanımıştı ve şaşırmış bir şekilde konuştu, "Çölde kullanılabilecek en iyi hayvan, ha ha..." Gülmek istemişti ama rüzgar yüzünden ağzına kum kaçmıştı, neredeyse boğulacaktı.
Dudian tahtanın üzerinde ki çocukları gördü. Bunlar hayatta kalma sınavını geçenler olmalıydı.
Sınav bitmişti. O da rahatlamıştı. Sonunda, dönüp rahat bir şekilde dinlenebilecekti. Simya notlarını çalışma fırsatı olacaktı. Bu dünyanın bilim insanları hakkında meraklıydı.
"Siz dördünüz gelin," dedi kadın, yüzünde bir peçeyle devenin üstünde oturan. Dudian ve diğerleri hemen vücutlarını sürüklediler, deveyi geçtiler ve tahtanın arka tarafına oturmak için gittiler.
"Dördünüz hayatta kaldınız." O sırada, tahtanın üzerinde oturan ince bir çocuk onlara şaşırmış bir şekilde konuştu.
Dudian ona baktı. Çocuğu hatırlamıştı, onların yan odasında kalıyordu. Gülümsedi ama cevap vermedi.
Mason gururlu bir şekilde ilan etti, "Galiba bizim kim olduğumuzu bilmiyorsun. Biz en güçlü dört kişilik takımız. Çölde on güncük kalmak bizim için bir hiç. Belki yirmi veya otuz gün birazcık zor olabilir."
Sham fısıldadı, "Eğer hala arkadaşım olmak istiyorsan saçmalamayı bırak."
Zach omuzlarını silkti, "Gerçek rengini göstersin artık onun için geri dönüş yok."
Mason yüksek sesle güldü. Gülüşü sessiz ortamı birazda olsa pozitif yönde etkilemişti.
İnce çocuk iç çekti ve "Ben ve diğer üç oda arkadaşım beraber kalmadık. Siz çocuklar baya şanslınız!" Yüzünde yalnızlık ve pişmanlık vardı. Nede olsa oda arkadaşlarından ayrılmış ve tek başına kalmıştı.
Bunu duyan diğer çocuklarda böyle durumlarla karşılaştığından kederliydi.
Dudian hiçbir şey demedi. Devenin hörgücünde oturan kadına baktı ve içinden aklına takılan soruyu geçirdi... O nasıl oraya çıktı?